2. 'Menekşeler'

119 22 0
                                    

_

Ortak ödev yapmam gereken kişiyi tam üç gün sonra basketbol sahasının orada gördüm. Kim olduğunu ve neye benzediğini öğrenmek tam üç koca günümü almıştı. Bogum son zamanlarda burada takılmayı çok seviyordu ve can sıkıcı ısrarları sonunda bir işe yaramıştı. Saha, ikiye ayrılmış kocaman bir araziden oluşuyordu. Biz basketbol sahasının önünde otururken onu Go Kart pistine doğru yürürken görmüş ve hemen harekete geçmiştim.

"Nereye yine?"

Omzumun üzerinden Bogum'a bakıp "İçecek bir şeyler alacağım," dedim. En yakın arkadaşıma henüz başımı belaya sokup bu çocukla ortak ödev yapmak zorunda kaldığımı söylememiştim çünkü bütün hafta belki bütün ay boyunca buna gülerdi ve aynı odayı paylaştığınız birinde bu, katlanılmaz olabiliyordu.

"Hey!" diye bağırdım ona yetişemeyeceğime karar verince. Pistin içine kadar girmiş arabalara doğru ilerliyordu. Beni duymadı veya duymazdan geldi, emin değildim ama en azından yalnızdı. O kasklara bakarken nefes nefese yanına varabilmiştim. Bir saniye başını çevirip bana baktı ama o sırada dizlerime tutunmuş nefesimi düzenli bir hâle sokmaya çalışıyordum.

"Merhaba," dedim. "İsmim, Jungkook. Aynı bölümdeyiz ve Eun Ji Hoca-"

"Aynı sınıfta olduğumuzu biliyorum, Kızıl." Lacivert bir kask seçip koltuk altına sıkıştırdı, bana döndüğünde menekşe rengi gibi gözleri parlamıştı. Gözlerinin rengi çok açık bir griydi ya da güneş gözlerine çok yanlış bir açıdan vuruyordu.

"İsmin Teahyung, değil mi?" diye sordum doğrulurken. Başıyla onayladı.

Doğrudan konuya girmek adına "Eun Ji Hoca-" diye yeniden konuşmaya yeltendim ama beni kenara itip arabaya doğru ilerledi. "Sana bir şey söylemeye çalışıyorum."

"Biraz daha çabalarsan eminim ki amacına ulaşacaksın; devam et kızıl, bir yaşına girmiş bütün herkes konuşabiliyor!" Sırıtarak kaskını taktı ve arabaya yerleşti.

"Sen ciddi misin?" Gerçekten sinirlenmiştim. Arabanın tam önünde durdum ve tek kaşımı kaldırdım. Bir özür beklemiyordum elbette ve ne dediği umrumda bile değildi ama sadece o ödevi yapmak zorundaydım, başka biri olsa hiçbir konuşmaya gerek duymadan ödevi kendim yapar ve onun da ismini yazardım ancak bu çocuğun doğru yapıp benim yanlış yaptığım ne var öğrenmeliydim.

"En azından numaranı ver ki senin peşinde koşmak zorunda kalmayayım, okula uğrayan bir tip değilsin."

Sıkılmış bir şekilde kaskını çıkardı ve yanaklarını şişirerek derin bir nefes verdi. "Bileğini uzat."

Neden bilmiyorum ama dediğini yaptım. İkimizin de bayılmadığı bir konuşmaydı, bu yüzden bir an önce bitse iyi olacaktı. Üzerine keten siyah bir yelek, içinde ise beyaz tişört vardı. Ne giydiğine o an dikkat etmiştim. Yeleğin cebinden siyah bir kalem çıkarıp bileğime bir şeyler yazmasını ifadesiz bir yüzle seyrettim. İşi bittiğinde "Cep telefonu kullanmam," dedi. Refleksle önünden çekilmiştim. Yeniden kaskını taktı. Bileğime yazdığı anlamsız kelimelere baktım. Başında bir "@" vardı.

"Bu da ne?" diye bağırdım o yavaş yavaş pistte ilerlerken.

"Tumblr hesabım, bana oradan ulaş."

İki elim de sinirden yumruk olmuştu. "Tumblr da ne!" Aracın gazına bastı ve atabildiği kadar yüksek bir kahkaha atarak piste hızlı bir dalış yaptı. Bir an için içimden, o pistten taklalar atarak yuvarlanması geçti ama düşüncelerimi kontrol altına alıp oradan ayrıldım. Gerçekten çok ama çok sinir bozucuydu.

Bogum'un yanına döndüğümde elimde buz gibi bir limonata vardı ama sinirden yalnızca bir tane almıştım. Bana bakan dört çift gözle karşı karşıya gelene kadar onlara da almak aklıma gelmemişti.

kızıl, taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin