_Daha fazla üşümemek için yol üzerinden bir taksi çevirip yurda döndüm, odaya gidio uyumak istiyordum ama bir şey beni otoparka sürükledi. Arabayı alıp Yeonjun'un attığı konuma bakarak eve gitmem yaklaşık yarım saatimi aldı. Orada da defalarca buluşup kafa dağıtmışlardı ama ben hiç gitmemiştim. Yol sıkıcı ve uzun gelmişti, ev ise devasa büyüktü. Ev, demek haksızlıktı; hoş, benim yaşadığım yerden çok da farklı değildi.
Büyük bir site içinde müstakil bir villada yaşıyordu ailesi. Zili çaldığımda kapıyı Bogum açtı.
"Neden bu kadar geciktin?" diye sorarken Taehyung'un gelip gelmediğini bilmiyordum ve bir şey söyleyip söylemediğini de. Ama kendi ağzıyla suç ortağım olduğunu söylediğine göre artık sırlarımı ifşa etmeyeceğine inanabilirdim. Yine de inanmak, tam olarak güvenmek anlamına gelmezdi.
"Birisi arabanın dibine park etmiş, çıkabilmek için gelip aptal arabasını çekmesini bekledim." İçeriye girerken kollarımı sıvazladım. Yalan söylemek yeniden çok kolay hâle gelmişti, yeniden üşümeye başlamıştım.
"Cips ve mısır hazırladık ve elbette bira!" Muhtemelen salona koşturarak girdi. Her konuda nasıl bu kadar hevesli ve coşkulu olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Taehyung koltuklardan birine çoktan yayılmıştı. Diğer tekli koltuğa yerleştim çünkü Bogum onun yanına oturmuştu. Orta sehpanın üzerinde mısır, çerez ve cipslerden bir şölen vardı. Hiçbirine dokunmayacaktım.
"Sana özel bir şey getirdim," diye yanımıza geldi Yeonjun. Elinde kocaman mavi renk bir kupa vardı. İçinde muhtemelen sütlü bir kahve ve birkaç marshmallow. Ne zaman film seyretsek Bogum bana ondan hazırlardı ve beni etkilemesi için Yeonjun'a da aynı tarifi yaptırdığından eminim.
"Ne yapıyorsun?" diye sordu Bogum ayağa kalkıp kupayı elinden aldığında. "O, mavi renkten nefret eder. Sana diğer kupaya hazırlamanı söylemiştim." Neredeyse öfkelenmişti.
Haklıydim, onun işiydi.
Ve o da haklıydı, maviden nefret ederdim.
"Sorun değil," desem de Bogum çoktan mutfağa gidip benim için kupaları değiştirmişti. İçimde bir umutsuzluğun kabardığını hissettim. Paçalarımdan çekiştiren geçmişi, ayaklarımı sallayarak dökmek istedim.
"Bu çok șımarık bir tavır," diye gözlerini devirdi Taehyung. "Bir insan, bir renkten neden korkar ki?" Beni kibarca azarlıyor olmasına karşılık bir şey söylemek için ağzımı açacakken Bogum "Sen kendi işine bak," diye onu da azarladı. Minnettar bir şekilde benim için getirdiği sarı kupayı avuçlarımın içine aldım ama açıkçası, içecek hevesim kalmamıştı.
Cips kâselerinden birini elime aldım ve hızlı bir şekilde yemeye başladım. Menekşe gözler sinir bozucu bir şekilde her hareketimi seyrediyordu. Sanki bir seyleri yakalamak için, ortaya çıkarmak için an kolluyordu. İşaret parmağı ve orta parmağıyla tuttuğu bira şişesini dudaklarına götürüp manalı bir şekilde dudaklarını yaladı.
Telefonumu çıkarıp ona hızlı bir mesaj yazdım.
jeonjungkook:
Suç ortağım duğunu sanıyordum, polis değil.
Kanepeye iyice yayılıp Bogum'dan uzaklaştı ve arka cebinden telefonunu çıkarıp kendini beğenmiş bir gülümsemeyle mesajı okudu. Bogum vitrindeki bölmeden DVD'lere bakarken Yeonjun bilgisayardan açtığı filmi projeksiyon perdesine yansıtmaya çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kızıl, taekook
Fanfiction"O yüksekten korkuyor ama baş döndürücü olmayı seviyor." _ Yüksekten düşmek. Ayakların yerden kesilmesi. Ya da âşık olmak. Veya birine güvenmek. Bana kalırsa hepsi aynı şeydi. Tae ve Kook'a uyarlanmıştır.