İyi okumalar.
_
Sahildeki çimenlerde oturuyorlardı. Bugün biraz daha kalabalık olduklarını fark ettim ama buna bir açıdan memnun olmuştum. Daha fazla dikkat dağıtıcı insan anlamına geliyordu. Taehyung da onların yanındaydı, onun da üzerini değiştirip lacivert bir tişörtle kol pantolon giydiğini fark ettim. Bogum'un yanında oturuyor, herkes gibi midye yiyordu.
"Vay, kimleri görüyorum." Hoseok bana bir baş selamı verdi. Onlara en uzak köşede kaldığı için gülümsemeye çalışarak onun yanına oturdum.
"Selâm," dedim ortaya.
"Babanla görüşmen nasıldı?" Bogum'un sorusuna ters bir bakışla cevap verince dudaklarını birbirine bastırıp olduğu yere sindi. Patavatsızlık onun özelliklerinden biri değildi, neden böyle bir şey yaptığını bilmiyordum.
"Senin hâlâ burada ne işin var?" Hoseok bana da birkaç midye uzattı ama elimle reddettim. "Bütlere kaldım, dersen okulu bırakırım yemin ederim. Seni bütlere bırakan hayat benim yedi sülalemi siker."
Herkes güldü.
"Sadece bir proje ödevi. Biter bitmez gideceğim." Bunu Hoseok'a söylemiş gibi davransam da Taehyung'un da duyduğunu biliyordum. Aynı ortamda olduğumuz zaman tuhaf bir șey oluyordu biz sadece birbirimizle konuşabiliyorduk, hem de hiç birbirimize bakmadan. Bunun nasıl gerçekleşebildiğinden emin değildim.
"Senin gibi birinin neden İngiliz Edebiyatı okuduğunu hiç anlamıyorum," dedi Hoseok. "Senin bu zekâyla tıp, hukuk, mühendislik filan okuman gerekmiyor mu?"
"Meslekler puanlamaya göre değil, kişinin isteğine göre seçilmeli." Bağdaş kurup, arkaya yasladığım ellerimden destek alarak başımı gökyüzüne kaldırdım.
"Niye?" diye sordu Taehyung. Sorunun bana olmadığını bir şekilde bildiğim için kımıldamadım. "Sana göre edebiyat, zekâ gerektirmiyor mu? Sana göre de zekâ, sadece sayısal bir șey mi?"
Hoseok'un bir an öksürdüğünü duydum, herkes sessizleşmişti çünkü Taehyung bunu normal bir sohbet şeklinde değil, doğrudan bir kavga içindeymiş gibi sertçe ve vurgulayarak söylemişti.
"Bana sadece zekâsını harcıyor gibi geldi." Hoseok ses tonunu kontrol edip en az onun kadar ciddileşince gözlerimi onlara diktim.
"Yani sana göre sesin güzelse sadece şarkı söylemelisin, enstrüman çalmayı öğrenmemelisin. Anladım." Taehyung gerginliği daha mizahi bir seviyeye düşürdü. Ona doğru baktım ama göz göze gelmedik, başını Bogum'un dizlerine koymak suretiyle uzandı ve birasından birkaç yudum aldı. Kaşlarımı kaldırmış, kurduğu cümledeki mükemmelliği düşünüyordum. Hoseok için bir anlığına üzüldüm. Hoseok'u severdim, bu yüzden elimi omzuna koydum, "Edebiyat beni yeterince zorluyor, hiç merak etme." dedim. Güzel dişlerini göstererek güldü. Rahatlamış görünüyordu ama bu çekimserlikten ziyade, bir kavgaya hazır olmasıyla ilgiliydi.
Yoongi, ortamda bir anda peyda olan gerginliği yok etmek için takımla ilgili bir şeyler söylemeye başladı. Ben de cips paketlerinden birini kucağıma almış, onları dinliyordum. Hava ılık ılık esiyordu, dışarı çıkarak doğru bir karar vermiştim.
"Orada her şey yolunda mı?" Yeonjun sohbetten kopup kahkaha atarak eğlenen Bogum ve Taehyung'a döndü. İsimlerinden nefret ettiğimi fark ettim.
"Taehyung sinemaya gitmek istiyor, ben nargile içmek istiyorum." Bogum bunu söylerken Taehyung'a doğru gülmeye devam ediyordu.
"Filmin son vizyon günü." Taehyung kaşlarını çatmış, onu ikna etmeye çalışıyordu. "Hayır," dedim. Yeniden oyununu oynuyordu. Kendi kartlarımı da görmek isterdim. Dizlerimi karnıma çekip bekledim, biraz sonra elime birkaç kart geleceğinden bir şekilde emindim.
![](https://img.wattpad.com/cover/280296286-288-k828935.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kızıl, taekook
Fiksi Penggemar"O yüksekten korkuyor ama baş döndürücü olmayı seviyor." _ Yüksekten düşmek. Ayakların yerden kesilmesi. Ya da âşık olmak. Veya birine güvenmek. Bana kalırsa hepsi aynı şeydi. Tae ve Kook'a uyarlanmıştır.