_Mesaj sesi gelince telefonuma uzandım. Henüz bir saat bile olmamıştı ama ne uykuya dalabilmiş ne de yataktan kalkabilmiştim. Yeonjun sessizce orada duruyor ama benim gibi o da uyuyamıyordu. O da yanlış olduğunu, yanlış olmasa da bunun, bizim doğru olmadığımızı hissediyor muydu?
Sadece benim görebileceğim şekilde telefona eğildim.
carmenwithv bir gönderi yayınladı.
Başka bir fotoğraf karesi. Bu defa ikimizin dudaklarını birbirine yaslanmış şekilde.
"O oradaydı, olmak istemediğini düşündüğü yerde, birlikte düştük, tek başıma kalktım."
Telefonu yatağın kenarına bıraktım. Sebebini bilmediğim bir şekilde üşüyordum ve ne yorgan ne beni saran kollar buna mâni olabiliyordu.
"Şimdi daha iyi misin?" diye sordu Yeonjun. Ona ne söylemem gerektiğini biliyordum, onun yanında olmanın kolay tarafı buydu, ne istersem yapacağını biliyordum. Ben de bir oyun oynuyordum, farkında olmadan dâhil olduğum oyundan çıkabilmek için.
"Yalnız kalıp dinlenmem gerekiyor sadece," dedim. Bunu bir emir olarak algıladı. Doğrulması sadece birkaç saniye sürdü.
"Jungkook," diye seslendi kapıya ulaştığında. Ona bakmak için başımı yastıktan kaldırdım. "Geçmiş, sen izin verdiğin sürece yaşamaya devam eder."
"Ne demek istiyorsun?"
"Seninle ilgili ne var, Bogum ile sakladığınız ne var, bilmiyorum ama o her neyse Bogum'u bir alkolik seni de yalnız yapıyor."
"Dramalar.." dedim sesimi alaycı bir tonda ayarlayıp. "Ben yalnız değilim, Bogum de sadece.. Bogum işte."
"O," dedi tereddütle. "Bazen sarhoş olduğunda bir şeyler söylüyor. Yapmaması gerektiğiyle ilgili şeyler. Neyden bahsettiğini hiç sormuyoruz ama hepimiz senin bildiğini biliyoruz."
Yüzüne bakabilmek için yatakta iyice doğrulmam gerekti. Ayaklarımı çıplak yere basma ihtiyacıyla ayağa kalktım.
"Çoğu zaman Bogum'un neyden bahsettiğini bilmiyorum," dedim. "Çoğu zaman o da neyden bahsettiğini bilmiyor."
Yeonjun, anlamış gibi başıyla onayladı ama herkes yüzündeki tereddüdü görebilirdi.
"İyi geceler," dedim.
"Yarın görüşürüz," dedikten sonra odadan çıktı.
Yeniden yalnızdım.
Ve yeniden güvende..
Kahve yapmak için kahve makinesine su koyup tezgâha yaslandım. Üşümeyi durduramıyordum, düşünmeyi durduramıyordum, üzerime gelen gölgeleri ya da kafamın içindeki sesleri durduramıyordum. Bazen kontrolsüz, o kadar üşüyordum ki bir süre, zaman geçmiyordu. Böyle anlarda titrerken bir şeye çok incindiğimi ama "olsun" dediğimi düşünüyordum. Ne kadar güçlü olursanız olun, o gün olmasa da yașamanız gereken duyguyu bir gün mutlaka yașıyordunuz. Hiçbir sebep yokken kahkaha atmak gibi.. Dans ederken durup ağlamaya başlamak gibi.. Yaptığın o şey gelip eteklerine yapışıyordu.
Suyun kaynadığını gösteren bir sesle irkilerek kendime geldim. Saat sabahın 4'ünü gösteriyordu ve Bogum hâlâ odaya gelmemişti.
Onunla birlikte olmadığını tahmin ediyordum ama o fotoğrafı nasıl çektiğini de düşünmeden edemiyordum. Ya biri görürse? Biri görürse bu durumu nasıl açıklayacaktı, nasıl açıklayacaktım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kızıl, taekook
Hayran Kurgu"O yüksekten korkuyor ama baş döndürücü olmayı seviyor." _ Yüksekten düşmek. Ayakların yerden kesilmesi. Ya da âşık olmak. Veya birine güvenmek. Bana kalırsa hepsi aynı şeydi. Tae ve Kook'a uyarlanmıştır.