10

332 30 28
                                    

2007

Minho, okula yeni başlayacakken şahit olduğu, babasının trajik ölümü nedeniyle içine kapanmıştı. Annesiyle yalnız kalmış, iki kişilik hayatına başka kimseyi almak istememişti. Ne dışarıda oynayabileceği ne de sınıfta ödevleri sorabileceği bir arkadaşı vardı. Özenmiyordu da hiç. Kendi halinde takılmaktan memnundu. Küçük yaşına rağmen olgundu ve kimsenin onunla iletişim kurmaya çalışmamasına üzülmüyordu.

Yaklaşık iki hafta önce, küçük bir çocuk çitin arkasından ona seslenip futbol oynamak istediğinde de şaşırmıştı haliyle. Kabul etmek istememişti. O küçükle ne arkadaş olmak istemişti ne de bir kereliğine bile olsa oynamak... Ama sonra kendi için değil, o küçük çocuk için kabul etmişti. Üzülmüştü haline. Kendisi dışlanmayı umursamıyor olabilirdi ama belli ki bu ufaklık epey üzülüyordu.

O gün eve gider gitmez annesine sormuştu, isminin Mirai olduğunu öğrendiği kız çocuğunu. Annesi de ona bildiği kadarını anlatmıştı. Yaklaşık 1 yıl önce gelmişti Mirai, teyzesinin evine. Annesini henüz bebekken kaybetmişti ve 1 yıl önce babasını da kaybetmesiyle teyzesinin yanına yerleşmişti. Genç kadın kendi gözleriyle hiç görmemişti ama komşulardan duymuştu ki o evde çocuğa iyi davranılmıyordu. Bunu Minho'ya açık açık söylemese de çocuğun yalnız olduğundan bahsetmişti ve zaten Minho'ya Mirai'yle empati yapması için ailesini kaybettiğini duymak yetmişti.

Annesiyle konuştuktan sonra o küçük kızla futbol oynamayı kabul ederek çok da kötü bir şey yapmadığına karar vermişti Minho. Onunla bir iki kere futbol oynamaktan zarar gelmezdi. Bunun için de annesinden bir top almasını istemiş, genç kadını da çok sevindirmişti. Bu duruma en çok sevinen de oydu zaten. Hem haline üzüldüğü o küçük kız için hem de ilk defa arkadaş edinen oğlu için çok mutluydu.

İkisi de mutlu olduktan sonra onlara her gün top almaya razıydı. Tabii gerçekten de 'her gün' almayı beklemiyordu. Aynı Minho'nun bu küçük kızla bu kadar sık görüşmeyi beklemediği gibi...

"Of ya! Bu da patladı. Hep senin yüzünden." Mirai, dikenler yüzünden yavaş yavaş inmeye başlayan topu sinirle tekmeleyip kendini salıncağa attı. İki haftadır her gün bu bahçede, Minho'yla birlikte vakit geçiriyordu. Birlikte futbol oynamayı öğrenmeye çalışıyorlardı ve bu patlayan kaçıncı toplarıydı, artık sayamıyorlardı.

"Benim yüzümden?" Minho şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Tek yaptığı gol yememeye çalışmaktı. Küçük kızın gönderdiği topu tutmak yerine derme çatma kalesinden uzaklaştırmak için geri tekmelemiş, dikenlerin olduğu yere göndermişti. "Olması gerektiği gibi kalecilik yapıyordum."

"Ama sana o tarafa atma dedim kaç kez. Yine oraya attın!" Küçük kız, bir bacağı salıncaktan sarkmış, yamuk bir şekilde uzanmışken söylenmeye devam ediyordu. "Annenden bir tane daha mı almasını isteyeceğiz şimdi? Bugün daha yeni almıştı."

Minho gözlerini kırpıştırdı birkaç kez. Ardından kafasını olumsuzca salladı. "Annem bunu da patlatırsak bu hafta bir daha top almayacağını söyledi." O da salıncağın boş kısmına oturdu. "Pazartesiye kadar futbol oynayamayacağız yani."

Mirai'nin gözleri büyüdü. "Cuma... Hım... Cumartesi..." Bir yandan da parmaklarını kaldırarak sayıyordu. "Cumartesi... Sonra... Sonra Pazar ve Pazartesi!" Bir elinin tüm parmakları havadaydı şimdi. "Beş!" dedi dudaklarını uzata uzata. "Ama bu çok fazla."

circus | yang jeonginHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin