"I didn't know that loving you was the happiest I've ever been
So I'm just tryna hold on"♪ ♪ ♪
"Ggukie! Ggukie! Ggukie!"
Jeongguk, ismini sevimlilik yaparak söyleyen arkadaşıyla mızmızlanıp kırtasiyeden ajandasını süslemek için aldığı çıkartmalarını bir kenara koydu. Zamanla Changmin'in bitmek bilmeyen isteklerinden bıkmaya başlıyordu ama seviyordu işte. Jeongguk sevdiklerine hayır demekte zorlanırdı.
Derin bir nefes vererek arkasına döndü ve ona yavru köpek bakışları atan Changmin'e baktı. Resmen zaaflarını kullanıyordu! Çatık kaşları anında düzelip eski halini alırken gülümsemeden de edememişti. Changmin alayla "Kaşlarını çatıp kızgın gözükmeye çalıştığında Snowball'a benziyosun." dedi ve evet, kaşları tekrardan çatılmıştı.
"Bir gününü benimle uğraşmadan geçiremiyor musun?" Hışımla yatağından kalkıp her tarafa yaydığı çıkartmalarını toplamış, ajandasını da alarak bir tarafa koymuştu. Changmin bu sırada Jeongguk'un arkasından gelip hızlıca beline sarıldı ve çenesini omzuna yasladı.
"Üç gündür esmerini göremedin diye mi bu kadar gerginsin tatlım?"
Dudakları büzülmüş, omuzları düşmüştü. Evet, tam da bu yüzden çok gergin hissediyordu. Taehyung'u özlemişti ama o kadar yoğundu ki vakti olmamıştı. Taehyung'u görse tüm enerjisi yerine gelecekti, etrafta güle oynaya dolaşmaya başlayacaktı sanki. O kadar özlemişti onu.
Taehyung'u düşündüğü an gözleri dolu dolu olmuştu. Yavaşça, şaşkın şaşkın ona bakan arkadaşına döndü. Gözleri dolmuştu, neden dolmuştu? Ellerini Jeongguk'un yumuşak yanaklarına koyup vücudunu kontrol etti. Bir yerini vurmamıştı, az önce gayet iyiydi, ansızın ne olmuştu böyle?
"Ggukie o dümbük bir şey mi dedi sana? Üzdü mü seni? Söyle çabuk gideyim döveyim onu!" Jeongguk hızlıca Changmin'in eline bir şaplak atıp burnunu çekti. Changmin acıyla elini ovalarken konuştu. "Dümbük deme ona! Hem izin vermem onu dövmene!"
"Hainsin oğlum sen! Aşk var diye kaç yıllık dostunu satıyorsun. Hem sanki dövmek istesem dövebileceğim.." Jeongguk halen akan göz yaşlarını silerek, tekrardan sinirli (!) bulduğu yüz ifadesini takındı. "Tanışalı bir sene bile olmadı farkında mısın?"
Changmin kınayıcı bakışlarını atarak kollarını Jeongguk'un boynuna dolayıp "Ben sana ilk görüşte bağlandım, seni kaç yıllık dostum olarak gördüm Jeon.. Sen ise beni bir basketbolcu uğruna satarmışsın!" dedi, bir tiyatrocu edasıyla.
"Sen beni bir basketbolcu uğruna satmaz mıydın?" Changmin birkaç saniye düşündükten sonra başını aşağı yukarı sallayıp uzaklaştı. Yerde duran çantasına eğilip cüzdanını çıkardı ve Jeongguk'un eline para tutuşturarak omzunu patpatladı.
"Hadi canım bırak gereksiz gözyaşları dökmeyi de bana kapkek al gel, kendine de üç beş tatlı alırsın." Changmin, Jeongguk'un yanaklarından akan gözyaşlarını silerken "Belki Taehyung'unu da görürsün hm?" diye eklemeyi de ihmal etmemişti. Jeongguk'u ikna etmenin en etkili yolu Taehyung'u kullanmaktı.
Anında gözleri parlarken, görür müyüm gerçekten diye düşündü Jeongguk. Görmek istiyordu, özlemişti. Hem canı kurabiye çekiyordu. Burnunu silerek parayı cebine attı ve telefonunu da alarak odadan çıktı. Daha önce oradaki parkta Taehyung'u görmüştü. Birçok kez o civarda karşılaşmıştı. Belki yine görebilirdi değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you get me so high
FanfictionBasketbol takım kaptanı Kim Taehyung yakışıklılığı, flörtöz tavırları, inanılmaz partileri ve parmaklarından eksik olmayan sigarası ile bilinirdi. Jeongguk ise sessiz sakin bir köşede oturup hayatını yaşayan bir konservatuar öğrencisiydi. 220822