"Tuttuğun takım benim canım, yeminle tek bir maç kaçırmadım
Gönüllerin şampiyonu sensin, aşkım, çiçeğim
Yalakanım bebeğim"♪ ♪ ♪
Ortalığa bir kargaşa hakimdi. Herkes final maçının heyecanını ve kaygısını üzerinde taşıyordu. Özellikle Taehyung bir hayli gergindi. Haftalardır sabah akşam demeden, durmadan çalışıyordu ve zihni her daim finale çıkmak ile dolu oluyordu. Bugün ise büyük gündü. Sonunda emeğinin karşılığını alabilecekti, yani öyle umuyordu.
"Jaehyun yanlış yerde duruyorsun. Sinirimi bozma benim bak, sana çok kılım şu aralar."
Taehyung antrenman yapan takımı izlerken Jaehyun'un açığını yakaladığı gibi topu kapmıştı. Jaehyun gözlerini devirerek arkasına dönerken, esmer de içinden laf etmeyi ihmal etmiyordu. Birazcık dışarıya da yansıtıyor olabilirdi.
"Kaptan senin iki gündür benimle derdin ne ya?"
Taehyung topu fırlatıp "Az kurabiye ye, formunu koru." diyerek yanından geçecekti ki Jaehyun'un "Dün önünde hamburger gömdüm." demesiyle duraksadı. En azından hamburgerde et vardı değil mi? Cevap vermemeyi tercih edip geçip gitti. İşleri vardı, kesinlikle bir kurabiyeyi düşünemezdi. Seokjin'in ona söylediklerini, sabahtan beri göremediği güzel oğlanı da düşünemezdi, vakti yoktu.
Tribünlerde yayılmış Jimin'i gördüğü an eline yeni aldığı topu Namjoon'a atarak oraya adımlamaya başladı. Birazcık sohbet belki kafasını dağıtırdı, öyle umuyordu. Jimin gazlamak konusunda her zaman bir numaraydı. Turuncu saçlı genç telefondan başını kaldırmadan "Pestilim çıktı ama yine seni izlemeye geliyorum. İşte buna supportive friend derler!" dedi.
Taehyung dirseklerini direğe yaslayarak göz devirdi arkadaşına. "Başka amacın yok yani?" Jimin saniyelik esmere bir bakış atarak telefonuna döndü. "Ailen gelecek mi?" Umursamadan konuyu değiştirmişti, ilgisini çekmiyor demekti bu. "Ne zaman geldiklerini gördün ki?" Bu soruyu sormak içinde bir burukluk oluşturuyordu, hep düşlediği desteği alamamanın üzüntüsü ve kırgınlığı bir türlü geçmiyordu galiba. Aynı zamanda gurur duyulan evlat olmamanın acısı da bir başkaydı. Jimin, çok olmasa da üzüntüsünü sesinden anlayarak somurtmuş, hızlıca telefonunu cebine koyarak ayağa kalkıp Taehyung'un yanına gitmişti. Koluna girip başını omzuna yaslarken "Aman, sıkma tatlı canını. Hem abin gelir, kaçırmaz bu maçı." dedi. Abisinin yeğeniyle birlikte geleceğinden adı kadar emindi, en azından kardeş açısından şanslıydı.
"Akşama kutlama yemeği yapacağız geliyorsundur herhalde?"
"Kazanacağınıza eminsin yani?" Taehyung gülerek Jimin'in saçlarını karıştırdı ve bilmiş tavrı ile göz kırparak "Ne zaman kaybettiğimi gördün ki?" dedi. Haklıydı, Taehyung günlerce çalışırdı ve asla kaybetmezdi. Her şeyin, her ayrıntının mükemmel olmasını isterdi. Biraz ailesinden gelen bir huydu bu ama hayatına şaşırtıcı derecede oturmuş, adeta mottosu haline gelmişti. Dış görünüşüne de her zaman dikkat ederdi. Uzun zamandır kilosu sabitti, yüzünde en son ne zaman sivilcesi çıktığını hatırlamıyordu, güzellik standartlarına kendisini uydurmak için de fazlasıyla çaba harcardı.
Jimin gülerek Taehyung'u onaylamış "Neydi şu senin çocuğun adı? Ha! Jeongguk! Geliyor mu maça?" demişti. Esmer, Jeongguk'la gece tesadüfen karşılaşmasından sonra hiç konuşmamıştı. Aslında numarasını aldığı için mesaj atmak aklına gelse de bir türlü zaman bulamamıştı. "Kaçırmaz o, fanatik gibi bir şey." Yani, Taehyung öyle anlamıştı. Ne zaman takım ve maçlardan bahsetse gözlerinin daha da parladığının fark ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you get me so high
FanfictionBasketbol takım kaptanı Kim Taehyung yakışıklılığı, flörtöz tavırları, inanılmaz partileri ve parmaklarından eksik olmayan sigarası ile bilinirdi. Jeongguk ise sessiz sakin bir köşede oturup hayatını yaşayan bir konservatuar öğrencisiydi. 220822