Kapının sesini duyan Jungkook, zorlanarak odasından çıktı. Halası, "Ben bakarım!" diyerek kapıya koştu, Jungkook yetişemeden açtı. Kapıda tüm tatlılığı ile dikilen Taehyung, Jungkook'un hayran kaldığı sevimli gülümsemesini önce halasına, sonra da en yakın arkadaşına sundu. Halası yıllardır tanıyıp sevdiği, bu küçük bedenin sahibine doladı kollarını sıkıca. "Taehyung, hoş geldin! Geç içeri tatlım, bak Jungkook da gelmiş," diyerek kapıyı kapattı.
Taehyung başıyla Jungkook'un halasına selam verip yavaşça arkadaşının yanına ilerledi ve nazikçe kolunu tutup odasına sürüklemeden önce arkadaşının halasına seslendi. "Küçük bir ödevimiz var, bittiğinde yanına geleceğim, sonra sohbet ederiz," dedi, Jungkook'un ardından odaya girdiler.
Jungkook kapıyı kapatır kapatmaz, Taehyung demin gösterdiği sevimli tavrının aksine kaşlarını çattı, sessiz tutmaya çalıştığı sesiyle Jungkook'a kızdı. "Neden bana söylemedin hiçbir şey? O kadar sinirliyim ki Jungkook, canının acımadığını bilsem kafanı ısırırdım şu an, iyileştiğin zamana saklıyorum," diyerek sırt çantasını ranzanın alt kısmındaki yatağa koyup yere oturdu aceleyle.
Jungkook ise hatasını bilirmiş gibi sessizce Taehyung'un karşısına oturdu. Taehyung bir süre karşısındaki yüze baktı, sonra sessiz tutamadığı sesiyle, "Ay çıkarsana be tişörtünü!" diye bağırdı. Sonra farkına vardığında eliyle ağzını kapattı, fakat elini çekemedi.
Jungkook, en yakın arkadaşının sözünü anında dinlemiş, tişörtünü çıkartmıştı. Arkasını döndü Taehyung'a, sırtı oldukça kaslıydı, fakat beyaz teninin üzeri çirkin, mor noktalarla kaplıydı. Bunu gören Taehyung'un gözleri doldu, fakat hiç konuşmadan çantasından, daha az önce aldığı kremleri çıkarttı. Taehyung, onunla tanıştığından beri, en ufak bir yarası oldu mu hemen üzülür, panik olurdu. Jungkook bu yüzden ona canının acıdığını söylemekten kaçınırdı hep, çünkü o hep üstüne titrerdi.
Burnunu çekti Taehyung, kanlı bir yara olmadığını gördüğü için temizlemek yerine direkt kremi sürmeye karar verdi, kutusundan çıkarttı, kremi eline döküp bir süre ısınmasını bekledi -en ufak şeyi bile düşünüyordu- ve yavaşça Jungkook'un yaralarla dolu sırtında gezdirmeye başladı.
O sırada Jungkook, heyecanlanmıştı. Küçüğü arkasında onun için endişelenip, onunla ilgileniyordu, ne kadar arkadaşça olduğunu bilse de dayanamayıp güldü bu duruma. Taehyung sesini net çıkartmaya çalışarak, "Neden gülüyorsun? Sırtın çok kötü durumda, hastaneye mi gitsek Jungkook?" dedi. Jungkook, küçüğünün sesindeki titremeyi anında fark etti, arkasına dönmeye çalıştı fakat Taehyung dönememesi için sımsıkı tuttu omzundan, "İşim bitmedi daha, sabit dur." diyerek kremi nazikçe sürdü.
Birkaç saniye sonra sırtındaki parmaklar duraksadı, derin bir iç çekti Taehyung, sonra elini indirip bakışlarını yere çevirdi. Cidden çok üzülmüştü, kim bilir nasıl acıyor canı, diye düşünürken kendi kendini ağlatmıştı. Jungkook bu sefer Taehyung'un duraklamasını fırsat bilip hışımla arkasına döndü. Karşısında adeta bir bebek gibi ağlayan Taehyung, Jungkook'un kalbini derinden acıtmıştı.
"Güzelim benim..." diye fısıldadı Jungkook, sonra bir anda kucağına çekti en yakın arkadaşını. Bir yandan saçlarını okşamak için tek elini dalgalı tutamların arasına daldırdı, diğer eli de Taehyung'un bacaklarında duran elini buldu. Taehyung dayanamayıp daha da çok ağlarken, Jungkook yüzünü onun hizasına indirip gözlerinin içine baktı.
"Canım acıyordu evet, ama, sen o parmaklarınla krem sürdün ya bana... Hiç acımıyor artık. İyileştirdin beni, her zamanki gibi. Ağlama lütfen, üzülüyorum," diyerek sakinleştirmeye çalıştı Taehyung'u.Jungkook'un cüssesine nazaran oldukça küçük kalan çocuk, daha da küçülebilirmiş gibi bacaklarını çekti kendine. "Ama sen sırtını göremezsin ki, inan bana her yerin mor olmuş, hiç de yakışmamış mor sana, sevmedim," dedi iç çekişlerinin arasından. Jungkook kocaman gülümsedi, Taehyung'un saçlarına minik bir öpücük kondurdu.
"Acımıyor diyorum ya, cidden, yalan söylemem ben biliyorsun değil mi?" dedi Jungkook. söylerim Taehyung, söylemek zorundayım, yoksa sen de tehlikeye girebilirsin ve bunu istemiyorum, diye düşündü. Taehyung gözlerini yere çevirdi. "Aslında, biliyorum, ama şu sıralar birkaç soru işareti var kafamda, parlayıp duruyorlar, ve bu sırtındaki morlukların da saksılardan olmadığına eminim. Sadece ağrıyor demiştin, morluklar dokunulmadığı sürece ağrımaz," dedi Taehyung.
Jungkook o kadar gerildi ki o an, çenesi kasıldı, vücudu bir anda buz tuttu, sırtını dikleştirerek dudaklarını yaladı. Taehyung, arkadaşının bu değişik tavırlarını fark etti, fakat güveni ağır bastı. "Seni sıkmak istemiyorum, ama, tekrar canının acıdığını anlarsam, duyarsam, cevap almadan bırakmam. Şimdi bana söz ver, bir daha yalan söylemek yok, güvenimi kırmak da, tamam mı?" dedi Jungkook'un kucağından inip. Tam karşısında duruyordu şimdi, şüpheli bakışlarını pinlemişti arkadaşının suratına. Jungkook, yine de yalan söylemek zorunda olduğunu bile bile, "Söz Taehyung," dedi. Küçük olan pek ikna olmuşa benzemiyordu, fakat arkadaşının az önce çıkarttığı tişörtü aldı. Nazikçe geçirdi kafasından, Jungkook'un canını acıtmamak için oldukça yavaş davranıyordu.
Tişörtü giydikten sonra sırtını yavaşça yandaki ranzaya yasladı Jungkook. Taehyung da taklitçisi gibi yanına yaslandı, başını nazikçe omzuna yasladı yanındaki çocuğun. Konuşmadılar, fakat Taehyung'un aklından geçen milyon tane düşüncenin ortak noktası, Jungkook'un bir şey sakladığı üzerineydi, ve Taehyung, bunun ne olduğunu öğrenmeden ipin ucunu bırakamazdı.
****
yazış şeklim ve cümlelerim hakkında birkaç endişem var, cevabını sizden almak istiyorum:
betimlemeler, uzunluk sizi sıkıyor mu?
karakterlerde hoşunuza gitmeyen bir kısım var mı?
yazım şeklim zayıf mı?
lütfen kısa da olsa cevaplayın, benim için çok önemli 💖
ayrıca birkaç texting sonrası böyle 1k ve 1.5k arası dolaşan düz yazılar ekleyeceğim, olayları ve duyguları en iyi ifade etmenin yolu bu diye düşünüyorum, tavsiyeniz varsa dinlemekten zevk alırım tabii ki 😊
ve her zaman söylediğim gibi, bir sorununuz olursa bana gelmekten çekinmeyin lütfen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
spidey
Fanfictionmahallenin dostu örümcek adam, taehyung'un en yakın dostuydu. spiderkook ! au