Bazen bir şiirin içinde kaybolmayı dilerken derin bir sevginin dalgasında boğulabiliyor insan. Nefes almayı, konuşmayı, hareket etmeyi, yaşamayı, öğrenmeyi unutabiliyor. Bunu bizlere yeniden tattıran insanlarda çıkabiliyor karşımıza. Bana hem bunları unutturan hem öğreten aynı kişiydi. Emir'di, o benim canımdı...
Belen ile Furkan'ın kurmaya başlayıp fakat yarım bıraktıkları çadırı Uraz ile tamamlamaya çalışıyorduk. Çadır o kadar büyüktü ki kurması çok uzun sürüyordu.
"Ceylin orayı tutmana gerek yok! Gel sen şurayı tut." dedi Uraz.
"Burayı bırakırsam çadır yıkılır Uraz!" dedim Uraz'a kızarak.
"Güzelim çadırı ayakta tutan sence orası mı?" dedi tuttuğum yeri göstererek. "Bırak şimdi göreceksin." Bıraktığım sırada gerçekten de hiçbir şey değişmemişti.
"Ben boşuna mı tutuyordum burayı beş dakikadır?" dedim boşuna geçen beş dakikama üzülerek.
"Beş dakika için bu kadar üzülme, ben ömrümden veririm sana beş dakika." dedi Uraz gülerek. Dediğine bende gülüyordum o sırada. Belen ile Furkan konuşma bahanesiyle çadırı yapma işini bize yıkmışlardı. Uraz'ın yaptıklarını yanına eğilmiş izlerken Elçin yanımıza gelip durmuş bize bakıyordu.
"Uraz çadırımı kurmama yardım edebilir misin?" dedi Elçin eliyle çadırını göstererek. "Tek başıma yapamadım." Uraz Elçin'i duymamış gibi yapıyordu.
"Galiba sana diyor Uraz." diye fısıldadım Uraz'ın kulağına Elçin'e gözümün ucuyla bakarak.
"Duydum." dedi Uraz uğraştığı şeye devam ederken. "Bence görmüyor ve duymuyor gibi yapalım, sonra gider."
"Uraz sana diyorum!" diye bağırdı Elçin bu sefer sinirle. Uraz'a baktığımda sıkıntılı bir nefes verdiğini görmüştüm.
"Şu an işim var Elçin görmüyor musun?" dedi Uraz elindeki çivileri göstererek.
"Uraz zaten küçük bir çadır, beş dakikanı bile almaz senin. Lütfen kırma beni." diye diretmeye devam etti Elçin. Bana baktığında Uraz'a başımı aşağı yukarı sallamıştım.
"Hemen gelirim, bir şeye dokunma." diye tembihledi Uraz beni ve hemen karşıda Elçin'in çadırının yanına gittiler. Hava buz gibi soğuktu. Montumun fermuarını iyice yukarı kadar çekip çadırı tek başıma kurmaya devam etmeye çalışmıştım. Uraz'ın yere bıraktığı çivileri alıp bir çekiç yardımıyla çakıyordum. Gözlerim bir yandan da Emir'i arıyordu. En son otobüsten inerken görmüştüm ve sonrası yoktu. Çekici vurmaya devam ederken fazla daldığımdan olacaktı ki çekiçle elime vurmuştum. Acı ile inlediğim sırada hemen Uraz ile arkadan birisi koşup gelmişti.
"Ceylin, ne oldu iyi misin?" dedi Uraz endişe ile. Elimi tutan el Uraz'a ait değildi. Soğuk ama yumuşaktı elime temas eden el. Haftalardır hasretinden tutuştuğum, Emir'in elleri elimi tutuyordu.
"Çekiçle vurdum yanlıkla." dedim acı içinde. O sırada Belen ile Furkan'da gelmişti telaş içinde.
"Ceylin ne oldu sana? Ay yoksa çadır ayıların dikkatini çekti de sana mı saldırdılar!" dedi Belen üstümde bir yara izi ararken. Saçlarımı karıştırıyor, yüzümü sağa sola hareket ettiriyor, kıyafetlerimde bir yırtık arıyordu.
"Yok daha saldırmadılar Belen. Ona biraz zaman var." dedim gülerek. O sırada Emir elimi ovuşturuyordu.
"Neyse ki çok sert vurmuyordun, yoksa kemiğin bile kırılırdı." dedi Emir parmaklarımı hareket ettirirken. 'Çok sert vurmuyordun' dediği anda kaşlarım çatılmıştı. Beni izliyordu demek ki! Yüzümde oluşan tebessümü gizlemeye çalışıyordum ama ne yapsam olmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASİ YILLAR
Fiksi RemajaYeni okul, yeni arkadaşlar ve başımın belası Belen... Yeni girdiğimiz ortamda kendimizi kabul ettirmek zorundaydık. İstenmediğimiz bir okulda ne kadar sabredebilecektik bilmiyorduk. Tek bildiğimiz hayatımız bizi boşuna bu okula getirmemişti. Burada...