Geçermi, içimizdeki şişliklere buz koysak. Buz yakmaz mı, ilk sıcak bedene değdiğinde. Buza alışmak ne kadar zaman alır?Çünkü; ben daha alışamadım buzun bedenimi yakmasına...
---------------
" Beyaz, beni duyuyormusun?"
Tanımadığım bir ses bunları söylüyordu. Nefes alış verişlerini bile duyuyordum. İnce sesi bir kez daha kulaklarımda duydum.
"Beyaz, beni duyuyorsan gözlerini açarmısın."
Sesin dediklerini uyguladım. Gözlerimi açtım, karşımda saçları omzunda kahverengi gözleri ile tebessüm eden dudaklarıyla hayat dolu bakıyordu, hemşire kadın. Oysa, bir hayat bitmişti dün yangın acıtıyordu, ama yakmıyordu. Başımı cama çevirdim dışarıyı izliyordum, konuşmaya başladım.
"Benim ne işim var burda"dedim.
"Hatırlamıyormusun"dedi.
Başım, hala cama dönüktü. Birşeyler olmuştu. "Dün yaşananlar gerçekti değilmi."
Cevap vermedi. Sorun onun cevap vermemesi değildi. İçimde fırtınalar kopuyordu. Ben tek kelime etmiyor ve ağlamıyordum. Belki dokunsalar ağlardım. Kimsede dokunmuyordu. Dün, günlerden neydi bilmek bile istemiyordum. Keşke bulmuştum kendime, 'keşke hafızamı kaybetseydim." Demek ki çok isteyince oluyormuş. Çok istesem annem geri döner mi? Solmuş bedeni canlanır mı? yada o çakıyla açılmış yara izleri silinir mi? Çok istemiyorum heralde, çok istesem annem geri gelirdi. Yerimden kalkmaya çalışırken, titredi bütün bedenim . Kolumdaki serumu çıkardım. Bu, ilk acı versede umrumda değildi. Hemşire, beni yatıştırmaya çalışıyordu. "Napıyorsun,sakin ol "dedi.
"Sakin felan olmayacağım. Ama istersen sen sakin olabilirsin.""Bak, dünden beli bir ton sakinleştirici vermek zorunda kaldım. Ağlıyamıyorsun bile, daha fazla zorlama ve yat şuraya"
"Annem öldürüldü. Bende sakin olayım öylemi,emin ol gereğinden fazla sakinim."
Kapının açılma sesiyle, karşı tarafa baktım. Polis içeri girdi. Arkasındanda babam girdi. Beynim damarlarımda akıyordu. "Sen bana naptın, bütün bedenim titriyor."
"Sakinleştiriciden dolayı oluyor bunlar."
"Ulan annem ölmüş ağlıyamıyorum."
"Lütfen, yapma böyle" dedi.
Ne yapmayayım, anneme mi ağlamayayım. Öyle yorgunluk vardıki üstümde, ağlamaya mecalim yoktu. Çıldırmak üzereyim. Ayaklarımı kendime çektim başımı yasladım. Ateşim vardı emindim. Sanki vucudumu buza sokup sonrada ısıtıyorlar gibi hissediyordum. "Allah hepinizin belasını versin." Nefes alış verişlerim sinirli olduğumu belli ediyordu. Önce sinirleniyordum, ağlamaya yakın birşey oluyordu. Ama ağlamayınca yorgunlaşıyordum. Başımı kaldırdım, Faruk Derin karşımda durmuş beni izliyor. O an onu defalarca öldürdüm gözlerimle, "ne işi var onun burda?" Sinirliydim ama bu sakinleştirici kahretsinki bütün enerjimi emmiş gibiydi. "O senin baban öldürdüğün kadının kocası" dedi.
" Ne saçmalıyorsun sen,"
"Anneni öldürmekle suçlanıyorsun."
Hani böyle sıkıştığınız anlar vardır koca şehir sanki dört köşe olmuş, kaçamıyorsunuz. Nefesiniz daralır. beynim kafa tasıma sığmıyordu. Oradan çıkıp gitmek istiyordu.
"Annemi öldürmüşüm ben öylemi, gördünmü benim öldürdüğümü. Ama ben annnemi bu herif öldürürken gördüm. Sen kalkıp iki kelimeyle benim zorla seyirci olduğum bir şeyi ben yapmışım gibi anlatamazsın.""Ben, hiç bir suçu izliyerek katil budur, demedim. Dellilerle konuşurum ben,"
"Ne delili, fotoğrafmı çektirmişim annemi öldürürken"
Faruk Derin'de izliyordu çamura batışımı. Yüreğimde sancılar vardı. Acıdan ölebilirim, iç acısıda öldürürmüydü.
"İyi, inkar edincede suçun hafiflemiyor.""Peki, işlemediğin bir suçu kabul edince birşeyler hafifliyor mu? Hepinizin satın alındığını bilmediğimi mi sanıyorsun, ozaman bil yanılıyorsun."
Polis, gözlerini kaçırıyordu. Bişey demedi. Diyemezdi zaten çünkü haklıydı. Sesizliği bozan Faruk Derin'di
"Beyaz,"dedi. "Beyaz deme bana sen deme, sen deme lanet olsun senden nefret ediyorum. Niye öldürdün annemi, seviyordum seni ben beni dövmene rağmen en güçlü benim babam diyordum. Beni sevmediğini söylemene rağmen seviyordum. Kitaplarda kötü babalar özünde iyi oluyordu. Senin özün bile yokmuş, kitaplarmı yalancıydı."
"Kes sesini, aptal ufaklık seni."
"Eğer, şeytan inmeseydi yeryüzüne emin olki sen olurdun şeytan"
Dememle tokadı indirmişti yüzüme 'acımadıki' demek istedim. Hemşireyle göz göze geldiğimizde korktuğunu gördüm. Kısık bir sesle "korkma" dedim. Gözlerini kapattı. Bu kadar mı üzülmüştü. Faruk sinirle dışarı çıktı, polis burdaydı. İki adım attı bana doğru.
"Yarın duruşman var."
"Tabi"
"Üzgünüm"
"Senin üzgün olman bir şeyleri düzeltiyor mu?"
"Sen annene üzülünce geri geldi mi?"
Cevap vermedim. Buna cevap bulamadım. Doğru diyordu, geri gelmezdi. Oda çıktı odadan, sadece hemşire vardı yanımda. "Ben öldürmedim,"dedim. Yorgun sesimle ayaklarımı indirdim. Oturur şekildeydim, hemşire bana doğru yaklaşıp sarıldı. Beklemediğim birşeydi. Kulağıma eğildi, "Ben sana inanıyorum"dedi. Sarılmasımıydı beni rahatlatan yoksa güvenmesimi bilmiyorum. İyi değilsemde, gibiydim. Yağmur cama değiyor ve sesi kulaklarımı dolduruyordu. "Ben burdayım" diyordu. Dışarı çıkmak istiyordum.
"Biraz, uyuyacağım"dedim.
Kafasını 'tamam' anlamında salladı. Kapıyı açıp, bana son kez bakıp çıktı. O çıktığı gibi bende arkasından çıktım. Duvarlara tuttunuyordum. Çünkü; bacaklarım titriyordu. Merdivenleri teker teker, çıktım teras kata vardığımda demir kapıyı ittim. Yağmurla kavuşmuştuk, bütün bedenimi ona teslim ettim. Küçükken kağıdı kurşun kalemle karalar, gözümüze sürerdik. Morarmış gibi olsun diye.
Şimdi ise babam annemin bedenini karalayıp yüreğime sürdü. Geriye bıraktığı siyah leke kaldı. Gözüm bileğime kaydı. İntihar etmeye kalkmıştım, annemin vucudundaki, çizgilerden bir tanesini taşıyordum bileğimde. Bu iz annemi hatırlatacaktı bana, yağmur daha çok hızlanmaya başladı. Yanıyordum, her yağmur tanesi vucudumda alev alıyordu. Yoksa, bu kadar çok acımazdı, canım. Ağlıyamıyordum, içimde birşeyler dolup taşıyor ama ben ağlıyamıyorum. Bağırsam çağırsam azalır belki bu içimdeki doluluk, boşluk değildi bu katre, katre alev dolup taşıyordu içimde. Bir yanım yanıyor bir yanım donuyor. Cehennem'in ortasına düşmüş gibiyim. Kelime yetmezliği yaşıyorum, kelimeler de yetmesin zaten. Kollarımı açtım.
"Anneeeee, kurtar beniiii"diye bağırdım.
Ağlıyordum, artık göz yaşlarım yağmura karışmıştı. İkimizde ağlıyorduk. Birbirimize karışmıştık, ikimizde yağmur olmuş yağıyorduk. Öylece oturmuş ağlıyordum. Ben bundan sonra ölürmüydüm. Ben bundan sonra napardım. Cehhennemden, cehenneme transfer oluyordum. Annemi öldürmekle suçlanıyordum. Yağmur, sen en iyisi gel içime yağ, ben bundan sonra ya ölürüm, yada ölürüm. Kapı açıldı, arkama bile bakmadım. O ince ses kendini tanıtmıştı zaten.
"Napıyorsun, hasta olacaksın."
"Yoo, biz biraz dertleşiyorduk"
"Tamam,hadi kalk gidelim."
"Biraz daha kalsak "
"Hasta olacaksın"
"Ölmem ya"
Başını salladı yanıma oturdu. Islanıyorduk, o ne kaybetmiştiki bu kadar mutlu ve hüzünlü olmayı başarıyordu. Yağmur duruyordu yavaş yavaş, hemşire cebindeki sigarayı çıkarttı bana uzattı. Bir dal çektim içinden, oda kendine aldı ve elini kapatarak sigarasını yaktı ve bana uzattı. Bende elimi kapatıp sigaramı yaktım. Dudaklarımın arasına alıp içime çektim. İlk başta baya öksürsem de umursamadım tekrar içime çektim. Daha iyiydim ama öksürüyordum, hafif bir baş dönmesi yaratıyordu. Hemşirede bir şey yapmıyordu, ilk başlarda böyle oluyordu sanırım. Alışmıştım artık, sigarayı içime çekip dışarı bırakırken dertlerimide sırtına almasını istemiştim. Ama yapamıyordu, bu kadar ağırlığı oda taşıyamıyordu. Rüzgar saçlarımı uçurmaya meraklıydı ama yağmur okadar ıslatmıştıki, sadece özgürlüğünü ilan etmiş bir kaç tel ona ayak uyduruyordu. Hemşire kalktı, elini bana uzattı. Elimi ona uzattım ve bir hışımla oturduğum yerden kalktım. Koluma girdi, kapıyı açtı, biraz merdiven indikten sonra asansöre bindik. Benim niye aklıma gelmedi ki asansöre binmek, sanki aklım başımdamıydı. Asansörün kapısı açılınca hızlı adımlarla odaya girdik. Beni odadaki banyoya sokup, kendi yıkadı. Sonra üstümü giydirdi. Neden bu kadar iyiydiki, işi olduğu içinmi yapıyordu. Yoksa, acıdığı için mi? Başımı yastığa koydum. Bir bitmişlik vardı üstümde, saçlarım böğürtlen kokuyordu. Sanki bu koku bana işlemişti. Burnumu saçlarıma dayadım. "Anne sana hasret kalıcam ama kokunu hep üzerimde taşıyacağım,"dedim.
'Çaresizlik' gibi bir kelime vardı. Tek kelimeyle yaşadığım şuan ı anlatıyordu. Gözlerimi sıkı sıkı, kapattım. Uyuyamıyordum, bedenim bu kadar sızlarken uyuyamıyordum. Asi bir rüzgardı ruhum, hep aynı boşlukta sürükleniyordu. Elimi, kalbimin üstüne götürdüm. Elimi açıp baktığımda kanamıyordu da. Nasıl bir acıydı bu gözlerimin boşluklarını bile dolduruyordu. Hiç uyumadım. Saat kaçtı bilmiyorum, ama ezan vaktiydi. Üstümü giyindim, elimi yüzümü yıkadım. Sonra cama yaklaşıp dışarıyı izledim bir süre. Hastane nin ilerisinde bir park vardı. Bir çocuk tek başına sallanıyordu. Bu saate ne işi vardıki, belki oda benim gibi kimsesizdi. Yine iyiler kaybediyordu. Ve tanrı bizden iyi olmamızı istiyordu. İyi değilim ben, iyi değilim. Ne ruhum iyiydi nede bedenim. Dedim ya ben hiç iyi değilim. Kötülerin mutlu olduğu bu dünyada, ben iyi değilim. Kapının açılma sesi bütün odaya yayılmıştı. Acaba burdan atlasam ölürmüydüm. Burdan, cam atsam kırılmaz.
"Beyaz hanım, duruşmanız için gidiyoruz."
"İyi, gidelim," dedim.
Polise dönerek, oda bana doğru geldi. Kelepçeyi çıkardı.
"Onu takmak istemiyorum"
"Keyfi değil, suç işleyince bunu takıyorlar."
Birşey demedim, sonuç değişmeyecekse, birşey demenin de bir anlamı yoktu. Ellerimi uzattım, taktı kelepçeleri. Yakıyordu bileklerimi, ateşten çember olmuştu. İki kişi girdi koluma, yürüyorduk sağır olmuştum. Kulaklarımda bir çınlama sesi, cinler cirit oynuyordu etrafımda. Merak etmiyordum yarını, biliyordumki yarın daha iyi olmayacaktı. Mutlu olurmuydum yıllar sonra. Çocuklarım olurmuydu. Avazım çıktığı kadar, ölmek istiyordum. Üflesem soğurmuydu yaralarım. Çok yanıyordu yüreğim, ama ağlayamıyordum. Nefesim içime kaçmıştı. Yürüyorduk, zırhlı arabaya bindik. Kapıları kapattılar, dışarıya daldı gözlerim. Herkes kendi halindeydi.
Ben ne haldeydim, ben nolucaktım. Arbayı çalıştırdılar, gidiyorduk. Bir bilinmezliğe gidiyorum. Gözlerimi kapattım, yanmak vaktiydi. Bir süre sonra araba durdu. Kapılar, açıldı polisler koluma girdi ve hızlı hızlı,
Mahkeme salonuna götürdüler.
Ne çok ses vardı. Gözlerim yanıyor kulaklarım uğulduyordu. Herkes ayağı kalkınca bende kalktım.
"Karar verilmiştir. Beyaz Derin annesine zarar vererek öldürmekten 7 yıl Amerika ruh hastalıkları hapishanesinde cezaya çarptırılmıştır."
Şaka olmalı bu, ben amerikada ruh hastalarıylarıyla aynı hapisanede nasıl kalırım. Ölmek bundan daha iyidir. Polisler, koluma girdiler. Hızlı yürüyorduk, gazeteciler beni çekmeye çalışıyorlardı. Polisler, onları engellemeye çalısıyorlardı. Hızlıca asansöre bindik ve en üst kata çıktık. Yukarı yaklaştıkça ses dahada yükseliyordu. Asansör durdu, kapısı açıldı. Biraz yürüdükten sonra çatıya vardık. Helikopterle gidecektik.
Helikoptere bindirildim. Daha sonra polisler. Helikopter, kalkınca mide bulantısı yaşadım. Amerika bekle beni yanmaya geliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEK (askıda)
Teen FictionYaşadıklarının izinden kurtulamayan böğürtlen kokulu katil bir kadın. Mükemmel denecek kadar iyi bir hayatı olan yakışıklı bir adam. İyi bir ressam olması bir yana aynı zamanda iyi bir yazar. Kitap yazması için aşık olması gerektiğini düşünür ve kat...