"Arkadaşlar, kitap belki biraz fazla dram ve kanlı bir kitap olabilir. Yalnız ben, masum kız sert çocuk hikayesi değilde. Hasta ruhlu katil bir kadın, özgür yaşamayı seven bir adam, yazmayı tercih ettim. Şunu bilin ki Beyaz Derin'e aşkın en tutkulusunu yaşatmaya çalışacağım. İnşallah beğenirsiniz bu bölümü" (Eğer, yazar kardeşliği varsa hvv-gr benim kardeşimdir.)
-----------
"Hani güneş odanızı aydınlatır ya,
Peki, hiç karanlık odanızı aydınlattı mı."...........
Çıplak ayaklarımı, ıslak yere bastım. Burada kimse ayakkabı giyemiyordu. Duvarlar yosunlanmış, yerler hep ıslak
Islak toprak kokusu bütün hücreyi sarmış burunumu dolduruyordu. Dışarıdan ne kadar iyi görünüyorsa, içerisi onun tam tersi iğrençti. Saçlarımı burnuma götürdüm. Böğürtlen kokuyordu. İçime çektim, ama burnumu hemen geri çektim. Çünkü, kokuyu tüketmek istemiyordum.
Ellerimi yatağa baskı yaparak kalktım. Yavaş adımlar atıyordum. 5 aydır burdaydım. Alıştım mı, bilmiyorum. Burası gerçekti, hayal edebilir, düşünebilirsiniz. Ama yaşamak çok farklı. Burda, neler oluyordu. Bilmek mi istiyorsunuz, o zaman dikkatle okuyun bu kelimeleri. Burda, dövüşler düzenleniyordu. Para kazanmak istiyorsan dövüşmek zorundaydın. Evet, evet dövüşü kaybeden, fareli hücrede kalıyordu. Ben mi, ben dövüşmüyordum. Çünkü; ben en iyi dayak yiyebiliyordum. Hatta 2 gün önce Zoe beni durup dururken, kolumdan tutup " bana vur" diyordu. Dediğini yapıyordum, ama bir sorun vardı ki o hızlı ve kuvvetliydi. Güçlü görüntüsü gözümü korkutuyordu. Ben ona vurmaya çalışıyordum. Oysa yüzüme attığı yumuruklar beni sinirlendiriyor, ona vurmaya çalışınca yana kendini atıp, yüzüme yeni bir darbe daha atıyordu. Bunun bedelini birgün ödeteceğim. O gün geldiğinde bana sadece yalvaracaklar. Çünkü bende bir milad yaşayacağım. Ve onlar sadece benden özür dileyecekler. Dövüşlere katılmıyordum. Para mı, Yoktu. Burada para uyuşturucu yada sigara için gerekiyor. Kaçmak istiyordum o beni kendine bağlayacak her maddeden. Duyduğuma göre mutlu ediyormuş. Sahiden mutlu ediyor mu? Unutturuyormuş her şeyi, sahi küçük bir hap bütün dertlerini alıp götürüyor mu? O kadar param yok. Mutluluk hapını almak zorundayım, mutlu olmak zorundayım. O hapı almalıyım ama nasıl? dövüşürsem param olurdu. Ama yine dayak yersem fareli hücrede kalmaya niyetim de yok. Ben sadece iyi biri olmak istemiştim. Bu denli yanacağımı bilsem, bende kedilerin kuyruğunu keserdim. Yere çöp atardım mesela, kötü biri olurdum. Annemi sevmezdim. Belki bende kötü biri olurum. Cehennemde yanacaksam, o zaman dünyadayken cenneti görmeliydim. İyi biri olmaya çalışırken oldu bunlar. Belkide bunlar kabustur. Yada şu mucizelerden biri benim başıma gelse hani ne iyi olur. Her adım atışımda, soğuk su ayaklarımı üşütüyordu. Uçurtmaları hep özgür sanarız. Oysa onlar gökyüzünde özgür taklidi yapıp iplerinin sizin elinizde olduğunu unuttururlar. Masalardan birine yaklaşıp, çekip oturdum. Zoe beni görünce yanıma geldi.
"Eee, sana ettiğim teklifi düşünmedin mi?"
" Zoe, sen bana meydan okuyorsun. Sana dokunamadığımı biliyorsun ve bunu kullanıyorsun. Peki, neden"
"Beyaz, akıllı bir kız gibi davran. Biliyorsun üçüncü söylediğim de. Mecbur kalırsın, bunu ikimiz de istemeyiz."
"Hazır değilim. Bana biraz süre ver."
"1hafta, sadece 1hafta"
"Bir hafta dövüşmeyi bilmeyen biri için çok az"
"Fazla bile, ama az değil."
"Bilmiyorum, dövüşmeyi. neden bana bunu yapıyorsun?"
"Sana fikrini sormadım."
Fikrini sormadım ne demek, bende insanım benimde aklım var. Beni kullanıyor. Ama beni neden bu denli zorluyor. Benden nefret etmesini gerektirecek hiç birşey yapmadım. Ona hiçbir konuda karşı koymadım. Belkide aptal olduğumu kabul etmeliyim. Çünkü bu kadın bana sürekli "aptal" diyordu. Başımı kaldırdım, hâla bir cevap bekliyordu. Başımı 'tamam' anlamında salladım. Memnun bir ifadeyle masadan kalktı. Bunlar benim başıma niye geliyor ki, gözlerim Roze'yi aradı. Neredeydi bu kız, şu sıralar ne çok siliniyorum, diyorum kendi kendime. Ama beyaz silinmezdi ki, beyaz karalanırdı ama silinmezdi. Geceler, nasılda hasretim. 5 aydır göremiyorum. Belki geceye olan hasretim biterdi. Ya anneme olan hasretim o nasıl dinecekti. Roze neden ortalarda yok bu kızda sürekli ortadan kayboluyor, ona ihtiyacım var. Yemek vaktinede daha 1 saat var. Parmaklarımla masaya birşeyler çiziyordum. O, sırada Terra bana yaklaşıp saçlarımı karıştırdı. Terra Roze'den sonra en iyi arkadaşlarımdan biriydi. Daha çok ablalık yapıyordu. Açık kahve saçları, esmer teniyle herkesin aklını başından alabilir. Sadece yüzündeki bir kaç şişlik ve morluk dışında diyelim. "Napıyorsun burada ufaklık, Zoe canını sıkmış gibi,"
"Evet, haftayaki dövüş ikimiz arasında olacak ve ben mecburum."
"Biliyormusun, Zoe senle neden bukadar uğraşıyor hiç anlamıyorum"
"Bende bilmiyorum."
"Tedavin başladımı?"
"Benim tedaviye ihtiyacım yok."
"Beyaz, bazen kendi kendine konuşuyorsun. Farkında değilmisin?"
"Sesli düşünüyorum."
"İyi değilsin. Kabuk et,"
Doğru diyordu iyi değildim. Benim yaşadıklarımı yaşayan kaç kişi iyi olabilirdiki? Sanki onun hayatı benimkinden daha mı iyi? hayır, belki daha kötü ama daha iyi değil.
Derin bir nefes aldım. Hatırlıyorumda geldiğim bir hafta ağlamaktan şişen gözlerim. Uzun zamandır ağlamıyordu. Ama içim yanıyordu. Annemi unutmak istiyorum mesela, ama en sevgili nasıl unutulur ki, annem belki soğuk davranıyordu bana, beni seviyordu ama bunu biliyorum. Babam beni döverken birşey yapmıyordu belki ama ellerinin titrediğini, ve gözlerini kapatığını görüyordum. Neden gözlerini kapatıyordu ki, zaten dayak yememe göz yumuyordu. Birde göz kapaklarını neden yumuyordu. Belki vijdanını susturuyordu. Ya da bilmiyorum içi acıyordu ve gözlerini kapadığında, geçeceğine inanıyordu. Gözlerimi kapattım. Onun gibi birşeylerin acısını dindirmek istedim. Ama bu şey daha çok içine çekiyordu beni. Annem, vijdanını susturuyordu sanırım.
"Napıyorsun,"dedi.
Terra, bana garip ve anlamayan ifadeyle bakıyordu.
"Annem öyle yapıyordu ve geçiyordu. "
"Ne geçiyordu."
"Şu içimde sürekli varlığını belli eden şey, isim bile bulamıyorum."
"Sen gerçekten delisin"
Bunu gülerek söylüyordu. "Çok masumsun. Sen nasıl düştün buraya"dedi.
Sahi masummuydum.
"Biliyormusun Terra, ben geceyi aydınlık sanmışım."
Ellerimi masaya koyup devam ettim.
"Oysa, yalan söyleyen yıldızlarmış. Güneşin geceye battığını unuttmuşum."dedim.
Gözlerini bana dikmiş, "ne, oldu sana"dedi.
Bana ne olmadı ki, Daha neler olacak belki,
"Yok, birşey "dedim.
O sırada Roze içeri girdi. Birşeyler olmuş ona, böyle bir bitmişlik. Kendi hücresine doğru gidiyordu. Kolunu tuttum durdu.
" Noldu, sana"
"Her boku bilmek zorundamısın."
"Roze tamam anlatma, ben seni hep seviyorum."
Deyip ona sarıldım. İyi geleceğini biliyorum. Annem bana sarılma sözleri verdiğinde, bile iyi hissediyordum. Gözlerimde ki umudu herkes görebilirdi. Biraz sonra oda bana sarılıp ağlamaya başladı.
"Her ne olduysa üzülme, üzülüncede bir şeyler değişmiyor."
Birşey söylemedi. Göz yaşları üzerimdeki beyaz kısa kollu gömleği ıslatıyordu. Beni, sevmesini, bana güvenmesini seviyordum. Acaba noldu ki, çok merak ediyorum. Çünkü o sürekli eğelenceli davranır. Ağlamakta yakışmıyor ona, gülmek herkese yakışır ama bazıları, gülmek için yaratılmıştır. İşte Roze de bunlardan biri. Başını kaldırdım. Avuçlarımın arasına aldım yüzünü,
"Heyy, böyle çirkin oluyorsun."
Omuz salladı, küçük bir çocuk gibi.
" Gülsene aptal"dedim.
Dudaklarını gülümser bir hale getirmeye çalışıyordum ki. Dayanamayıp bir kahkaha attı.
"Bir dakika" dedi.
"Sen neden, gülmüyorsun."
"Sana anlattım değilmi. Anneme ihanet etmek istemiyorum."
Kafamı parmağıyla tıklattı.
"Burada, tam burada beyin denen şey olmalıydı. Ama üzgünüm, tanrı herkezi ödüllendirmiyor."
"Heyyy aptal, bana beyinsiz mi diyorsun?"
"Beyaz, beni haklı çıkarıyorsun, kızım."
Yüzümü astım zaten gülmüyordum. İyice suratsızlaşmıştım.
"Biliyormusun, önümüzdeki hafta ben, Zoe'yle dövüşüyorum."
"Şakamı yapıyorsun. Sen, dövüşmeyi bilmiyorsun ki"
"Ben de öyle dedim ama anlamıyor."
"İlk dövüşmeni izleyeceğiz yani."
"Evet, aynen öyle. Fareli hücre fikrine kendimi, alıştırmalıyım."
"Bence sorun fareler değil, ayakta kelepçeli olmak zorunda olup, uyuyamamak."
"Uykumu, sanırım haklısın."
"Yemek vakti geliyor. Hadi gidelim, ve Beyaz, seni seviyorum."
"Bende"
O, gerçekten iyi biriydi. O beni anlayan tek kişi. Yemek hanede konuşuyorduk. Gardiyanda başımızda zebellah gibi dolanıyordu. İştahım yoktu. Roze beni dürttü.
"Yemek yemelisin, gücünü toplamalısın."
Başımı salladım. Kaşığı yoğurda daldırdım. Öbürleride adını bilmediğim, türlüye benzeyen bir yemek. Sadece bir öğün yiyorduk, onuda nerdeyse gramla verecekler. Yemeğimiz bittiğinde. Roze koluma girdi.
"Sana bir kaç hareket öğreteceğim."
"Tamam, iyi olur."
Odaya girdiğimizde, herkes yerine yerleşiyordu. Rozeyle ben gidiyorduk ki karşımıza, gardiyan çıktı. Gözleriyle Rozeye birşeyler anlatıyordu.
Roze gözlerini yumdu ve tekrar açtı. O böyle yapınca adam beklediği cevabı almış gibi, önümüzden çekildi.
"Noluyor, anlatmıyacakmısın"
"Hayır, dedim"
"Anlatma, sen bilirsin."
Hücrelere doğru gidiyorduk. Gömleğimin altına sakladığım, ekmeklerden birini ona verdim. Benim kaldığım hücreye girdik...Yorumlarınızı benden eksik etmeyin. Desteklerinizi bekliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEK (askıda)
Genç KurguYaşadıklarının izinden kurtulamayan böğürtlen kokulu katil bir kadın. Mükemmel denecek kadar iyi bir hayatı olan yakışıklı bir adam. İyi bir ressam olması bir yana aynı zamanda iyi bir yazar. Kitap yazması için aşık olması gerektiğini düşünür ve kat...