2- Hoş Geldin

600 41 44
                                    

Hayat neydi? Bence bir merminin silahtan çıkıp hedefe ulaşması kadar kısa bir zaman dilimiydi.

Kısaydı, anlık...

Anlık alınan kararlar, anlık olan bir kaza ya da ne bileyim anlık gelen bir görev emri...

Hepsi hayat değiştirirdi. Bende değişen ya da 6 aylığına değişen bir hayata gidiyordum. Çok bir şey almamıştım yanıma muhtemelen her şey hazırdı. Şimdi bana gelecek olan görev için verilen arabayı bekliyordum.

Bendim ya Şüheda. Tek amacı vatanı korumak olan ve asla ihanetin kelime anlamını bilmeyen biriydim ben. Babama göre yani. Bana hep "Asla ama asla doğduğun yere, doyduğun yere ve sevildiğin yere ihanet etme. Her gün millete ve devlete zeval veren insan olan cânilerden olma. Senden tek istediğim şey bu." Bu cümleleri ben 10 yaşındayken söylemişti ve o lanet günden 1 gün önce...

Az sonra önümde siyah bir Audi durunca -araba hastası olunca- şaşırmıştım. Ne gerek vardı canım bu kadar lükse. Neyse devlet baba sağ olsun.

Arabadan siyah takım elbiseli biri çıkıp anahtarı elime verdi.
"Merhaba. Teğmen Şüheda Atar değil mi?"

Başımı 'evet' derecesine salladım. Tanımadığım insanlarla konuşmayı sevmezdim. 'Biraz' sert ve dobra bir yapım vardı. Burcum sağ olsun.

"Sizin böyle biri olduğunuzu bilmiyordum." sorgularcasına baktığımda hemen konuştu.

"Yani böyle sert ve ağırbaşlı derler ya öyle. Gerçi çok etkilen-" Sinirlerime hakim olamayıp sözünü kestim.

"Nasılsam nasılım. Sadede gel beni daha fazla uğraştırma."
Yutkundu, başını salladı. Elime bir kaç kart ve 4 tane dosya verdi.

"Ha şöyle."

"Arabadaki navigasyonda gideceğiniz yerlerini konumu kayıtlı. Konum bulmakla uğraşmayacaksınız."

Başımı salladım ve elimi tekrar uzattım. Elime anlamsız bakışlar atarken konuştum.
"Korunaklı hat ve MİT'in verdiği telefon."
Yüzü nur inmiş gibi aydınlanma yaşarken, arabaya yönelip telefon ve hattı uzattı. Elinden Sinirle aldım. Baştaki bakışları hoşuma gitmemişti.

"Bir daha önüne gelen kişilerle böyle patavatsızca konuşursan, kadınlara bir 'mal'mış gibi bakarsan seni yeri dibine de girsen bulurum. Dikkatli ol senin gibileri burada yerler."

Çömezdi çok belliydi. Sadece bir uyarıydı. Ne kadar dikkate aldığı ona kalmıştı.

Anahtarı elimde çevirip arabaya bindim. Navigasyonu açıp gideceğim konuma baktım. 40 dakikalık bir yoldu. Vakit kaybetmeden yola çıktım. Elimi radyoya uzattım. 40 dakika öyle boş geçemezdi.

Off..
Mela Bedel- Kafam bozuk zaten
Bu kadını seven bir tek ben değilim değil mi?

"Bize bizden öte ne var bak herkes yolunda."

Şarkıyı söyleye söyleye yol altımda gidiyordu. Şimdi arabanın hakkınıda vermek gerekiyordu.

"İyilerle karşılaştırsın derdi annem hep."

Tebessümle arabayı kırmızı ışıkta durdurdum. En kısa zaman da anne ve babamı görmeye gitmem lazımdı. Çok özlemiştim.

Bir an sallandım ve arabadan ses gelmeye başladı. Biri arabaya arkadan vurmuştu. Bu kadarı da olmazdı ki ama. Hoş geldin hediyesi falan mıydı?

Sinirle nefesimi dışarı verdim Arabadan dışarı çıktım bir hışımla. Kapıyı sert bir şekilde örttükten sonra arkadaki arabaya yöneldim. Rüzgardan dolayı uzun saçlarım yüzüme vuruyordu. Umursamadan arabanın filmli camına sinirle ard arda 10 kez vurdum. Zaten içerdeki kişiyi göremiyordum. Cama yumruk geçirmeme az kalmıştı ki cam açıldı. Biçimli siyah kaşları çatılmıştı. İnci gibi siyah gözlerinde öfke vardı. Kemikli yüzü kasılmıştı. Sinirli gözüküyordu. Bir dakika benim sinirli olmam gerekiyor şu an da.

Kapının yanından çekilip, "Çok özür dilerim sizi 'paşa koltuğunuzdan' kaldırdığım için ama size bir teklifim var."
İleride ki sürücü kursunu gösterdiğim de bıkkınlıkla nefesini verdi. "Bakın hem fiyatı da uygun yazdıralım sizi isterseniz. Duran arabaya çarpmak ne ya? Akülü araba kullanmıyorsunuz."

Kapıyı bir hışımla açıp sert bir şekilde kapattı. Önce kendi arabasına baktı. Bir şey olmadığını gördüğünde benim arabama yönelip baktı.

Tamam bir şey yoktu. Hatta hiç bir şey olmamıştı ama insan bir özür dilerdi. Düşüncesiz insanlara asla taamülüm yoktu.

"Arabanız da bir sorun yok. Boşuna beni 'paşa koltuğumdan' kaldırdınız."
Şükür konuşmayı biliyormuş.

Sinirle güldüğümde "Sizin kadar düşüncesiz bir insan görmedim. İnsan bir özür diler." Adamın bir şey demediğini gördüğümde daha da sinirlendim ve ağzımı tutamadım. Şimdiye kadar tutmam mucizeydi zaten. Elimle arabasını gösterip "Özür falan beklemiyorum. Siktir olup gidebilirsiniz."

Arabamın kapısını açıp sinirle içine bindim Arkamdan geldiğini duydum ama aldırmadım. Camdan kafasını içeriye hafif eğdi. İnanmayan bakışlar atıyordu. "Siz kime siktiri çekiyorsunuz? Hayırdır."

Baygın ama umursamayan bakışlar attım. "Düşüncesizliğiniz kulaklarınıza da vurmuş galiba. Size dedim."

Bakışlarımı ışıklara çevirdim. Sarı ışığı gördüğümde hemen camı çektim. "Allah Allah çattık ya." diye bir ses duyduğumda çok umursamadan yeşil ışıkta hızlanıp sola döndüm.

Keşke camı kapattığımda başı camın arasında kalsaydı. Ne sevinirdim anlatamam.

***
İstanbul gerçekten küçük olmasına rağmen çok büyüktü. Harita da böyle gözükmüyordu. Çok karışıktı. Daha önce gelmeme rağmen bir türlü alışamadım. Ama seviyorum. Ülkemin her karışını sevdiğim gibi.

Önümde ki mavi, 4 katlı binaya baktım ve doğru geldiğime emin olduktan sonra arabadan küçük valizi aldıp indim. Sabah ki adamın bana verdiği 4 dosyaya hiç bakmamıştım. Açıp göz ucuyla baktığımda 4 kişinin fotoğraf ve bilgileri vardı. Fark ettiğim tek şey dördünün de erkek olmasıydı. Ara sıra kendime dayanamıyordum. Bunlarla mı uğraşacaktım? İnşallah kafa dengi insanlardır.

Demir kapıyı itip içeriye girdiğimde hızla 3. kata çıktım. Burası bir aile apartmanıydı. Her katta 4 ev vardı. Fazla dikkat çekmesin diye burayı tercih ettikleri belliydi.

10 yazan kapının önüne geldiğimde biraz gergindim. Hem sabah ki olay canımı sıkmıştı hem de yeni insanlar.

Ama vatani görevdi, başımın üstünde yeri vardı. Kapıyı iki kere çaldıktan 23 saniye sonra kapı açıldı.

Sarışın ve mavi gözlü birisiydi. Sempatik duruyordu. Çok kaslı değildi. Hafif sakalları vardı. Onu incelemeyi bırakıp elimi uzattım. "Merhaba, Şüheda Atar." Sonuçta alışmam lazımdı 6 ay beraber çalışacaktık.

"Ahh! Şüheda sensin. Bende Enes. Tanıştığıma memnun oldum." Bir kapıya bir bana baktığında "Geç geç dışarda kaldın." Başımı sallayıp ayakkabılarımı çıkardım. "Bu taraftan." Gösteridiği taraftan içeriye yöneldim.

Yeni görevime 'hoş geldin' diyelim o zaman.

♤♤♤




DİPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin