11.Bölüm: Kayıp

14 2 1
                                    

Yolun sonuna doğru içerisinde Akın ve Gökhan'ın olduğu araba gözümüzden birçok kez kaybolmuştu. Ancak şanslıydık ki her seferinde yakalamıştık. Ama ara sokaklar bu işi zorlaştırdığında en sonunda Aslı ile belirli bir noktada inmiştik. Yakın çevrelerde olduğumuzu biliyorduk. Burası İstanbul'un ters taraflarında kalan bir bölgedeydi ve tenhaydı. Adımlarımız oldukça hızlıyken gözlerimiz her girdiğimiz ara sokakta dolanıyordu. Ve en sonunda çok da zaman geçmeden Gökhan'ın arabasını dar sokakta gördüğümüzde hızlıca sokağı yürümüştük. Gökhan arabanın yanında dururken Akın biraz ilerisinde arkası dönük bir biçimde duruyordu. Anladığım kadarıyla elinde bir şey vardı ve ona bakıyordu.

Adım seslerimiz ile ilk önce Gökhan bize dönerken ardından Akın dönmüş ve ikisinin de yüzünde aynı ifade oluşmuştu; şaşkınlık. Gözlerim Akın'ın ellerine kaydığında bir kağıt tuttuğunu görmüştüm. Adımlarım hafifçe yavaşlarken kağıdı hızlıca katlamış ve ardından çattığı kaşlarıyla birlikte büyük adımlarını direkt olarak bize yöneltmişti. Aslı'ya da bakış atarken kızgın gözlerini bana çevirmişti.

"Derin sen neden söz dinlemiyorsun? Ne işiniz var burada? Ben sana gelme, kafede kal demedim mi? Ya yanımızda birisi olsaydı, ters bir durum olsaydı?"

Haklıydı. Bunu kabul ediyordum ancak kendime engel olamıyordum. Ben de kendi sınırlarımı, doğruları aştığımı biliyordum ama elimde değildi. Önümde durup gözlerime baktığında başımı dik tuttum.

"Ben de sana gelmek istediğimi söylemiştim. Söz dinlemiyorum çünkü kendi kararlarımı kendim veriyorum."

Kısa bir an gözlerime bakıp bir şey demezken ardından başını iki yana salladı ve sanki sinirini kontrol etmek istercesine sakince konuşmaya çalıştı.

"Peki sence verdiğin karar mantıklı mı? Hı? Yaptığın doğru mu? Şu yaptığını bana açıklar mısın?"

Sesini de siniri gibi alçak tutmaya gayret ederken gözlerimi gözlerinden kaçarcasına çekip aşağıya indirdiğimde elimle hızlıca kağıdı gösterdim. Konuyu orada tutmaktansa değiştirmek mantıklı olandı.

"Ne yazıyor kağıtta?"

Akın beklemeden kağıdı hızlıca cebine koyarken gözlerim zaten bende olan gözlerine çıkmıştı.

"Hiçbir şey."

Kaşlarım çatılırken o arkasını dönmüş ve birkaç adım ilerlemişti. Gökhan o yeterinde tepki verdiği için henüz bir şey demese de gözlerindeki öfke yeterince konuşuyordu. Adımlarım olduğu yerde kalamadığında ben de hızlıca ilerledim ve ona yetiştim. Parmaklarım koluna dokunduğunda çoktan önüne geçmişti. Kaşları hala çatık, sinirliydi.

"Ne demek hiçbir şey? Neden söylemiyorsun?"

"Söylemiyorum, Derin! Sana hiçbir şey söylemek istemiyorum çünkü söylediğim her kelimeyle işe daha da dahil oluyorsun. Söylemiyorum çünkü geride durmak nedir bilmiyorsun." Artık sesini kontrol edemezken bana doğru eğilmiş ve yüzüme adeta bağırmaya başlamıştı. Yorgun sesine rağmen siniri onu kesinlikle bastırıyordu. Gözlerim büyüyerek ona bakarken ufak bir sessizlikten sonra elini ensesine götürüp düşünceli bir biçimde arkasını dönüp bir adım gerilemişti. Ancak hemen ardından attığı adımı bozup yeniden bana dönerek düşürdüğü ses tonu ile devam etmişti. Gözlerimin içine bakarken elini ensesinden göğüs hizasına indirmişti. "O günden sonra günlerce peşinde dolanırlar mı diye içim içimi yedi... Günlerce doğru düzgün uyku uyuyamadım! Seni o adamların yanında gördüğümde aklımı kaçıracak gibi oldum. Bugün sana bir şey yaptıklarını düşününce bile kendimi kaybettim. Beni nelerle uğraştırdıkları hakkında bir fikrin yok, Derin! Kim oldukları hakkında bir fikrin yok! Tüm bunların içinde senin göz önünde olmanı dikkat çekmeni istemiyorum. Uzak dur benden, Derin. Bu meseleden uzak dur. Lütfen hiçbir şeyi merak etme. Okuluna odaklan. Lütfen..."

DERİN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin