twelve

486 66 113
                                    

Üçüncü kez zile bastığımda sinir eşiğim git gide azalıyordu. Sabahın köründe beni ayağa diken o, mesajları ile beni adeta tecavüz eden o, zorla evimden çıkaran o, ama gelin görün ki sarışın hobbit kapıyı açmaya tenezzül bile etmiyordu.

Gözlerimi devirirken sabahın köründe beni ayağa diktiği mesajlarına göz gezdirdim. Dediği saatte gelmiştim işte daha ne istiyordu benden?

Mesajlardan çıkıp ana menüye girdiğimde C2 gözüme çarptı ve hayatımın en büyük farkındalığını yaşadım.

IZANA KUROKAWA BURADAYDI?! BU EVDE?!

Verdiğim bütün kararlardan vazgeçerek geri döndüm ve kendime söverek yürümeye başladım. Ne yazık ki tanrılar,  bugün de benden nefret ediyordu.

Daha üçüncü adımı atacaktım ki, ardımdan bir kapı açılma sesi duydum. İçimden Mikey ve ya Emma olması için dua ederken olduğum yerde durdum, korku filmlerindeki o gerilim sahnelerinde yapılan yavaş dönüş var ya,  işte aynı öyle arkamı döndüm.

Tamam, arkamdaki bir canavar ve ya bir şeytani ruh değildi belki. Ama yine de kalbimi öylesine hızlı çarştırmıştı ki, karşımda Paranormal Aktivite'deki o Katie denen kadın olsaydı bu kadar hızlı çarpmazdı.

Moru andıran gözleri, yeni uyandığı için kısık ve şişikti, karışık beyaz saçları önünü kapatıyordu. Bronz tenine giydiği bol, sporcu atleti ve kısa şortu öylesine güzel yakışmıştı ki, karşımda üniversiteli bir gençten ziyade bir tanrı duruyormuş gibiydi.

"Ne istiyorsun?"

Uykulu, çatlamış kalın sesi kulaklarıma iliştiğinde ellerimin içinin terlediğini ve kulaklarımın yandığını fark ettim. Bir şey demek için ağzımı açmıştım ki, refleks olarak yutkunduğum için bir anlık kendi tükürüğümde boğuldum ve öksürmeye başladım. Rezillik yine diz boyu...

"Mikey için gelmiştim. Siz kims-"

"MIKEY!" Geriye doğru bakıp günümü mahveden küçük şeytana doğru seslendi.

"Arkadaşın bir saattir kapıya vuruyor geri zekalı!"

Yandan profilini izlerken bu kadar kısa boylu olup, bu kadar sert bir auraya nasıl sahip olduğunu düşünmeye başladım. Çene hattı çok keskindi ve boynu pürüzsüz duruyordu. Tıpkı suratı gibi.

Tekrar dönüp bana baktı, huysuz bakışları eşliğinde kenara çekilerek bana yol açtı.

"Eve geç, gelir o şimdi."

Gayet normal ve aslında onunla konuşmamış gibi davranmak için büyük bir çaba sarf edecektim. Ellerimi cebime koydum ve ufak bir baş selamı ile sallana sallana eve girdim. Yanından geçerken boyunun benim boynuma geldiğini fark ettim...

Sakin olmasın Kakucho, normal davran. Çok normalsin sen. Aşırı normalsin. O kadar normalsin ki şu an yürürken ayakların sağa sola yalpalamıyor.

"Geldin demek!"

Yüzünü, boynuna astığı havluya silen Mikey, sevimli bir gülüşle yanıma doğru geldi.

"Teşekkürler, Kaku!"

Onu tanıyor olsam şu gülüşüne eriyip biter, bebek gibi duran sıratını onu ağlatana kadar mıncırırdım. Kabul etmeliyim ki Mikey karakterinin tam tersi, yüzü minik ve sevimli bir gençti. Genç değil, daha çok bir bebek gibiydi.

Buklelerin kafasının tepesinde toplayıp bir toka ile tuttururken oturma odasına Emma girdi.

"Umarım yemek yememişsindir Kakucho."

Gülümsedim ve kafamı yukarı aşağı salladım.

"Yedim.."

Şu an aşırı derecede gerdindim. Çünkü deminden beri karanlık bir aura, arkamdaki gölgeli bir silüet gözlerini bana dikmiş bakıyordu. Bakışları bir ok misali sırtıma saplanıyordu sanki.

Pretty Boy, izakaku✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin