Gözlerimi yeni bir güne dünden kalan sıkıntıyla araladım. Dünün paniği ve yorgunluğuyla kanepede uyuyakalmışım. Açık olan pencereden dışarıyı izlerken ne yapacağımı düşünüyordum.
Dün ki kaçışımdan sonra telefon cevapsız arama dolmuştu. Hiçbirini açmadım çünkü verecek bir cevabım yoktu. Olanların bedeliyle karşılaşmaya henüz hazır değildim. Bıkkınca bir nefes verip koltuktan kalktım.
Banyoya geçip elimi yüzümü yıkadım. Bu kendimi biraz daha iyi hissettirmişti. Banyodan çıkıp dağınık odada bakışlarımı gezdirdim. Ev benim değildi, hayır; şuan aranıyordum ve kendi evime gitmek aptallık olurdu. Şehirde olmadığını bildiğim bir arkadaşımın evini kullanmayı tercih etmiştim. Haberi yoktu ama ihtiyacın olduğunda kullanabilirsin diye bir anahtar verdiğine göre haber vermesem de olur diye düşündüm.
Dolabı açıp açlığımı bastıracak bir şeyler aldım ve kanepeye gömüldüm. Şimdi ne yapacağımı düşünme vaktiydi.
''İşlemediğim bir suçun cezasını çekmek istemiyorum.'' Sesli söylemek iyi hissettirmişti. Ben suçlu değildim. Belki de kolye bulunana kadar ya da suçlu yakalanana kadar saklanmak güzel bir fikir olabilirdi.
Daha rahatlamış hissediyordum ama bu hissin uzun sürmeyeceğini, geçici olduğunun bilincindeydim. Olacak olan kötü şeyler yoldaydı.
Derin bir nefes aldım ve evdeki ihtiyacım olabilecek şeyleri çantama toplamaya başladım. Burada kalamazdım, nereye gideceğimi de bilmiyordum ama burası olmazdı. Telefonumu çöpe attım ve evden çıkmak için harekete geçtim. Hızlı adımlarla koridorun sonuna geldim. Elim kapı kulpunun üstünde durdu.
''Kapıyı açın. Polis."
Ne yapmalıydım bilmiyordum. Hazırlıksız yakalanmıştım. Burayı nasıl bu kadar hızlı bulmuşlardı? O telefonu daha önceden çöpe atmalıydım... Kaçarsam yakalayabilirler miydi?
Nefes alış verişlerim hızlanırken ne yapacağımı bilemeden telaşla yatak odasına koştum. Üzerime montumu alırken odanın camını açtım ve dışarıyı kolaçan ettim. Birinci katta olduğuma şükrederken her an buranın da polisle çevrilebileceğini biliyordum. Cama oturup ayaklarımı aşağı uzattım. Kendimi itip aşağı atlamamla birlikte düştüğüm yerden kalktım. Diz kapaklarımdaki toprağı silkeledim ve ellerimi çırpıp koşmaya başladım.
Nereye, kime gideceğimi bilmeden var gücümle koştum.
Arkamdan gelen siren sesleri beni farkettiklerini gösterirken ara sokaklardan birine girdim. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken ciğerlerim acımaya başlamıştı artık.
Yine bir dönemeçten döndükten sonra bir süre dinlenmek için sırtımı duvara yaslayıp nefesimi düzenlemeye çalıştım.
"Sana yardım edebilirim." Yan tarafımdan gelen sesle irkilerek başımı yana çevirdim. Motorunun yanında dikilen uzun boylu, her şeyiyle simsiyah giyinmiş hoş bir izlenim vermeyen adamda gezdirdim gözlerimi.
Hala hızlı hızlı nefes alıp verirken. "Ne?" Dedim.
Elindeki kasklardan birini uzattı ve kelimelere bastıra bastıra "Sana yardım edebilirim," dedi.
"Neden böyle bir şey yapasın ki?" Alaycı bir ses tonu kullanmıştım. Sahi etraftaki siren seslerinden kaçan birine, tanımadığı birine, kim yardım ederdi? Ben söyleyim çıkarı olmayan kimse etmezdi.
Sokağı dolduran siren sesleri çok uzaktan gelmezken hızlı adımlarla yanına gittim. ''Ne istiyorsun?''
Elindeki kaskı karnıma bastırdı, "Merak etme. Ufak bir anlaşma olacak. Sen bana yardım edeceksin ve ben sana yardım edeceğim." Bitmiş sigarasını duvarda söndürdü.
''Para mı istiyorsun? İstediğin bu mu?''
''Küçük düşünüyorsun.'' Polis sesleri artık daha yakından geliyordu. ''Zamanın daralıyor var mısın yok musun?''
Etrafımı kolaçan ettikten sonra bakışlarımı tekrar ona çevirdim. "Anlaştık."
Gülümsedi. Ama bu gülümseme samimiyetten çok uzaktı. Motoruna bindikten sonra beklediğini anlatan bir bakış attı. ''Eğer bir iş çevirdiğini anlarsam küçük bir sürtüşme yaşarız ve zararlı çıkan sen olursun,'' dedim.
"Ben bekleyebilirim ama polislerin bekleyeceğini sanmıyorum küçük hırsız." Bakışlarımı yüzüne çevirdim ve yanına ulaşmak için birkaç adım attım.
Avucumu yüzüne yaklaştırdım ve baş parmağımla yanağını okşadım. ''Burada çalabileceğim tek şey senin kalbin olabilir. Ama merak ediyorsan kolye bende değil.''
Elimi itti. ''Onu konuşacağımız yer burası değil,'' dedi bıkkınlık akan ses tonuyla. Hala motora binmemi bekliyordu.
"Olduğun yerde kal."
Arkamdan gelen sesle bacaklarımın titrediğini hissettim. Az önceki kendinden emin tavrım yerle bir olmuştu.
Bir kaç metre ötemde duran polisin sesiyle yere mıhlandım. Bileğimden sıkıca kavrayan el beni motora çekti. Motoru çoktan çalıştırmıştı. Benimde binmemle birlikte gaza bastı.
Arkamızdan birkaç el sıkılan silah sesiyle yabancının ceketine başımı gömdüm.
Motoru çok hızlı kullanıyordu. Arkamıza polis arabalarının üşüşmesi an meselesi olduğundan şikayet dahi edemedim. Gerçi konuşacak gücüm var mıydı bilmiyorum. Hala anın şokundaydım. Gözlerimi kapadım ve olduğum yeri unutmaya zorladım zihnimi. Yüzüme çarpan rüzgar öyle yardımcı oluyordu ki!
Sokakları hızlı hızlı arkamızda bırakırken anayola çıkmak yerine topraklı bir yola saptık.
Bir an her şeyden kurtulmayı diledim, tüm bu saçma olayların geçmesi beni öyle mutlu ederdi ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Thief of Love
FantasiGözlerini bana çevirirken telaşla omzuna uzandım. Bileğimden tutarken yakınlığımız yutkunmama sebep olmuştu. Ateşin loş ışığı Abel'ın yüzünü aydınlatırken kusursuz gözüküyordu. "Acımıyor mu?" dedim. "Çok acıyor." Diye fısıldadı. Gerçekten de yüzünde...