Yanına gidip öylece durdum, fark etmedi bile. Kendini dış dünyaya karşı kapatmış toprakla dertleşiyordu sanki. "Hayat çok acımasız değil mi?" sessizce fısıldadım. Arkasını dönmedi, konuşmadı öylece durdu. Beni duymadı mı, yoksa geldiğimi biliyor muydu?
"Öyle." sesi çok sakindi. Bu sakinliğine şaşırmış olsam da yanına oturup mezarın çiçeksiz toprağında gezdirdim elimi. Çok sadeydi ama sulamıştı, belli oluyordu toprağın mükemmel kokusundan.
"Neden hiç çiçek yok?" sorumu sorup öylece bekledim.
"Öldürdüm çiçeğimi, yaşatamadım." dediği cümleyle öylece baktım masum gözlerine, ilk defa bu kadar masum baktığını görüyordum. Ayağa kalkıp sağ tarafa doğru yürümeye başladım.
Annemin mezarından bir menekşe bir de lavinia çiçeğini öldürmeden alıp sol tarafta kalan mezarlara doğru yürüdüm. Çiçekleri mezara tekrar dikmişti ben bırakıp gitmiştim ama o geri dönüp dikmişti. "Öyleyse yaşatma vakti." Ailesinin mezarında ki toprağı kazıp çiçekleri dikmeye başladım. Bu çiçekler tek kalmayacaklardı köklenecek büyüyecek ve her tarafa yayılacaktı, bu çiçekler yaşayacaktı.
Göz yaşımı silip ellerimi çırpmadan ayağa kalktım, toprağın bana bir zararı yoktu. Kalmasında da bir sorun yoktu. Gözleri gülüyordu, yüzü belki gülmüyordu ama gözlerinde ki parıltı her şeyi apaçık belli ediyordu, bu çiçekler onu mutlu etmişti ama umarım öldürmez yaşatırdı.
Artık o cehenneme dönme vaktiydi, annemi bulmalıydım. Anneme zarar veren herkese zarar verme sırası bendeydi.
🍃
pencereden dışarıyı izliyordum onuncu katta olabilirdim ama manzaraya bakılırsa ikinci kattaydım çok tuhaftı ama bu dev pencere sayesinde karanlık gökyüzünü izlemek güzeldi.
Yaz ayında olmamıza rağmen geceleri gökyüzü hala bulutluydu. Günlerdir sabah yedi de kalkıp kahvaltıya inip ardından saat 9 da başlayan silah eğitimi alıp odaya inip duş aldıktan sonra alıştırma için akşam saat ona kadar dövüş teknikleri öğretiyorlardı. Günlük rutinimiz her ne kadar yorucu olsa da karşılaşacağımız kişiler bize her tekniğe muhtaç kalacağımızı gösterecek kadar tehlikeliymiş. Bunların hiç biri umurumda değildi benim tek amacım annemi bulmak ve ona yaptıklarını arabada ki gizli kişiye ödetmekti.
İçim bir taraftan çok kırgındı çünkü günlerdir uğraşıma sonuç olarak sonunda defneyle konuşabilmiştim. Bay kibirli içinde her ne kadar iyi biri olsa da dışından oldukça kibirli davranıyordu herkese. Onun sayesinde defneyle konuşabilmiştim ama bu onun göreviydi elbette aileme ulaşmak zorundaydı. Defneyle konuşabilmem için bana bir telefon vermişti ama yalnızca defneye ulaşmam içindi, babama ulaşmak istiyordum ama Aras beyimiz yine tavrını ortaya koymuş ve buna kesinlikle engel olmuştu, Bay kibirli hakkında ne zaman konuşsam Aras bey demek çok tuhaf geliyordu, bay kibirli daha çok yakışıyordu ve ben Aras bey hitabına alışamamıştım.
Babamla konuşmak onun deyimiyle şuanlık büyük bir risk barındırıyordu. Fakat babam eminim ki çok korkmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizli Görev (+18)
Teen Fiction'"Dön arkanı, ellerini çözeceğim." Dedi. Hızla arkamı dönüp ellerimi çözmesini bekledim, onun tek hamlesinde ipler birden yere düştü.' Hazal ve küçüklüğünü beraber geçirdiği defneye gizemli mesajlar gelmesinin ardından, Hazal silah sesleriyle uyanır...