"Sen kimsin?"
Bakışlarını gözlerimden ayırmadı. Bir gram ifade barındırmayan gözleri sinirlerimi bozuyordu. Kaşlarımı çattım.
"Bir an uyanmayacaksın sandım." dedi tok sesiyle. Bakmayı sürdürdüğümde gözlerini benden çekip oturduğu yerden kalktı. Bu nasıl düşman?
Kapıya doğru ilerlerken bir hışım yerimden kalkıp arkasından gittim. Beni fark etmiş olmalı ki adımları yavaşladı. Kolundan tutup duvara çarptım. Direnmemesi aklımı altüst ederken kolunu sıktım. Yüzünde histerik bir gülümseme belirdi.
"Cellatın olup kelleni uçurmam mı gerekiyordu?"
Gizemli olmaya mı çalışıyor?
Aklıma gelenle yutkundum. Dayı...
Ellerimi üzerinden çekip bir hışım odadan çıktım. Kulaklarıma ulaşan adım sesleri arkamdan geldiğini haber veriyordu bana. Çıkış kapısı olduğunu düşündüğüm kapıyı açıp kendimi dışarı attım.
Gür saçları neredeyse ensesini kapatıyordu. Korkuyla çarpan kalbim, yerini huzura bırakırken koşar adım dayıma ulaşıp kollarımı ona doladım. Başım omzuna gelirken yumuşak sesini duydum.
"Uyandın mı, aşk kızım?"
Dolan gözlerimi saklamak için beni görmese de başımı sırtına yasladım. Hitabına gülmeye gayret gösterdim. Aklımdaki soruları şimdilik ertelemeye karar verdim. Dünyada sahip olduğum tek insanı, dayımı kaybetme düşüncesi korkutmuştu beni. O beni yalnız bırakamaz, bırakmaz. Gerekirse birlikte ölürüz.
"Memduh Bey, arabanız hazır."
Duyduğum tok sesle gözlerimi araladım. Kollarımı dayımdan çektiğimde yanaklarımın ıslaklığı umrumda değildi. Ciddiyetle dayıma bakıyordu. Alel acele dayıma döndüm.
"Dayı, bir yere mi gidiyoruz?"
Kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. Özenle kestiği kahkülümü kenarda toplayıp yanağımı okşadı. Gözleri yine yaşamdan uzak bakıyordu. Yutkundum.
"Bir seyahate çıkmam gerekiyor. Burda daha güvenli olursun diye apar topar buraya geldik."
Başımı iki yana salladım. Hayır, kabul edemem.
"Ben de gideceğim seninle. Seni yalnız bırakamam-"
"Yalnız olmayacağım." dedi ikna olmamı diler gibi. İstemiyorum.
"Dayı... Gitme..."
Yorgun gözleri gülümsüyordu. Alnıma yaklaşıp öptü. Kollarını gevşettiğinde içime korku salındı.
"Kaktüsünü aldım. Dediğin gibi ben seçtim."
Başını çevirdiğinde baktığı yöne döndüm. Sabah gördüğüm kişi saksıda kaktüsü dayıma uzattı. Dayımın almasını beklerken beklemediğim bir durumla karşı karşıya geldim. Dayımın işareti ile kaktüsü bana uzatmıştı. Gözlerimi dayıma çevirdim.
"Kenara bırak." dedim umursamazca. Şu an tek istediğim dayımdan ayrılmamak.
"Kaktüsü beğenmedin mi?" dedi gülerek, dayım. Başımı iki yana sallayıp gülümsedim.
"Hayır, beğendim. Şu an kaktüs umrumda değil, dayı. Lütfen, izin ver ben de geliyim seninle."
"Olmaz, Aşkım. Burda duracaksın."
Sesini yükseltmek istemiyordu. Hem dayım bana sesini hiç yükseltmezdi ki.
"Hanımefendi, Memduh Beyi zor durumda bırakıyorsunuz-"
"Kes sesini!"
Dayımdan ayrıldım bir hışım. Hiç bir şey demiyordu. Korkuyorum.
"Bu kim dayı?! Kim oluyor da sabah bana ayrılan odada oluyor? Bir de gelmiş işime karışıyor."
"Sana zarar vermez."
Dayımın bu kadar rahat davranması beni dumura uğratırken sinirlerim beni zorluyordu. Çok suskun.
Ortamda oluşan hareketlilikle başımı o adama çevirdim. İfadesiz dayıma bakıyordu. Herkeste takım elbise varken bir tek onda yoktu.
"Seni seviyorum, aşk kızım."
Dayım gözlerini bir müddet bende oyalayıp arkasını döndü. Arabaya doğru ilerliyordu.
"Dayı! Ölmeyeceksin değil mi?"
Kendimi bırakmıştım. Çocuk gibi ağlıyordum. Durmadı. Arabaya bindi. Adımlarımı arabaya doğru hareketlendi ve ben arabaya doğru koşmaya başladım. Hareket etmişti.
"Dayı! Gitme!"
Kolumdan tutulmamla sendeledim. Diğer kolumdan da tuttuğunda çırpınmaya başladım.
"Bırak beni."
Gözlerimi sımsıkı kapatıp açtığımda çatılmış kaşlarıyla bana bakıyordu. Omzuna vurup bağırdım.
"Git dayımın yanına! Git! Sen de öleceksin. Dayım ölecekse sen de öleceksin. Yoksa ben seni öldüreceğim!"
Omuzlarından ittirip ayrıldım ondan. Gözlerimi uzayan yola çevirdiğimde tek bir araç bile yoktu. Yürüdüm. Yürüdüm ve koşmaya başladım.
Başıma giren ağrılar ve bulanıklaşan görüntülerle adımlarım yavaşlasa da durmadım. Biri beni takip ediyordu. Gözlerimi yumup tekrar açtığımda dayımın gülümsemesi geldi gözlerimin önüne. Sonra sadece karanlık...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEVHER
Spiritual"Umudunun kırıldığı yerde sakat kalmaya mecbursun." Anladığımı belirten harekette başımı salladım. Her günüm bir önceki günden berbat geliyordu gözüme. Su gibi akıp giden zaman, yosun tutmuş kayalıklara ustaca çarpıp tekrar bir karmaşaya sürüklüyord...