"Yine neden burdasın sen!"
Burnumdan soluyordum. Uyandığımda onu yine bana ayrılan odada görmek çıldırtmıştı beni. Oturduğu sandalyede dikleşti.
"Hanımefendi, yeni geldim. Ara ara güvenliğiniz için geliyorum. Öncesinde de-"
"Cellat olup kellemi uçuracak adam nerde? Senin güvenliğine ihtiyacım yok. Hem ne diye dayım sana güveniyorsa... Seri katil."
Yattığım yerden kollarımı birbirine bağlayıp umursamazca başımı kaldırdım. O sırada üzerini incelemeye başladım. Kot pantalon ve üzerinde beyaz tişört. Çok rahat.
"Aynen öyle. Seri katilim. Onun için de seni öldürmek için uyanmanı bekledim. Hatta karşımda seri katilini keyifle bekleyen küçük bir kız var." deyip güldü. Geri zekalı.
"Karar ver, sen mi siz mi?"
Boğazını temizleyip üzerini düzeltir gibi yaptı. "Pardon, siz."
Aferin.
"Şimdi çık dışarı. Bir daha gelme buraya. Döverim seni. Ya da dur..."
İfadesiz bana bakıyordu.
"Sen kimsin ya?"
"Yurtdışından geldim. Memduh Bey çağırdı beni."
"Çok iyi Türkçe konuşuyorsun."
Gülerek ayağa kalktı. Ne olduğunu anlamazken tok sesiyle konuşmaya başladı.
"Adım, Sinan. Ben Türk'üm. Bir şeye ihtiyacınız olduğunda seslenmeniz yeterli."
Arkasını döndüğünde alel acele yerimden kalkıp önüne geçtim. Neredeyse gözlerime girecek kahküllerimi kenara itip gözlerine baktım. Ciddiyetle bana bakıyordu.
"Dayım nereye gitti? Sen kimsin? Dayım beni adamlarından bile uzak tutar. Sana neden güveniyor bu kadar. Konuş hadi. Dayım gelecek değil mi?"
"Ben bir şey bilmiyorum. Memduh Bey gelene kadar yanınızda duracağım o kadar. Bana güvenmesi konusunda da kendisine sorun."
Yanımdan geçtiğinde alel acele dudaklarımı araladım. "Ya gelmezse dayım?"
Kapı kapanma sesiyle yutkundum. Burnum sızlıyordu. Dayı nerdesin?
*****
Kapı tıklatma sesiyle başımı kaldırdım.
"Gel."
Kapı aralandığında ifadesiz yüzüyle karşılaştım. İçeriye geçti.
"Yemeğinizi buraya mı getireyim yoksa mutfakta mı yersiniz?"
Ayağa kalktım. Dışardan yemek mi söylediler?
"Odada yemek yemem ben. Sen ve diğerleri yemek yedi mi?"
"Yiyorlar. Sizin yemeğinizi verdikten sonra ben yiyeceğim."
Başımı salladım. "Gidelim o zaman."
Odadan çıktık. Mutfağa doğru ilerlerken burnuma dolan kokularla adımlarım yavaşladı. Ev yemekleri kokuyordu.
"Aşçı gitti mi? Bari o da yeseydi."
Başımı ona çevirdiğinde anlamaz gözlerle bana bakıyordu.
"Aşçı yok. Yemek işleriyle de ilgileniyorum."
Ağzım açık kalakaldım. Ona bakmayı sürdürdüğümde gülerek yüzünü çevirdi benden. Ağzımı kapatıp önüme döndüm.
Mutfağa geçtiğimde beş kişi masada toplanmış yemek yiyordu. Beni fark ettiklerinde ayağa kalkmak için atak yaptıklarında durdurdum onları. Boş olan sandalyelerden birine oturdum. Önceki kadar iştahlı yemeseler de yemeğe devam ettiler.
"Nasıl, her şey yolunda mı?"
Adlarını bilmediğim için ortaya konuşmuştum. Uzun boylu olan konuşmayı devraldı.
"Her şey yolunda. Aşkım Hanım, biz yemeklerin hepsinden tattık. Gönül rahatlığıyla yiyebilirsiniz." dedi gülerek. Kahkaha attım. Diğerleri de katılmıştı.
"İyi. Karnım acıkmıştı. Mutfağa giresim de yoktu, yerim artık."
Gözlerim Sinan'a gittiğinde tabaklara bir şeyler koyduğunu fark ettim. Arkası dönüktü. Uzun boylu olana dönüp kısık sesle konuştum.
"Bu kim? Dayımla ne bağlantısı var? Dökül."
"Valla bilmiyorum ama Memduh Bey çok güveniyor." dedi benim gibi kısık sesle. Yanındaki ekledi. "Şimdiye kadar bir zararını görmedim. Ama kurnazlık var gibi."
Başımı sallayıp yerimde dikleştim. Önüme bir kase çorba bıraktı. Yanıma oturmuştu. Diğerleri uzağımda kalıyordu. Gözlerimi çorbaya ardından ona çevirdiğimde göz göze geldim.
Kaşığını alıp önümdeki kaseye daldırdı. Ne olduğunu anlamazken önümdeki kaseden bir kaşık alıp içti. Sonra önündeki kaseden devam etmişti. O sırada kısık sesini duydum.
"Seri katil değilim."
Sessiz geçen yemeğin ardından herkes izin isteyip dağılmıştı. Önümdeki boş kaseye bakıyordum. Ne kadar daldığımı bilmiyorum ama kasenin önümden çekilmesiyle dikkatim dağılmıştı. Başımı kaldırdığımda üzerinde siyah pötikare önlükle tabakları topluyordu.
"Başka ne iş yapıyorsun?"
Başını bana çevirdi. Yüzünde beliren belli belirsiz gülümseme ile kaşlarımı çattım.
"Başka ne iş yapmamı istersiniz?"
Gözlerimi devirdim.
"İstifanı verebilirsin."
İfadesi donuklaştı. Tezgaha geçtiğinde sesini duydum.
"Memduh Beye iletirim."
"Yarın seni görmeyeceğim burda."
Yerimden kalkıp mutfaktan çıktım. Dayımı özledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEVHER
Spiritual"Umudunun kırıldığı yerde sakat kalmaya mecbursun." Anladığımı belirten harekette başımı salladım. Her günüm bir önceki günden berbat geliyordu gözüme. Su gibi akıp giden zaman, yosun tutmuş kayalıklara ustaca çarpıp tekrar bir karmaşaya sürüklüyord...