"Gelelim mi?!"
Kapı tıklatma sesiyle aynada üzerime son kez çeki düzen verip kızlara seslendim.
"Gelebilirsiniz!"
İçeriye sırasıyla gelmeye başladılar. Renkli renkli olmuşlardı. Çok güzeller.
"Ama sen-"
"Çok..."
"Tatlı olmuşsun!"
Aynı anda çığlık attıklarında irkildim. Gözlerim üzerime kaydı. Bu eve gelmeden önce yaptığımız alışverişte turuncu renkte elbise de almıştım. Rengi ve dokusu hoşuma gitmişti. Hazır dışarı çıkıyorken giymeliyim, diye düşündüm.
"Sinan abinin en sevdiği renk, turuncu biliyorsun değil mi?"
Mavi gözlü kız güler yüzüyle bana bakıyordu. Bilmiyorum. Ama belli edemem. Gülümsedim.
"Evet biliyorum. En sevdiği renk turuncu. Ben de giydikten sonra fark ettim. Hadi gidelim mi? Daha Sinan'a söylemedik."
Beni onayladıklarında yatağın üzerindeki çantamı alıp koluma taktım. Gözlerimi kızlara çevirdiğimde beğeni dolu gözlerle bana bakıyorlardı. Bu hâlleri beni utandırsa da dudaklarıma gülümseme yerleştirip saçlarımı kulaklarımın arkasına getirdim.
"Bu arada çok güzel gözüküyorsunuz."
Teşekkürleri eşliğinde odadan çıktık. Birbirlerine olan bağlılıkları ve benzerlikleri çok hoşuma gidiyor. Açıkçası kendimi onların yanında fazlalık gibi hissediyorum. Onlara uymayan fazlalık.
Sinan'ın odasının önüne geldiğimizde kızlar kendi aralarında konuşuyordu. İlk kim konuşacak onu tartışıyorlardı. Yetişkin olsalar da ruhları çocuk gibiydi.
"Aşkım söylesin."
Beklemediğim bir anda adımı duyduğumda tedirgin oldum. Kızların yanında göze batan harekette bulunmak istemiyorum. Yeşil gözlü kız kapıyı tıklattı. "Sinan abi gelebilir miyiz?"
İçeriden gelen komutla kapıyı açtılar. Sinan, oturduğu masadan kalkıp yüzündeki gülümseme eşliğinde kızlara döndü.
"Bir yere mi gidiyorsunuz-"
Gözlerini bana çevirdiğinde duraksadı. İfadesi donuklaştığında gözlerimi kızlara çevirdim. Bana odaklanmış hâlde gülümsüyorlardı. Ne tepki vereceğimi şaşırırken gülümsemeyi denedim.
"Kızlarla dışarı çıkacağız. Gelmek istersen diye haber vermek istedik."
Başını masasının üzerindeki kağıtlara çevirdi. Hemen atıldım.
"Aaa bak işi varmış. Hadi kızlar kız kıza çıkalım."
Arkamı döndüğümde duyduğum tok sesle gözlerimi devirdim.
"Ben de geliyorum. Aşağıya inin, beş dakika sonra yanınızda olurum."
Dışarı çıktık. Kızlar kendi aralarında konuşuyordu yine. Mavi gözlü kız hararetle konuşmaya başladı.
"Şu an dünya tarihinde bir ilki yaşıyorum."
Aynı anda güldüler. Kahverengi gözlü devam etti. "Sinan abi işi varken gözü bir şey görmez."
Yeşil gözlü kız sırıtarak onları dinliyordu. Bu Sinan'ı neden bu kadar büyütüyorlar?
Aşağı indiğimizde Gülbahar Hanım ile karşılaştık. Beğeni dolu gözlerle bize bakıyordu. Gözlerini bana çevirip gülümsemesini büyüttüğünde stresten kolumdaki çantayı sıktım. Sinan nerde kaldı?
"Bence senin rengin turuncu." Bana olan bakışları sebepsizce rahatsız ediyordu beni. Gülbahar Hanım yanıma yaklaşıp kahkülümü kenarda topladı. Çantamı biraz daha sıktım.
"Kahküllerin uzamış. Kısaltabiliriz istersen. Kızlarımın saçlarını da ben kesiyorum. Ya da tokayla tutturabiliriz. Güzel yüzün ortaya çıkar-"
"Hayır!"
Ani çıkışımla duraksadı. Elim kahkülüme giderken dudaklarımı araladım. Dayı...
"Şey yani ben böyle seviyorum." dedim gülümsemeye çalışarak. Başını salladı. Gözlerimi kaçırdım.
"Hadi kızlar, çıkalım. Anne sen de gelmek ister misin?"
Duyduğum sesle içim rahatlarken yanıma geldi.
"Yok oğlum, teşekkür ederim."
Kızlar Gülbahar Hanımı sırasıyla öpüp dışarı çıktılar. Elim destek almak için bir şey ararken hissettiğim sıcaklıkla duraksadım. Sinan'ın elini tutuyorum. Başımı kaldırıp ona baktığımda tedirgince gözlerime bakıyordu. Elimi gevşetmek için hareketlendiğimde elimi sıktı. Yüzünü benden çevirdiğinde başımı alel acele Gülbahar Hanıma çevirdim. Güler yüzüyle bize bakıyordu.
"Hadi kızlar gitti bile." dedi gülerek. Yürüdüğünde ona ayak uydurmaya çalıştım. Bahçeye çıktığımızda başımı ona çevirdim.
"Sinan ben kendimi iyi hissetmedim, ondan."
"Anlıyorum. Açıklama yapmana gerek yok. İyi gözükmüyorsun. Canını sıkan bir şey mi oldu?"
Gözlerim üzerine kaydığında sertçe yutkundum. Beyaz tişört vardı üzerinde. Dayımın gittiği gün de öyleydi. Dolan gözlerimle elini bıraktım. Ben atlatamıyorum. Olmuyor.
"Dayımı özledim, Sinan. Dayımı özledim."
Eli bana uzandığında kollarımı hızla boynuna sardım. Sanki dayım bir yerlerden çıkacak gibi.
Hissettiğim soğuklukla yutkundum. Kolları beni sarmıyordu. Kendimce destek arıyordum. Ellerimi omuzlarına getirdiğimde başını kaldırdı. İfadesiz bana bakıyordu.
Dudaklarımı aralayacağım vakit beni kendine çekip sarıldı. Gözlerim doluyordu. Başımı omzuna yaslayıp sarıldım.
"Neden engel olmadın dayıma? Neden engel oldun bana? Dayıma gidecektim ben."
Saçlarımı okşamaya başladı. "Devam et." dedi. Yanaklarımdan süzülen yaşlarla gözlerimi kapattım.
"Öleceğini hissettim. Ben çok mutsuz kızdım. Sürekli etrafımda siyah takım elbiseli adamlar vardı. Dayım düşünceliydi. Bazen tekrarlıyordum söylediklerimi. Bazen haddimi aştığımda beni anlamamış olmasına sevinip başka şeyler söylüyordum. Senden hiç bahsetmedi dayım. Neden geldin ki? Sen yokken her şey normaldi."
Başımı kaldırıp kollarımı ayırdım ondan. Kollarını gevşetti. Beklentiyle bana bakıyordu. Gözlerinde hüzün vardı.
"Yanlış anlama, sana sarılınca... Ben üzülünce bir şeylere sarılırım. Yanımda sen olunca-"
"Bana aşık olduğunu sanmıştım." dedi ciddiyetle. Ne?
"Yok öyle bir şey-"
Güldü. Sinirle yumruk yaptığım elimi omzuna geçirdim. Elimi havada yakalayıp kolunu omzuma attı. Başımı kaldırdığımda kızların bahçe kapısında bize baktığını fark ettim. Sertçe yutkundum. Başımı tedirgince ona çevirdiğimde gözleriyle karşılaştım. Gülümsüyordu.
"Sakın bana aşık olma. Çünkü ben de sana aşık olurum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEVHER
Spiritual"Umudunun kırıldığı yerde sakat kalmaya mecbursun." Anladığımı belirten harekette başımı salladım. Her günüm bir önceki günden berbat geliyordu gözüme. Su gibi akıp giden zaman, yosun tutmuş kayalıklara ustaca çarpıp tekrar bir karmaşaya sürüklüyord...