Yüzümde hissettiğim sıcaklıkla gözlerimi araladım. Hareket halindeydim. Biri kucağında taşıyordu beni. Kafam yeni yeni kendine gelirken beni tutan kişinin yüzünü seçebilmiştim. Sık nefesleri yüzüme çarpıyordu. Neler oluyor?
Kollarını sıklaştırıp kendini yere attı ve silah sesi...
Korkudan sıkı sıkıya sarılmıştım ona. Silah sesleri çoğalırken kısık sesini duydum.
"Arabaya geçeceğiz. Panik yapmayın. Sonra olanları size anlatacağım. Sıkı tutunun bana."
Kollarımı boynuna sarıp yüzünden uzak yöne başımı omzuna yasladım. Tanımadığım birine bu denli yakın olmak rahatsız ediyordu beni.
Yerinden kalkıp ağır adımlarla birkaç adım ilerledi. İçimden herhangi bir kurşun bize isabet etmesin diye dualar ediyordum.
Kapı açılma sesiyle nefesimi tuttum. Sırtım yumuşak yere değdiğinde sesini duydum. Ve kapı kapanma sesi...
"Hanımefendi bırakabilirsiniz."
Kollarımı gevşetip uzaklaştım ondan. Beyaz tişörtü toz toprak olmuştu. Arka koltuktan ön koltuğa atladı. Gazı köklediğinde yerimde sendelesem de dengemi sağlayabilmiştim. Silah sesleri durmak bilmiyordu.
"Neler oluyor Sinan? Anlatacak mısın?"
Dikiz aynasından bana bir bakış atıp önüne döndü. Arabayı çok hızlı kullanıyordu.
"Yerimizi tespit etmişler. Odanıza girip sizi almak zorunda kaldım. Diğerleri çatışmanın içindeler. Başka şehire geçiyoruz. Yolumuz uzun. Dilerseniz uyuyun."
"Ne demek başka şehire geçiyoruz? Dayımın yanına mı gidiyoruz yoksa? Bu adamlar kim? Dayım düşmanının kalmadığını söylemişti bana. Önlem deyip geçiştiriyordu beni."
"Hayır, dayınızın yanına gitmiyoruz."
Sözleri üzerine duraksadım. Sürekli Memduh Bey diye hitap ederdi. Gözlerim dikiz aynasına gittiğinde hızlı harekette saçını karıştırdığını fark ettim. İçimde kötü bi his vardı.
"Dayım öldü mü?"
Konuşmuyordu. Yerimden kalkıp yanındaki koltuğa atladım. Hızını arttırmıştı. Kalbimi zorlayan acıyla dudaklarımı araladım.
"Dayım benim için senden ne istedi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEVHER
Spiritual"Umudunun kırıldığı yerde sakat kalmaya mecbursun." Anladığımı belirten harekette başımı salladım. Her günüm bir önceki günden berbat geliyordu gözüme. Su gibi akıp giden zaman, yosun tutmuş kayalıklara ustaca çarpıp tekrar bir karmaşaya sürüklüyord...