YALNIZ

139 15 4
                                    

***SİNAN***

Art arda gelen sesle gözlerimi açtım hızla. Tekrar ediyordu. Yerimden doğruldum. Ses kesildi. Aklımın oyunu olduğunu düşünerek kendimi tekrar yatağa attım. Ve tekrar gelen aynı sesle gözlerimi açıp yataktan kalktım. Biri kapıma vurup duruyordu. Başım çatlıyor.

Kızlardan biri kahvaltının hazır olduğunu söylemek istiyor herhalde.

"Uyandım! Geliyorum birazdan." dedim bir taraftan esneyerek. Tekrar kapı tıklatıldı. Beni duymadı mı?

Kapıya doğru ilerleyip kapıyı hızla açtığımda üzerime gelen kişiyle dengemi sağlayamayıp yere düştüm. Kafam halıya gelirken kolumdan tutunan kişiyi üzerime çektim. Hafif olduğuna göre kızlardan biriydi.

"Kardeşim iyi misin?" dedim telaşla. Saçlarından kim olduğunu göremiyordum. Üzerimden kalkıp kendini yana attı. Yerimden doğrulup başımı çevirdiğimde gördüğüm kişiyle duraksadım. Mahcup hâlde bana bakıyordu. Yanakları pembeydi. Dağınık kahkülleri ile yaramaz çocukları andırıyordu. Onu ilk defa bu kadar uslu görüyorum.

"Neden burdasın?" dedim sakin sesle. Memduh Beyin emanetine gerektiği kadar iyi bakamıyorum. Acısı taze, etrafına gülücükler saçmasını beklemiyorum ama kedi köpek gibi didişmemiz fazla.

Yerden kalkıp üzerini çırpar gibi yaptı. Yerimden kalktım. Sanırım kolum ezildi.

"Pervin kim?"

Gözlerine baktım. Kahküllerine düzeltip tekrar bana döndüğünde göz göze geldik. Bu nerden çıktı şimdi?

"Anlamadım?"

"Kızlar mutfakta konuşurken zor durumda kaldım. Önceden sevdiğin biriymiş. Kızlara anlatmışsın, annene bile söylememişsin. Kardeşim dediğin kızlara söylemişsin. Bana 'sana söylemedi mi' diyerek şaşırdılar. Yalnız kaldığımızda kızlara anlattıklarını bana da anlat. Ne de olsa kardeş olarak görüyorsun beni. Bizi yanlış anlayacaklar."

Elimi saçımdan geçirip yatağıma doğru ilerledim. "Git, geliyorum birazdan."

Yatağımı toplamaya başladım. Kızlar kendilerince aramızı yapmaya çalışıyor.

Sıkıntılı nefes verip arkamı döndüm. Gitmedi mi?

"Üzüldün galiba. Düşüncesizlik ettim, kusura bakma. Neyse belki o da seni sever."

Yanına yaklaştım. Bağlı kollarını çözüp kaşlarını çattı. Aramızdaki mesafeyi kapatmak üzereyken geri geri gitti. Geriye doğru yürürken odadan dışarı çıktı.

"Git."

Kapıyı yüzüne kapattım. Aklıma gelen düşüncelerle gözlerimi devirip banyoya geçtim. O tren çoktan kalktı.

***AŞKIM***

"Çayları dolduruyorum, Sâre."

Mavi gözlü kız gülerek elindeki ekmek sepetini masaya bıraktı.

"Benim adım, Hâle. Sâre, kahverengi gözlü olan."

Başımı sallayıp işime döndüm. Öğreneceğiz artık.

Bardakları doldurduktan sonra çaydanlığı kenara bıraktım. Şimdi tekrar edeyim, isimleri neydi?

"Günaydın!"

Duyduğum tok sesle başımı kaldırdım. Güler yüzüyle mutfağa geçti. Arkasından takip ettim.

"Günaydın Sinan abi. Sana menemen yaptık."

Sinan, yeşil gözlü kızı kolunun altına alıp sarıldı. Samimi bir gülümseme vardı yüzünde.

"Elinize sağlık. Mis gibi koktu zaten."

Diğerleri de yanlarına gittiğinde mavi gözlü kız sitemle konuşmaya başladı.

"Bizi unutma!"

Sinan gülerek kollarını açtığında yerlerini almışlardı. Küçüklüklerinden beri abilik yaptığını söylemişlerdi kızlar. Kızların annesi seneler önce bu evde çalışmış. Kızlar küçükken annelerinin yanında bu evde kalıyormuştu. Gülbahar Hanımın emektar yardımcısıymış kızların annesi. Üçüz kızlarına hamileyken eşini kaybetmiş. Kızlar sonra annelerini kalp krizinden kaybetmişler. Ardından Gülbahar Hanım kızları bırakmamış. Bu evde büyümüşler. Anlattıklarında çok üzüldüm. Yine de hayata tutunuyorlardı.

Sinan ile kızların arasında yedi yaş varmış. Sinan'ın 32 yaşında olduğunu öğrendiğimde çok şaşırdım. Çünkü daha genç gözüküyor. Kardeş gibi büyümüşler. Benim kardeşim olmadı. Birbirlerine bağlı olmaları çok güzel bir duygu olmalı.

Bulanıklaşan görüntüyle gözlerimi kırpıştırdım alel acele. Gözlerimi ona çevirdiğimde yüzündeki gülümseme eşliğinde bana döndü. İfadesi donuklaştı. Yerimde dikleşip dudaklarımı araladım.

"Çaylar soğuyacak."

Bir şey demelerine fırsat vermeden mutfaktan çıktım. Gülbahar Hanım güler yüzüyle bana doğru geliyordu.

"Günaydın güzel kızım. Uykunu aldın mı? Rahat ettin değil mi?"

Başımı sallayıp gülümsedim. "Günaydın. Her şey için teşekkür ederim."

Yanağımı okşayıp gülümsemesini büyüttü. Boğazımı zorlayan yumruyla yutkunamadım. Dayımı özledim.

Akşam yemeğinde olduğu gibi sıralandık masaya. Kızların keyifli konuşmaları ve gülüşleriyle geçiyordu kahvaltı. Sinan'ın anne ve babası da onlara katılıyordu. Sinan ara ara konuşup tekrar kahvaltısına dönerken bana olan bakışlarını yakalıyordum. Kahvaltı boyunca bana laf geldikçe konuştum. Doğru düzgün bir şey yiyemedim, kendimi iyi hissetmiyorum.

"Sinan abinin geç kalkması gibi bir şeydi." deyip güldü kahverengi gözlü. Masada gülüşler yükselirken çayımın son yudumunu içtim. Konuşmalara adapte olamadığım için neyden bahsettiklerini bilmiyorum.

Gözlerimi masada gezdirip yüzüme zorlukla gülümseme yerleştirdim.

"İzninizle ben odama geçiyorum. Yorgunluğumu daha üzerimden atamadım sanırım. Elinize sağlık."

Gözlerimin yanışı ile yerimden kalkıp çıktım salondan. Gözlerim doluyor ve kendimi çok güçsüz hissediyorum. Alel acele merdivenlerden çıkıp odama girdim. Her ihtimale karşı kapıyı kilitledim. Ayaklarım beni taşıyamıyor. Bulunduğum yere oturup ağlamaya başladım. Ben... Beni neden yalnız bıraktın dayı?

CEVHERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin