Benim hayatım boyunca tek sırdaşım her zaman ağabeyim olmuştu ama bir yerden, şarkı söylerken satırlara ağlayabildiğimi, onlara bir şeyler anlatabildiğimi fark ettiğimde konuşmayı bırakmıştım. Şarkıların içinde nefretimi, özlemimi, hırslarımı ve daha nice duygularımı yazıyor, ailemi anlatıyor, ağabeyime olan sevgimi döküyordum ancak insanlar bunu umursamıyordu. Sadece müziğin ritmine kapılıyor, ne anlama geldiğini bilmediği, kendi dilindeki kelimeleri söylerken sırlarımı dudaklarında saklıyorlardı. Kimse, gerçekten içimde ne yaşadığımı bilmezdi. En yakınıma, ağabeyime ya da Mery'e bile bir şeyler anlatmazdım.
Şimdi, Siraç karşımda durmuş, ısrarla benden cevap almayı beklerken aynı öfkenin yansıması gibi gözlerine bakıyordum. Önce patateslerimiz önümüze gelmişti, onunla konuşmak istemediğim için direkt yemeye başlamıştım.
İç geçirdi ve ağzına bir parça patates attı. Kaçamak bakışlarla ona baktığımda doğrudan bana bakıyordu. Yeniden gözlerimi kaçırdığımda "Düştüğümde bile sana tepeden bakıyorum," dedi ve hemen arkasından "Düştüm, diye çığlık atarak şarkıyı bitirdiğini sanarken fısıltıyla, müziğin arasında bu sözleri boğuyordun," dediğinde dikkatimi çekmeyi başarmıştı.
Sırıtarak ona baktım "Marifet'i bilmediğini sanıyordum," dedim.
"Seni araştırırken şarkılarını dinledim biraz," dediğinde gururlu bir tebessümle kamburumu dikleştirerek ona gülümsedim. Hamburgerleri önümüze konulduğunda ağzıma sulanıyordu, eldivenleri giyerken "Aslında sana sorduğum soruların cevabı şarkılarında, değil mi?" dediğinde hamburgere uzanan ellerim havada kalmıştı. Ona döndüğümde yüzünde kendini beğenmiş bir ifadeyle, bir katil edasıyla siyah eldivenlerini eline geçiriyordu.
Dirseklerini masaya yaslayıp masanın üzerinden bana doğru eğildi, yüzündeki çarpık gülümsemeyle yüzümü süzerken "Yakaladım," diye fısıldadı.
Ellerimi servis tahtalarının kenarına koyarak, tıpkı onun gibi masanın üzerinden ona yaklaştım. Deodorantının hoş odunsu kokusunu alabiliyordum, nefesini dudaklarımın üzerinde hissedecek kadar yakındım "Neden benimle bu kadar ilgileniyorsun?" diye sordum.
Dudaklarımı büktü "Merak," dedi geriye çekilip sırtını sandalyeye yaslarken.
"Merak kediyi öldürür,"
"Şanlıyım, kedi olmadığım açık," dediğinde ona gözlerimi devirerek önümdeki hamburgeri aldım ve bir lokma ağzıma attım. Sulu et, taze sebzeler ve soslar ağzımda, dilimin her köşesine yayılırken orada ölebilirdim. İkinci lokmamı ısırırken masanın altından bacağıma, çıplak bileği değdiğinde irkilerek yerimden sıçradım. Soğuk teni tenime değdiğinde elektrik çarpmış gibi hissetmiştim. Dokunduğu yer yanıyordu. Bunu nasıl yapabilmişti?
"Ne yaptığını sanıyorsun?" diye çıkıştım.
Sol dirseğini masaya, şakağını avcuna yaslayıp bana tatlı talı gülümserken "Dikkatini çekiyorum," dediğinde dümdüz ona baktım. Bu, Gül'e sunduğundan daha güzel bir gülümsemeydi. Hoşuma gitmişti.
"Bugün çok keyiflisin," diye çıkıştım.
"Tedavim iyi gidiyor, her geçen gün beni motive ediyor," dediğinde gerçekten keyifli görünüyordu. Birlikte geçirdiğimiz ve arabalar hakkında geçirdiğimiz süreyi göz önüne alırsak doğru söylüyordu, her geçen gün daha da keyifleniyordu. Yeniden hayata bağlanmış gibiydi.
Hamburgerimi ısırmadan önce "Ne güzel," diye homurdandım ve ağzımdaki lokmayı birkaç patates ile taçlandırdım.
Bir anda ciddileşti "Kendi şarkılarını duyduğunda delirir misin?" diye sorduğunda iki yanağım da hamburger ve patatesle dolu olduğu için ona sadece kaşlarımın altından, öfkeyle bakabiliyordum "Kendi şarkıların çaldığında evimi bastın, bugün kendi grubun çıktığında bağırıp çağırarak biriyle konuştun," dediğinde benim devam etmemi ister gibi suratıma bakıyordu.
Kimim kalmıştı? Hiç kimse.
Boğazımı temizledim, hamburgerimi önüme bıraktım ve lokmalarımı daha kolay yutmak için kolamdan uzun uzun yudumlar aldıktan sonra "Grubun adını değiştirmişler, çıkarmayı planladığımız son şarkıyı vokalistim söylüyor. Söz ve müzik kısmına, benim yarattığım söz ve müzik kısmına, kendi adını yazmış," dediğimde rahatlamış gibi nefes aldı.
Ağzına bir patates kızartması attı "Bu yüzden mi öfkelisin?" diye sorduğunda kaşlarımı çatmıştım, sanki benim derdimi küçümsüyor gibiydi "Hukuk denilen bir şey var, bunun farkında değil misin?" dediğinde söylediklerini ilk defa duyuyormuş gibi bakıyordum "Grubunuz yasal olarak ticari bir mal, bunu noter ile tasdik ettiğiniz umarım," dediğinde başımı onaylar anlamda salladım.
"Evet, onaylı,"
"Şarkılarının telif hakkını aldın mı?"
"Son şarkı hariç hepsinin telif hakkı benim üzerime," Bunu daha en başımdan ağabeyim akıl etmişti ve daha sonra alışkanlık haline getirmiştim.
Güldü, ağzına başka bir patates attıktan sonra "Ve sen burada oturmuş, onlar gününü gün ederken sürünüyor musun?" dediğinde hala ne demek istediğini anlamamıştım. Anlamak da istemiyordum.
Boğazımı temizledim, sırtımı dikleştirerek ona biraz daha yaklaştım "Ne demek istediğini anlamıyorum," dedim.
Güldü, bu cehaletime küçük bir iğneleme gibiydi "Şirket seni kovdu, değil mi?" diye sorduğunda başımı salladım "Telif hakkı almıyorsun," dediğinde yine başımı sallayarak onay verdim "Çünkü seni tazminatla gönderdiler," dediğinde yeniden başımı sallıyordum. İç geçirdi "Şirket anlaşmayı fesh edip, sana tazminatını ödemiş olsa bile yayınlanan şarkılar hala ticari bir gelir sağladığı için onlarda telif hakkı isteme hakkın var, grubun kurucusu olduğun için isim değişikliğini reddeden dava açabilirsin. Noter huzurunda bir işlem yapmadığınızı varsayarak konuşuyorum, sen hala o grubun kurucususun," dediğinde kendimi aydınlanmış gibi hissediyordum ancak bu aydınlanma sadece birkaç saniye sürmüştü. Benim tüm bunları yapmam daha da okları üzerime çekecek, ağabeyimin gelir kapısını mahvedecekti.
Masanın üzerinde serbestçe duran yumruğuma hafifçe yumruğunu vurarak dürttü "Bu kez ne oldu?" diye sordu.
"Söylediklerin çok mantıklı ama yapamam, bilmediğin bazı durumlar var. Sen benim sinirime aldanma, saman alevi gibiyimdir, bir anda alevlenir ve çabucak sönerim. Hem... Ağabeyim bu durumu yakında çözecek," dedim ve yeniden hamburgeri elime alıp bir lokma daha ısırdım.
"Belki ağabeyin de işin içinden çıkamıyor, ona yardımcı o işte," dediğinde omuz silktim ve duymamazlıktan gelerek patates, kola ve hamburger üçgeninin keyfine odaklandım "Tam nefret ettiğim insan tipisin," dediğinde ona yapmacık bir şekilde gülümsedim "Çabuk pes ediyorsun," diye ekledi ve uzanıp hamburgerini aldı.
Lokmamı yuttuktan sonra "Boşa savaşmaktan iyidir," dedim.
"Ne yapacaksın peki? Paran suyu çekince ağabeyinden harçlık mı isteyeceksin?" diye sordu hamburgerini ısırmadan önce.
Güldüm "O zamana kadar yaşayacağımızın bir garantisi yok," dedim. Bana dehşet içinde bakıyordu "Şaka yapıyorum, o kadar da değil," desem de gözlerini üzerinden almadan, kobay gibi beni izliyordu.
Lokmasını yuttuktan sonra yeni bir patates dilimi ağzına attı. Lokmasını çiğnedikten sonra "Askerdeyken, strese dayanamayıp intihar eden, etmeye çalışan çok kişi olurdu," derken tüm dikkatimi ona vermiştim. Alelade bir şeyden bahseder gibi bir yandan patatesini yiyor, bir yandan da bulduğu boşlukta kelimeleri araya sıkıştırıyordu. "Artık öyle bir hale gelmiştim ki birinin gözlerinin içine bakıp ne düşündüğünü görebiliyordum," dedi.
Doğrudan yeşil gözlerine bakarken "Benim gözlerimde ne görüyorsun?" diye sordum.
Yeniden gözlerime bakarken bakışlarının değiştiğine yemin edebilirdim. Çatık kaşlarının yumuşadığına, gözbebeklerinin titrediğine şahitlik ederken bir yanım bunun benim uydurmam olduğunu düşünüyordu "Bu bir sır," dedi ve ağzına yeni bir patates kızartması attı. Çarpık gülümsemesiyle patatesini yerken ona gözlerimi devirdim ve yeniden yemeğime koyuldum. Söyledikleri hala aklımın bir köşesindeydi ama bunun için düşünmem gerekiyordu. Uzun bir süre, sakin sakin düşünmeliydim. Eğer ağabeyime herhangi bir zarar dokunursa, bunu yapmayacaktım. Bu yüzden yine onunla konuşmalı, birlikte bir yol çizmeliydik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOMŞU ✔︎
General FictionYETİŞKİN OKURLAR İÇİNDİR! Haksız iddialar sonucunda kendi kurduğu müzik grubundan atılan Gazel, elinde avcunda kalan son parayla şehrin dışında, izbe bir apartmanda kendine bir daire tutar ancak aynı katı paylaştığı komşusu pek de hoşgörülü değildir...