Kaderin intihar ipini nereye astın?
Baban mı senin darağaçın?
Annen mi seni ölüme sürükleyen?
Aşık olduğun insan mı kalbini öldüren?
Şu an muhtemelen ne yapman gerektiğini bilmiyorsun. Duygusal bir şarkı kulak zarını patlatacak cinste kulaklığından haykırıyor. Ve sen hiçbir şey yapamıyorsun. Ölümünü görmek nasıl bir his? Daha doğrusu hissedecek bir ruhun kaldı mı? Anne,babana,kardeşlerine kızıyor musun sende öldüğünü görmüyorlar diye. Kalbin duracak bir gün herkes öldüğünü fark edecek. Ayda bir gördüğün mahallenin bakkalı bile arkandan üzülecek. Ses çıkarma kimse sen nefes alırken öldüğünü görmedi. Herkes yaşadığın travmalara ergenlik diyip geçti. Ve sen annenin dediğine göre artık bir meleksin.Kurtuluşum olduğunu söyleyen Yağıza bakarken düz tuttuğum dudak çizgimi mümkünmüş gibi daha düz tutmak istedim. Beni güldürmek isterken bir sürü saçma hale bürünmüştü ama hiçbiri komik değildi. Nezaketen bile gülmek istemeyeceğimi başından söylemiştim ama o beni dinlememiş güleceğimi iddia etmişti. Gözlerimi devirip koltukta ki yastığı yüzüne fırlatınca yerinde durmuş ve yüzüme can alıcı sandığı gözleriyle bakmıştı.
"Ne bakıyorsun?"
"Demek istediğin yastık savaşı?"
Konuşmama fırsat tanımadan yüzüme yediğim yastıkla yanımda hazır bulunan yastığı parmak uçlarımla tutup koltuğun üzerine çıktım.
"İstediğim yastık savaşı değil biraz susmandı."
Ben ona vurmuş o yerinden bir milim bile kıpırdamamış bana izin vermişti. Yorgunlukla tekrar koltuğa çöktüğüm de o da yanıma oturmuş başını omzuma yaslamıştı.
"Ne yapmam gerekiyor Ecrin?"
Cevap vermedim. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Saçları yüzümü gıdıklarken başımı Yağız'ın olduğu tarafa çevirip saçlarının arasına bir öpücük kondurdum.
"Üzgünüm. Hislerine karşılık verecek bir kalbe sahip değilim."
İçli bir nefes verdi.
"Biliyorum papatyam."
Dizimin üstünde olan elimi kavrayan eliyle gözlerimi kapattım.
Birinin elini güven vermek istercesine tutması tarifsiz bir duyguydu benim için.
"Küçükken babamın beni ilk ve son parka götürüşün de koşarken yere düşmüştüm. Babam son defa elimi orada tutmuş "dikkatli olmamı" ve " Bir daha düştüğüm de yanımda olmayacağını söylemişti." Doğruyu söylemişti. Dikkatli olmalıydım. Ama yaramaz bir çocuk olarak babamdan sonra defalarca düşmüş ve kendi başıma kalkmıştım yerden. Sızlayan dizimin acısı gitsin diye üflerken yalnızdım."
Yağız'ın eli gevşerken yavaş yavaş elimi bıraktı.
"Şimdi de kalbin acıyor olmalı?"
Tek kaşı havaya kalkarken gözleri yüzümde gezindi.
"Hayır aksine orayı kimse acıtamadı bu zamana kadar."
"Hala sağlam yani."
Gözlerimi açıp elimi çektim. İçli bir gülüş ele geçirirken dudaklarımı yan tarafa doğru dönüp başını omzumdan kaldıran Yağıza baktım.
"Benimle uğraşmaktan yoruldun mu?"
Yere bakan gözleri beni buldu. Sonra elleri tekrar ellerimi.
"Senden yorulmak mı? Aksine ben sen de dinleniyorum."
"Teşekkür ederim Yağız. Bu teşekkür sana değil kalbine ve ruhuna."
*************
"Ablan gelmiştir git bak kapıya."
Her zaman ki donuk suratımla yerimden kalkmış mutfaktan salona bağıran anneme karşılık vermemiştim. Çelik kapıyı açıp geriledim. Bavuluyla yüzüme gülen ablam duraksamadan kollarını belime sardı.
"Seni özledim."
"Bende seni."
Ne kollarım sırtındaydı ne de sesim cümlemle eş değer. Her zaman ki gibi şımarıklığını yapacak evi alt üst edecekti. Annemin yanımıza gelmesiyle benden ayrılıp anneme sarıldı. Ne mutlu aile tablosu ama. Son defa sarılma anına bakıp salona geri döndüm. Mutlu bir aile gibi gözükmeye çalışmaları sinirimi bozuyordu. Anlayamadıkları tek şey normal insanlar değildik. Evimiz de pişen bir akşam yemeği bile yoktu. Neredeydi aile? Bizi koruyan bir baba? Sadece umut ediyor, bekliyorduk.
"Sen ciddi misin?"
Kapıdan giren annem ablama sorduğu soruyla ablam kafa salladı. Ablam ne zaman ciddi olmuştu? Kendi kızını tanımaması da harika bir aile olduğumuzu gösteriyordu.
"Gerçekten evleniyorum."
"Bu yaşta?"
Sadece 22 yaşındaydı. Bitirmesi gereken bir üniversitesi vardı. Ve annem de izin vermeyecekti. Boşa kurulan hayallerin her zaman pamuk prensesiydi. Nasıl bu kadar vurdum duymaz olduğunu merak ediyordum.
"İki gün sonra kararı değişecek. Hatta bu akşam." Anneme bakarak konuştuktan sonra ayağa kalktım.
"Cem'in yanına gidiyorum."
Salondan çıkıp ayağımda ki terliklerle evden çıktım. Zile basıp kapıya yaslandım. Uykumu iyi alamadığım için gözlerim acıyordu. Kapıya biraz daha yaslanacağım sırada kapının açılmasıyla hızla toparlandım.
"Kapıyı ört gir."
Yüzüme bakmadan arkasını dönüp yürümeye başladı. Kapıyı örtünce kararan koridorla ezbere bildiğim odaya gitmeye çalışırken bir şeye çarptım.
"Canım acıdı."
"Benim de." Derken gelen sesle dizimi ovuşturmayı bıraktım. Kim olduğunu çözmeye çalışırken karanlık ortamın yerini ışıklar aldı. Karşımda duran erkek bana ben ona bakıyordum. Cem'in arkadaşı olamazdı. Can abi evdeyken eve birini getirmesi yasak diye biliyordum.
"Ben Uraz."
"Ecrin."
Kafasını salladı.
"Ha tanıştınız mı? Ecrin bir yaş büyük abim olur kendileri."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhların Maskesi #Wattys2017
Novela JuvenilGerçekler ne kadar saklanır? Acılar geçer mi? Yalnızlık genç bir kızın kalbini ele geçirmişse her şeye geç mi kalınmıştır? Bu hikayede ya kurtuluş var yada sonsuzluk.