♔♔♔

165 25 5
                                    

İki komşu ülkenin hükümdarları, birbirleriyle savaşmaz ama her fırsatta birbirlerini zeka oyunlarıyla taciz ederlerdi. Bu da, doğum günleri ve bayramlarda birbirlerine ilginç hediyeler göndererek karşıdakine zekâ gösterisi yapma şeklinde olurdu. Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırdı. İstediği, birer karış yüksekliğinde, altından, birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeliydi. Aralarında tek bir fark olacak ama bu farkı sadece ve sadece ikisi bilecekti. Günler ayları kovaladı, sonunda heykeller hazırlandı ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına gönderildi. Heykellerle birlikte bir de mektup yollanmıştı. Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar: "Sevgili Dostum, doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir. Ama içlerinden biri, diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana da haber ver." Hediyeyi alan hükümdar, bu jeste önce çok sevindi ama sonra da sinirlendi. Komşu yine akıl almaz bir bilmeceyle onu köşeye sıkıştırmıştı. Hemen heykelleri tarttırdı. Üç altın heykel, gramına kadar eşitti. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırttı. Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle incelediler ama aralarında bir fark göremediler. Günler ve aylar geçti. Her geçen günle birlikte hükümdarın sabrı taşıyordu ve maalesef bir türlü cevabı bulamıyorlardı. Bütün ülke seferber olmuş ama bir çözüm üretilmemişti. Sonunda, hükümdarın zindana attırdığı isyankar genç de bu durumu öğrenmişti. Genç çözümün kendisinde olduğunu söyleyen bir haber uçurttu hükümdarına. İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu genç, hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı. Başka çaresi kalmayan hükümdar bu gence de bir fırsat vermek istedi. Aylar geçip de komşu hükümdara sevinçli haberi yollayamamak onu kahrediyordu. Genç önce heykelleri saatlerce inceledi, sonra da çok ince bir tel getirilmesini istedi. Teli birinci heykelciğin kulağından soktu, tel heykelin ağzından çıktı. İkinci heykele de aynı işlemi yaptı. Tel bu kez diğer kulaktan çıktı. Üçüncü heykelde tel, kulaktan girdi ama bir yerden dışarı çıkmadı. Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor, oradan öteye gitmiyordu. Hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara cevabı, büyük bir gururla yazdı: "Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir. Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da makbul değildir. En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır....''

İnşallah bizlerde kulağımızdan gireni kalbimize gömenlerden oluruz...

Deryadan Damlalar...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin