Kâinâtın Efendisi rüyaya büyük önem verirdi. Bilhassa sabah namazlarından sonra sahâbîlerine "İçinizde rüya gören var mı?" diye sorar, "gördüm" diyenlerin düşünü yorumlardı. İyi bir insan tarafından görülen güzel rüyanın, peygamberliğin kırk altı kısmından biri olduğunubelirtir (Buhârî, Ta'bîr 2, 26), bu ümmete peygamberlikten sonra sâlih rüyaların kaldığını söylerdi (Buhârî, Ta'bîr 5). Bu sözleriyle o, gönül gözü açık samimi mü'minlerin, rüyalar vasıtasıyla ilâhî müjdeleri, doğru haberleri ve uyarıları her zaman alabileceklerine işaret ederdi.
Şimdi soruda geçen konuyla ilgili Efendimiz aleyhissalatü vesselâm'ın Sahîh-i Buhârî'de rivayet edilen (Ta'bîr 48) rüyasını nakledelim. Bizim için dersler ve ibretlerle dolu bu rüyayı Peygamber-i Zîşân Efendimiz ashâbına anlatmış, Semüre İbni Cündeb radıyallahu anh de onu bize rivayet etmiştir.
O sabah Resûl-i Kibriyâ şöyle buyurdu:
"Bu gece düşümde bana iki kişi gelerek ‘Haydi yürü, gidiyoruz' dediler. Ben de onlarla beraber gittim.
*Yere uzanmış bir adamın yanına vardık. Elinde bir kaya parçası bulunan bir başka adam onun başı ucunda ayakta duruyor, elindeki kayayı, yere uzanmış olan adamın tepesine indiriyor, başını yarıyordu. Taş yuvarlanıp gidiyor, adam taşın arkasından koşup alıyor, o geri gelinceye kadar ötekinin başı iyileşiyor, eski haline geliyordu. Adam da daha önce yaptığını aynen tekrarlayıp duruyordu. Ben yanımdakilere:
- Sübhânellah! Bu nedir? dedim.
- Yürü, yürü hele dediler. Yürüdük."
Peygamber aleyhissalatü vesselâm gerek bu adamın gerekse daha sonra gördüğü şahısların kimler ve suçlarının neler olduğunu her defasında sorduğu halde, yanındaki melekler ona hemen cevap vermemişler, gezi bittikten sonra gördüğü olaylar hakkında sırasıyla bilgi vermişlerdir. Biz hem sizi fazla merakta bırakmamak hem de hangi cezanın hangi suçun karşılığı olduğunu hemen öğrenip bellemek için, bu bilgileri sahneler değiştikçe arz edeceğiz.
Bu ilk olayda kafası taşla yarılan adam, meleklerin haber verdiğine göre Kur'an'ı öğrendiği halde okumayan ve farz namaz vaktini uyku ile geçiren kimseydi.
Efendimiz sözüne şöyle devam etti:
* "Derken sırt üstü yatmış bir adamın yanına vardık. Baş ucunda da, elinde demir çengel bulunan bir başkası duruyordu. Bu adam, yatan kişinin bir tarafına geçip elindeki çengelle avurdunu, burnunu ve gözünü ta ensesine kadar yarıyor sonra öbür tarafına geçip orasını da aynı şekilde parçalıyordu. Bir tarafını yarıncaya kadar önceki yardığı taraf eski haline geliyor, adam da sürekli aynı şekilde parçalamaya devam ediyordu. Ben:
- Sübhânellah! Bunlar ne ? dedim.
- Yürü, yürü hele! dediler. Yürüdük."
Meleklerin bildirdiğine göre avurdu, burnu ve gözleri demir çengelle yarılan adam, sürekli yalan söyleyen ve etrafa yalan haber yayan bir kişiydi.
* "Daha sonra Fırın gibi bir yapıya vardık. Oradan gelen, fakat ne olduğu anlaşılamayan çığlıklar, feryadlar birbirine karışıyordu. O yapının içinde çıplak bir sürü erkek ve kadınların bulunduğunu anladık. Altlarından alevler yükseldikçe, onlar çığlık atıyor, feryat koparıyorlardı. Ben:
- Bunlara ne oluyor? dedim.
- Yürü, yürü hele! dediler. Yürüdük."
Meleklerin söylediğine göre fırın içinde işkenceye tâbi tutulan o çıplak erkek ve kadınların suçu zina etmekti. İşledikleri günaha uygun bir ceza ile öncelikle vücutlarının alt tarafı yakılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deryadan Damlalar...
Spiritualİlim sonsuz bir deniz,bitmez bir okyanusdur. Bu ummandan ne kadar alırsak kârımızdır. Ne kadar fazla konu işlersek sususuzluğumuz o derece diner... İşte bu kitap ruhumuza su serpmek, bir inşirah serinliği hissetmek için yazılmıştır... Huzurlu ok...