XXI ʰ

809 85 32
                                    

1 Kasım 2022, Salı öğle saatleri'

1 Kasım 2022, Salı öğle saatleri'

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hwang Hyunjin

Günlerdir aklımı meşgul edenler listesinin ilk sırasında Lee Felix yer alıyordu. Son konuşmamızdan bu yana iki gün geçmişti ve ben onunla konuşmayı özlemiştim.

Ama yazamıyordum işte.

Sigara içtiğimi bilen sadece iki kişi vardı, çok nadir tükettiğimden bu zamana kadar hiç sorun etmemiştim kendime.

Şimdiyse o bunu nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde öğrenmişti, ona karşı utanmış ve mahçup hissediyordum. Öğretmenime yakalansam bu kadar kafama takmazdım büyük ihtimalle.

Sanırım onun gözüne iyi görünmek istememdi bu kadar kıvranmamın sebebi.

"Sabahtan beri ne sakız çiğneyip duruyorsun ya sen, çenen yorulmadı mı?"

Ön sıramda oturan Jisung'un bana yönelttiği soruyla yanında oturan Minho da arkasını dönmüştü. Eksik kalsa olmazdı zaten, meraklı tavşan her deliğe burnunu sokmasa olmuyordu.

"Nikotin sakızı." dedim fısıldayarak, eğer sınıftan biri duyarsa iş müdürün kulağına bile gidebilirdi.

"Niye ki, bırakmaya mı karar verdin?"

Omuz silkerek cevap verdiğimde üstelemeden "Peki." diyerek önüne döndü ancak Minho'nun gözleri hala üzerimdeydi. Rahatsızca yerimde kıpırdandım, o bana her böyle baktığında bir açığımı arıyormuş gibi hissediyor ve geriliyordum.

O da her zaman olduğu gibi uzun bir süre yüzüme baktıktıktan sonra tek kelime etmeden önüne dönüyor, Jisung'la olan muhabbetine devam ediyordu ve asla aklında neler döndüğünü anlayamıyordum.

Önümdeki çizim defterim ve eskiz malzemelerimi toplayıp hızlıca sınıftan çıktım, öğle arasının yarısı çoktan geçmişti. Eğer becerebilirsem bugün meyveli yoğurt yiyecektim.

Hem de iki kutu, insanlık için küçük benim için büyük bir adım.

Kantine indiğimde otomata parayı atıp beş numaralı tuşa bastım. Aşağıdaki hazneye düşen kutuları paracanı ittirip alırken görüş açıma giren Felix ile bir saniye kadar duraksadım.

Toparlanıp ayağa kalktığım zaman onun da bakışları beni bulmuştu. Elinde daha yeni aldığını tahmin ettiğim kruvasan ile boş yer arıyordu.

Yanına gidip gitmemek arasında kaldığımda çoktan onun bana doğru geldiğini görüp dikilmeye devam ettim.

"Tünaydın." Yanıma geldiğinde yüzü çoğu zaman olduğu gibiydi.

"Sana da tünaydın, ne o bana sağlıklı beslen dedikten sonra yediğin şey bu mu cidden?"

Gözlerini devirdi ve elimdeki yoğurda küçümseyici bir bakış attı. "Sen de pek sözümü dinliyor gibi değilsin."

"Daha gidemedim diyetisyene, ayrıca sen bunu yediğime- ya da neyse, nasılsın?"

Sözümü yarıda bölmem ve konuyu aniden değiştirmemle kaşları çatılsa da üzerinde durmadı. "İyi, her zamanki gibi."

Ben, o da bana halimi hatrımı sorsun diye yüzüne bakmaya devam ederken istediğim geri dönüşü alamamıştım.

"Ben de iyiyim ya, teşekkürler."

"Pek öyle görünmüyorsun, sormadım o yüzden."

Açık sözlüğünün de bu kadarı...

"Teşekkürler, bu daha moral vericiydi. Bu arada, ayakta mı dikileceğiz yoksa..?"

Baş parmağıyla geriyi işaret etti. "Kantinde boş yer yok ki, bahçeye çıkacaktım sonra seni gördüm."

"Anladım, çıkalım o zaman bahçeye."

Yüzünde hafif bir iğrenmeyle bana baktı, bu ifadeyi bana değil de aklındaki düşüncelere karşı yaptığını anlamak zor değildi.

"Emin misin? Benimle pek yan yana görünmek isteyeceğini sanmıyorum."

"Neden böyle düşünüyorsun?"

Cevabını bildiğim soruları sormaktan asla yılmıyordum.

"Salağa yatma, nedenini biliyorsun."

Elbette biliyorum, hatta tüm okul biliyor ve herkes bir yanlışa inanmayı seçiyor asla işin aslını sorgulamıyordu.

Çünkü insanlar kötülükten besleniyordu, kaos ve kalp kırmaksa en büyük eğlenceleriydi.

"Saçma sapan iftiralara inanacak kadar aptal değilim, doğru olsalar bile bu senin özel hayatın beni ilgilendirmiyor. Senin üzerine yorum hakkına sahip değil kimse. Şimdi gidebilir miyiz?"

Kafasının yavaşça aşağı yukarı sallarken gözlerini yana kaçırmıştı, bir de bana diyordu yüzüme bak diye. Bu haline güldüm ve içimde büyüyen onu sarıp sarmalama istediğini güçlükle bastırdım.

Benden birkaç santim kısa olan boyu ve çileğe benzeyen minik suratıyla -ki ben çileğe aşık bir insanım- şu ana kadar ilgimi çeken her kız onun yanında solda sıfır kalıyordu.

"Felix." dedim, içimdeki küçücük cesaret kırıntısıyla.

"Efendim?"

Serçe parmağımı ona doğru uzattım.

"Biliyorum tensel temastan rahatsız olduğunu söylemiştin ama sormazsam içimde kalır. Hayır desen de sorun değil zaten de neyse, demek istediğim şey şu: yürürken parmağımdan tutmak ister misin?"

Şaşırdığı yüzünden okunuyordu. İşin doğrusu elini tutmak isterdim ancak bu onun için daha iyi olabilirdi, kabul etmesi daha olası bir teklifti.

Bir şey demeden serçe parmağını benimkine doladı, bu şimdiye kadar bana doğru attığı en büyük adımdı.

Birlikte binanın çıkışına doğru yürürken benden başka her tarafa bakıyor ve elini arada ensesindeki küçük, uzun tutamlara götürüp oynuyordu. Bu halleriyle gözüme ne denli sevimli geldiğini bir ben biliyordum.

Ve o gün ben, ilk defa Felix'in ensesinden kulaklarına kadar kızaran yüzünü görme şerefine sahip oldum.

🍀

~Ay ağlıpm anam 🥺

Bu bölümün part 2'si de olacak gibi duruyor, uwu. -yazmaya üşenmezsem tabii .d-

"So, you think of someone when you look at flowers, it's love?"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"So, you think of someone when you look at flowers, it's love?"

~Hwang Hyunjin

cry for me ↬hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin