Harry saatlerdir Louis'yi bekliyordu. Ormanın ortasında, gözlerden uzaktaydı. Harry nasıl olduğunu anlamasa da Louis istediği zaman cennete giriyor, Harry'le buluşuyordu. Harry, cennete şeytanların gitmesinin kesinlikle imkansız olduğunu sanıyordu ama Louis her seferinde gelmenin bir yolunu buluyordu.
Harry gizli buluşmalarından oldukça memnun olsa da yakalanma ihtimalleri onu çok korkutuyordu. Meleklere yakalandıkları an Harry cennetten atılırdı. Şeytanlar öğrense... Bu olasılığı düşünmek bile Harry'nin korkuyla titremesine sebep oluyordu. Louis yok edilirdi. Harry bunu kaldıramaz, kendini asla affetmezdi.
Louis'yle konuşmak mutlu hissetmesini sağlıyordu. Konuşacak konuları asla tükenmesin, Louis hiç gitmesin istiyordu. Onu Cennette görmeye alışmıştı. Ancak içinden bir ses bunun ne kadar yanlış olduğunu Harry'e fısıldıyordu. Öyle zamanlarda Louis hemen gitsin istiyordu. Louis'yi sevmediğinden değil ama korkuyordu işte. Yakalanmaktan korkuyordu. Masumiyetini, iyiliğini kaybetmekten korkuyordu. Louis'den korkuyordu. Bir şeytanla bu kadar yakın olmaktan korkuyordu.
"Ne olduğuna inanamayacaksın!"
Louis'nin sesini duyduğunda bütün endişeleri onu terk etti.
"Birilerini yoldan çıkartırken seni burada beklediğimi mi unuttun?" diye sitem etmeye çalışsa da kızgın olmadığını yüzünde beliren gülümseme ele veriyordu.
"Ah saçmalama seni unutur muyum hiç?" dedi Louis, Harry'nin karşısına oturarak.
"Ne diyecektin?" diye sordu Harry merakla.
"Oh evet," Louis derin bir nefes aldı, gözleri heyecandan parıldıyordu. "Az önce bir toplantı yapıldı. İki taraf da dünyaya birilerini yollayacak. Biz insanları yoldan çıkartmak, siz yola sokmak için gideceksiniz. Ve şey... Ben dünyaya gidiyorum."
"G-gidiyor musun?"
Veda mı ediyorlardı? Bu Louis'yi son görüşü müydü? Ağlamak istemiyordu ama gözleri doluyordu. Kalbinin sıkıştığını hissediyordu. Cenneteyken hissetmemesi gereken bütün hisler kalbine doluşuyor, onu nefessiz bırakıyordu.
"N-nasıl yani?" dedi kekeleyerek. "Geri dönmeyecek misin?"
"Kıyamet kopana kadar gelmeyeceğim."
"Kıyamet ne zaman kopacak?" Güçsüz, ağlamak üzere olduğunu ele veren bir sesle sordu Harry.
"Hiçbir fikrim yok. Yarın da olabilir milyonlarca yıl sonra da."
"Oh..." Yanaklarınından süzülen gözyaşlarını Louis'ye belli etmeden silmeye çalışırken tek söyleyebildiği bu olmuştu.
"Eğer sen de istersen birlikte gidebiliriz," dedi Louis tereddüt ederek. "Dünyaya gitmek istediğini başmeleğe bildirmen yeterli olacaktır."
Bunu sesli söyleyemeyecek olsa da Louis de Harry'e veda etmek istemiyordu. Onun için yaşamını tehlikeye atıyor cennete geliyordu. Çünkü onsuz yaşayamayacağının farkındaydı. Harry, ona eski masumiyetini hatırlatıyordu. Harry ona gerçek sevginin ne olduğunu hissettiriyordu.
"Dünya'ya gidersek" diye devam etti Louis. Harry'i ikna etmeyi çok istiyordu. Hem o bir şeytandı, bu onun işiydi. "Birileri bizi görür mü diye korkmamıza gerek kalmayacak. Kıyamet kopana kadar tamamen özgür olacağız."
"Dur, dur Louis." dedi Harry. "Yapma. Beni yoldan çıkartmaya çalışma."
"Amacım bu değil, Harry."
"Dünya'ya gitmekten, özgür olmaktan bahsediyorsun. Louis sen iste ya da isteme buradayken yanlış olan her şey dünyada da yanlış olacak." Telaşla oturduğu yerden kalktı. Ne yapacağını bilemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You're My Religion
FanfictionKalbinin derinliklerinde iyilik bulunan bir şeytanın ve çok da masum olmayan bir meleğin hikayesi.