O akşam her şey oldukça normaldi. Harry kokulu mumlarının ışığı altında kitap okurken Louis televizyon izliyordu. O gün cehennemdeki en tehlikeli ruhun dünyaya gönderildiğini fark etmek neredeyse imkansızdı. Louis tanıdık bir koku almışsa da bu kokunun Harry'nin mumlarından yayıldığını düşünerek bu konu üstünde kafa yormamıştı.
"Bu kokuyu sen de alıyor musun?" diye sordu melek yüzünü rahatsızlıkla buruşturarak.
"Sadece mumlarının kokusunu alıyorum," diye mırıldandı Louis, tuttuğu takımın az önce kendi kalesine gol atmış olmasının sinirini hazmetmeye çalışırken. Şu an mumlar umrunda olan şeyler listesinin son maddesinde bile değildi.
"Ben cehennem kokusu alıyorum," diye mırıldandı melek. "Senle ilk tanıştığımızda sen de böyle kokuyordun."
Harry'nin bunları söylemesi üzerine Louis dikkatini toplayarak kokuya odaklanmıştı. Evet burası tam olarak evi gibi kokuyordu.
"Evinde kutsal su var mı?" diye sordu Louis umutla.
"Elbette yok," diye cevapladı melek sanki bu dünyadaki en bariz gerçekmiş gibi. "Evimde sevgilimi eritme potansiyeline sahip bir şeyi neden bulundurayım, Louis?"
Acının, kederin, pişmanlığın ve işkencenin ağır kokusu gittikçe yoğunlaşırken zil çaldı. Harry ve Louis arasındaki kısa bir bakışma sonucunda melek, ürkek adımlarla kapıya ilerledi, titreyen ellerlerle kapıyı açtı.
"Nerde o?"
"K-kim?" diye sordu melek karşısında duran kadının yıldızları andıran gözlerine bakarak.
"Lucifer," dedi kadın ağzından çıkan isim kutsalmış gibi bir tavır takınarak. "Lucifer'ım."
Bu ismi duymak bile meleğin titremesine sebep olmuştu. Lucifer, saf kötülüğün beden bulmuş hâli, dünyada mıydı? Kadın Harry'i iterek yolundan çektiğinde Harry kendini kirlenmiş hissetmişti. Louis dışında hiçbir şeytanın yakınında olmak istemiyordu.
Kadın, Louis'yi gördüğünde siyah gözleri sevinçle parıldamıştı.
"Luficer," dedi kadın Louis'nin boynuna kollarını dolayarak. "Louis, Sabah Yıldız'ım seni çok özledim."
Louis'nin hayret dolu gözleri Harry'nin dehşete kapılmış ifadesiyle karşılaştığında Louis, kalbinin binlerce parçaya ayrıldığını hissetti.
"Anne," diyebildi sadece. "Neden burdasın anne?" Kadının sarılmasına karşılık vercek gücü kendinde bulamıyordu. "Senin cehennemde olman gerekiyordu."
"Senin için geldim," dedi kadın, oğlunun ona sarılmıyor oluşunun acısını görmezden gelmeye çalışarak.
"Kaçtın," dedi Louis net bir sesle. "Cehennemden kaçtın." Bunları söylerken kendini toparlayıp kendini Aurora'nın kolları arasından kurtardı.
"Kaçmadım," Aurora'nın sesi ağlamak üzere olduğunu belli ediyordu. "Cassius yolladı beni." Bakışlarını, yanaklarından gözyaşları süzülen meleğe çevirdi. "Bunun için gelmişsin dünyaya." Kadının sesindeki iğrenme oldukça barizdi. Aslında Tanrıçanın tiksindiği şey dünyaydı ancak melek bunu bilmediğinden bir kez daha sarsıldı.
Louis'nin ona böylesine büyük bir yalan söylemiş olduğunu, onu milyonlarca yıl boyunca kandırdığını kabullenemiyordu. Harry, Louis'nin hayatınca boyunca en çok korkutuğu kişi, Lucifer, olduğunu kabullenemiyordu.
Ve şimdi her şeyi anlıyordu. Neden Louis'nin cenetten kovulduğunu, Louis'nin nasıl diğer şeytanların yapamadığı şeyler yapabildiğini anlıyordu. Louis'nin Lucifer'a karşı olan sonsuz empati ve saygısı şimdi anlam kazanmıştı. Louis, Lucifer'a hayran değildi. Louis, Lucifer'ın ta kendisiydi.
"Harry," dedi Louis meleğin kırgın gözlerine pişmanlıkla bakarak. Söyleyecek hiçbir şey bulamıyor, karşı çıkamıyordu. Suçluydu, bunu biliyordu. Harry'e istemeden de olsa yalan söylemek, olmadığı biri gibi yapmak zorunda kalmıştı.
"Sen Lucifer'sın," dedi Harry yorgun çıkan sesiyle. "Her şey yalandı." Ağır ağır konuşuyor, yaşanlanları kabullenmekte zorlanıyordu.
"Harry mecburdum. Gerçeği söyleseydim benden korkardın. Bunu göze alamazdım."
"Lütfen evimden çıkar mısın?" dedi Harry gözyaşlarını elinin tersiyle silerek. "Seni bir daha asla görmek istemiyorum. Eşyalarını topla ve evimi terk et."
"Harry bunu yapma," dedi Louis telaşla. Harry'nin yüzünü avuçları içine alıp gözyaşlarını silmeye çalışsa da Harry geri çekilmişti.
"Şeytanlar meleklere dokunamaz. Benden uzak durun ve evimi terk edin." Sesinin kararlı çıkmasını sağlama çalışıyordu ama yere çömelip ağlamak isterken bu hiç kolay olmuyordu. Daha önce hiç bu kadar güçsüz hissetmemişti. Daha önce hiç kalbinin bir harabeye döndüğünü, yapayalnız kaldığını hissetmemişti.
"Harry seni gerçekten seviyorum."
"Git."
"Harry seni seviyorum neden inanmak istemiyorsun?" diye sordu Louis kırgın bir sesle. Harry'e sarılmak, onu öpmek, sevgisini bir şekilde ona kanıtlamak istiyordu ama şeytanlar meleklere dokunamazdı.
"Sen Lucifer'sın. Yalancısın, sadakatsizsin. Sevgin yalan. Sana da sevgine de yalanlarına da lanet olsun." Kalbini delip geçmek üzere olan bir mermiden son anda kurtulmuştu Harry. Ve hayatının aşkını da o mermiden kaçarken kaybetmişti.
"Gitmemi gerçekten istiyor musun, melek?"
"Git." Harry, bu ayrılığa hazır değildi, asla olmayacaktı da. Louis olmadan nasıl yaşanır hatırlamıyordu. Louis yokken cennet bile yeteri kadar iyi değildi Harry için. Hatta belki Louis için cehennemi seçebilirdi. Ama Louis ona seçenek sunmamıştı. Louis ondan gerçeği saklamış, onu ilişkilerini bitirecek bu sözleri söylemeye mahkum etmişti. Eğer Louis gerçeği ondan saklamamış olsaydı şimdi her şey çok farklı olabilirdi.
Louis, Harry'e son bir kez baktıktan, gözleriyle ona son bir kez yalvardıktan sonra ağır adımlarla kapıya doğru ilerledi. Bir gün bunun başına geleceğine biliyordu. Her aşk hikayesinin mutlu sonla biteceğine inanmak zavallıca olduğunu biliyordu.
Aurora oğlunun arkasından gururla ilerlerken, odanın bir köşesine sinmiş, buruşturulup atılmış bir kağıt parçasını andıran meleğe göz kırptı. Zafer kazanmıştı. Oğlunu tecrübesiz bir meleğin kollarından kurtarmıştı.
Ve şimdi her şey bitmiş; aşklarından geriye iki kırık kalp, Louis'nin kıyafetleriyle dolu bir dolap ve birkaç fotoğraftan başka hiçbir şey kalmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You're My Religion
FanfictionKalbinin derinliklerinde iyilik bulunan bir şeytanın ve çok da masum olmayan bir meleğin hikayesi.