"Geçen günkülerin ipini çekmişler." Kızarmış patateslerden iki tanesini parmaklarımın arasına alıp ağzıma götürürken Chris'in dediğine kafamı sallamakla yetinmiştim. Belliydi zaten böyle olacağı. Kendini güçlü sanan biri baş kaldırır sonra ise yerin en dibini boylardı.
"Ben zaten yöneticiye diyorum şuraya herkesi almayın diye. Sonra ortalığın anasını sikiyorlar." Hamburgerinin son lokmasını da çiğnerken kağıtları buruşturarak tepsiye bırakmış ve arkasına yaslanmıştı. "Açlığım bile gitti, tadım tuzum kalmadı valla." Tüm porsiyonu bitirdikten sonra bunu söylemesi de fazla ironikti. Fakat Changbin'di işte, alışmıştım artık.
"Hayatımda bunun kadar yalancı bir herif tanımadım. Adamın her lafı sıkmaca." Chris'in dediğini saniyesinde onaylarken içeceğimdeki pipeti dudaklarımın arasına alıp asitli sıvıyı içime çekmiştim. "Sen delirdin mi la? Neyim yalan benim?"
"Yöneticiyle tanışmışta, herkesi almayın demiş. He paşam selamımı da söyle bir dahakine." İkisinin atışmasını sessizce izlerken Chris'in tepsisine uzanıp tavuk parçalarından gözüme kestirdiğimi gizlice alıp ağzıma atmıştım. Yemeklerini kolay kolay paylaşmazdı ama ikisi birbirlerine girdiklerinde sinirleniyor ve gözü hiçbir şeyi görmüyordu. Bense böyle anlarda sadece kendi çıkarlarımı düşünerek minik çaplı şekilde kendimi mutlu ediyordum.
"Kanka o lafın gelişiydi ya." Oturduğu yerde kıpırdanırken boşa kalan tepsisini ileri itmiş ve masada açtığı boşluğa dirseklerini yaslayarak yumruk yaptığı elini çenesinin altına yerleştirmişti. "Hem onunla tanışabilen var mı sanki? Adam tanrı gibi. Kimse onu görmüyor ama yine de herkesi yönetmeye gücü yetiyor."
Dediği doğruydu. Dövüşleri o ayarlıyor, kimin kimle karşılaşacağını o seçiyor, kurallara uymayanlara cezasını kendi veriyor, tüm maçları izliyor ve herkesi tanıyordu. Fakat kulüpten kimse onu tanımıyordu. Herkes üzerinde etkisi vardı. Onun haberi olmadan dövüş gerçekleşmezdi. Tanrı ibaresi ne kadar doğruydu bilemem ama tanrıyla ortak yönleri olduğu kesindi.
"Param olsa ben daha iyisini yapardım." Chris tavuk kesesindeki eksikliği fark etmiş olacaktı ki cümlesinin sonunda ses tonu değişmiş ve bakışlarını doğrudan bana çıkarmıştı. Bir şey anlamadığımı niteleyecek biçimde kafamı sallamıştım. İnandıramadığımı çok güzel bir şekilde betimlemiş; el hareketi çekmişti.
"Yarrağıma bak hele. Adama sanki para gökyüzünden geldi. Çalışmış kazanmış. Sende çalış sende kazan." Demişti Changbin sinir bozucu ses tonuyla. Amacı belliydi. Chris'le tartışmak istiyordu. Alışageldiğimiz bir durumdu, şaşırmadım.
"Ya siktir. Nerenin çalışması bu?" Sorgular bakışlarını dibi gelmiş Bin'e diktiğinde gözüm kesede kalan son tavuk parçasındaydı. "Anca aptal insanlar böylesine aşırı bir zenginliğin çalışmayla elde edileceğine inanır. Herif parası sayesinde tüm bölgeyi elinde tutuyor farkında mısın?"
Tavuğa yeltendiğimde Chris benden hızlı davranarak almış ve hiç beklemeden ağzına atmıştı. "Çok gözüm kalmıştı amına koyayım. Boğazında kalsa keşke." İçeceğimden bir yudum daha alıp ayağa kalkmış ellerimi birbirine vurarak temizlemeye çalışmıştım.
İkisi de peşimden kalktıklarında Chris kolunu omzuma atmış ve ağzını aralayarak dilini dışarı çıkarmıştı. "Tadı çok güzeldi." Karnına yavaşça vurduğumda abartılı tepkisiyle kendini geri atmış Changbin'in omzuna kafasını koymuştu. "Gücünü bu akşama saklaman gerekmiyor mu senin?"
Omuzumu silkerek asansörün olduğu tarafa ilerlemiş tuşa basmıştım. Artık sıradanlığa vuran bir durumdu. Sabah normal biri gibi yaşar fakat hava karardığında elime sardığım bandajla ikinci karakterimi ortaya çıkartır ve cidden zevk alabildiğim tek şey olan o aktiviteleri yapardım; insanların üzerinde egemenlik kurar, saygınlık kazanmaya çalışırdım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
addiction, minsung
FanfictionHan Jisung köşe mahallede doğup büyümüş, zorluklarla yaşayan bir gençtir ve kendisini uzun zamandır izleyen Lee Minho'dan habersizdir.