Biriken külleri düşürmek için parmağının ucuyla filtreye hafifçe vurduğunda yanımızda dakikalardır sipariş alma amacıyla dikilen garsonun onun gram sikinde olmadığına bir kez daha kanaat getirmiştim. Ne garson duruşunu bozup tek laf ediyordu ne de yönetici sigara keyfine ara verip sipariş verme zahmetinde bulunuyordu. Bense buraya ait olmadığımı yeterince belli edecek şekilde oturduğum sandalyede bacaklarımı aralayabildiğim kadar aralamıştım. Evet ergen bir çocuğun ailesine kendince başkaldırısına benziyor olabilirdi şu an yaptığım. Buna laf etmeyeceğim çünkü cidden tam manasıyla bunu yapıyordum. Karşımda öylece oturup zehirli dumanı içine çeken beyefendi benden utansın ve gitmek istesin diye bulunduğumuz bu ortama uygun olmayan tüm davranışları sergileme çabasındaydım. Buraya girerken de diğer züppelerin rahatlarını kadeh bardakları dizili masaya yanlışlıkla çarparak bozmuştum. Evet, yanlışlıkla olmuştu.
Onunsa hiç umurunda olmamış, yanıma yaklaşarak kendimi incitip incitmediğimi sormuştu. Çalışanlar bana azarlar tavırda yaklaştığında o ödeyeceğini söyleyerek ortalığı yatıştırmıştı. Oysa bugün sinirimi atmak için neredeyse kimseye vuramamıştım üzerime yürüyen adam güzel bir fırsattı. Fakat olay nefsi müdafaaya giremeden Minho aramıza girmişti.
Saçları hâlâ dağınıktı ama üzerini değiştirmişti. Elmacık kemiklerinden sağ taraftakinde geniş bir kızarıklık belirgindi. Sanatçısı bendim. Daha fazlasını yapmak istemiştim fakat tek bir hamlenin ardından ringden inmişti. Ve şimdiyse yenildiği için yemek ısmarlama bahanesiyle geldiğimiz yerde öylece durup beni izliyordu.
Çok sıkılmıştım ama onunla konuşmak istemiyordum. Onun da böyle bir gayesi var gibi de durmuyordu zaten. Daha berbat bir ortam olamazdı cidden.
Yanımızda dikilen garsona kibarlığı umursamayarak gitmesini söylemiştim. Geldik geleli başımızda öylece dikilmesi sinirimi bozuyordu. Garson aralanan ağzı ve beliren gözleriyle şaşırdığını açık bir biçimde ortaya çıkarmıştı. Benim için sıkıntı yoktu, iyi bile olmuştu.
Minho'nunsa dudaklarının kenarında beliren sırıtışı sigarasını tutmaya yarıyor gibi duruyordu fakat onun sırıtışındaki amaç farklıydı. Ne bok yersen ye beni yenemeyeceksin izlenimi bırakıyordu. Ezik gibi hissediyordum. Bu his hiç yabancı gelmiyordu.
"Konuşmadan izleyecek misin öylece?" Diye sorduğumda sert bir mizaç kullanmaya dikkat etmiştim. O ise benim sertliğimi nötrleştirmeye çalışan bir sakinlikle başını hafifçe öne eğerek onaylamıştı beni. Belki seni istemiyorum demek istedim fakat yapmadım. Gereği yoktu. Bu doğrudan kalbine doğrultulmuş tetiği çekilmek üzere olan bir silahlıya yalvarırım beni öldürme demekle eşdeğerdi. Herhangi bir etkisi yoktu yani. Ve yapma gereğinde bulunması gereken tek şey onurlu bir ölüme sahip olmaktı. Eğer o an cidden öleceksem o tetiği kendim çekmeyi yeğlerdim. İnsanların vay be demesi benim için her daim önemli olmuştu.
Ve ben Lee Minho'nun silahının kurbanı olmayacaktım.
İşleri lehime çevirme kısmı burada devreye giriyordu işte. Aptal biri olmadığımı söylemiştim. Cidden değilim. Bunun egoyla bir alakası yoktu bu tamamıyla farkındalıktı.
Minho'nun bana olan düşkünlüğünü kullanabilirdim.
Bana dokunması veya öpmesinin düşüncesi birkaç saat öncesi kadar iğrenç gelmiyordu veya söyleyeceği sözleri sindiremeyeceğim fikri aklımı terk etmişti. Ben istemesem bile devam edecekti. Belki onu durduramazdım ama bundan iki tarafında keyif almasını sağlayabilirdim.
Kristen'dan bir farkım yokmuş gibi hissedebilme ihtimalinden korkmuştum. Ama aynı şey değildi. Kristen bunu herkese yapıyordu fakat ben ona özeldim. Kristen'la sevişen kimse ondan hoşlanmıyordu ama Minho beni seviyordu. Kristen bundan zevk almıyordu lakin ben alıyordum, alacaktım. Kendi hayatımda kurmakta en çok zorlanacağım kişiye sözümü geçirebilmekti tek amacım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
addiction, minsung
FanfictionHan Jisung köşe mahallede doğup büyümüş, zorluklarla yaşayan bir gençtir ve kendisini uzun zamandır izleyen Lee Minho'dan habersizdir.