(5)Kanla Süslenen Tablo

189 35 32
                                    

Hiçbir mutluluk; sonu iyi biten acı kadar lezzetli değildir.

Quintus Horatius Flaccus.

Ne karşımda oturan adam konuşuyordu ne de ben. Onu gördüğüm andan bu yana yaptığım tek şey gelip karşısındaki sandalyeye oturmak olmuştu. Diğer masalarda gördüğüm aile buluşmalarına nazaran şu an bulunduğum bu durumun sebebi neydi açıkçası çok merak ediyordum. Daha iki gün olmuşken bu polisin derdi neydi ki yine karşıma çıkmıştı? Hem de mahkeme gününe daha bir hafta varken? Hâlâ neyin peşinde olabilirdi ki?

"Artık niye burada olduğunuzu söyleyecek misiniz?"

Kollarını masaya koyup biraz eğildiğinde ben de sırtımı sandalyeye yaslayıp ona bakmaya devam ettim. Daha az önce bir daha karşıma çıkmayacağı ile ilgili şeyler sıralarken şu an karşımda oturuyor olması nasıl bir ironiydi?

"Davanla ben ilgilendiğim için olabilir mi? Birazdan avukatın da burada olur zaten."

"Ben avukat falan istemedim, ne avukatı?"

"Savcı olduğuna emin misin? İlla ki bir avukatın olacak herhalde. Sen istemesen de buldum bir tane, hem içeride hava hoş galiba? Kalıcı mı olmak isterdin?"

"Evet, kira yok fatura yok. Mis gibi hayat, yaşar giderim. Yani size zahmet olmuş, ben çıkmayı düşünmüyorum."

Kıstığı gözleriyle yüzümü incelemeye başladığında kollarımı birbirine doladım. Aslında tamamen yıllarımı burada geçirmek istediğim söylenemezdi ama en azından bir süre katilden uzak kalmak iyi gelecekti. Ne mektup ne de başka bir şey alıyordum ve şu iki günde mutlu hissetmeye başlamış gibiydim. Bunu bozarak kendimi tekrardan katilin kucağına atmaya da gerek duymuyordum. Mantıklı veya mantıksız olmasından çok güvende oluşum beni ilgilendiriyordu. Burada güvendeydim ve gerisi pek de mühim sayılmıyordu.

"Gerçekten arkadaşını öldürdün mü yani? Bu mu?"

"Bununla ilgili konuşmak istemiyorum. Avukat falan da istemiyorum, mahkemeye çıkar cezamı alır giderim. Bu yani."

Seslice nefesini bıraktığında o da arkasına yaslandı. Başını iki yana salladığı sıra yanındaki sandalyeye muhtemelen konusu geçen avukat oturmuştu. Benden en fazla üç dört yaş büyük duran adama kısa bir baş selamı verip tekrar komisere döndüğümde o da avukatı selamlıyordu.

"Şimdi avukatımız da geldiğine göre neden olanları anlatmıyorsun Leyal?"

"Evet, iyi bir savunma için sizi dinlemem daha sağlıklı olacaktır Leyal Hanım. Lütfen, bilmem gerekenleri anlatabilir misiniz?"

Kollarımı çözüp başımı geriye doğru attığımda artık tüm bu olayların bitmesi gerektiğini düşünüyordum. Düşünmekten kendi kendime kaçıyor olmam başkalarının hatırlatmasına engel olamıyordu. Elbet bir şekilde Pınar ve hatırları canımı acıtmak için fırsat kolluyordu ki bununla baş etmek gün geçtikçe zorlaşıyordu. Acı zamanla iyileşmiyordu daha da fazla acıtıyordu, zamanla değişen tek şey unutulmasıydı. Acı aynı acıydı, hâlâ kalbim ağrıyordu ama bunun ne yeri ne de sırasıydı.

"Bakın ben iyi bir savunma falan istemiyorum. Suçumu itiraf ettim bir kez zaten, daha fazla eşelemeye gerek yok."

Avukat hızla araya girip, "Öyle hemen umudu kesmeyin, olay tazeydi kafası karışmıştır deriz hallederiz. Sizi buradan çıkartmak o kadar zor değil, umutsuzluğa kapılmayın lütfen." dediğinde başımı iki yana salladım.

"Umutsuzluk değil, ben zaten bile isteye girdim buraya. Çıkmak gibi bir derdim olsa kendim de çabalardım, boş yere savcı olmadım herhalde ama istemiyorum. Siz de boş yere geldiniz buraya kadar."

KARANLIĞIN KUKLASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin