(9)Hayal Kırıklığı

134 25 34
                                    

Çok tuhaftı. Ağlayamadım ama ruhum paramparça olmuştu.

Dostoyevsky.

Kalp kırılır mıydı sahiden?

Camın yere düştüğünde bin parçaya ayrılması gibi kırılmazdı belki ama acıtırdı. Tamir edildiğinde bile izleri geçmeyen o vazo gibi kalırdı. Biri gelir kırardı ve bir daha eskisi gibi olmazdı. O kişinin hatırası hep kalbinde kalır, ara ara canını yakmaya devam ederdi. Ne yaparsan yap geçmeyeceğinizi bilirdin ama geçti derdin, iyiyim derdin ve saklı kalan gözyaşlarını gören olmazdı.

Belki annem yaşasa o görürdü gizlediğim yaralarımı ama diğer herkes gibi o da gitmişti benden.

Karşımda bana bakan kahve gözler şu an canımın ne denli çok yandığını göremiyordu. Bana, beni ölüme itse dâhi bunu önemsemediğini söylerken bile yüz ifadesinde bir değişim olmuyordu. Burada ölmesi gereken kişi ben olmamalıydım, benim ölümümle karanlık özgürlüğüne veda edecek olsa bile bu adil değildi. Ölen o olmalıydı, bu sefer yenilgiyi ben sahiplenmeyecektim. İlk defa ben kazanacaktım ve o sonsuza kadar kaybedecekti. Eğer burada, tanımadığım ve güvenmediğim bir komiser ile iş birliği yapıyorsam bu; onun yenildiğini görmek içindi.

"Yaşamak mı istiyorsun sahiden? Yaşadığın hayatı seviyor musun ki?"

"Seviyorum ya da sevmiyorum bu seni ilgilendirmez. Ayrıca, bana ortak olalım dedin. Gel katili yakalamak için öl, demedin. Sana bunu sorduğumda da böyle bir şeyi düşünmediğini söylemiştin dün, şimdi ne değişti? Ya da en başından beri planın bu muydu?"

Gözlerini kısıp gözlerime diktiğinde cidden aklından ne geçiyor merak ediyordum. Eğer en başından beri planı buysa bir yalancı ile iş birliği yapmıştım. Aşağıda olanlar aklımdan çıkmazken bir de üstüne bunlar gelmişti. Gözyaşlarım her an akmak için an kolluyordu. İyi hissetmiyordum, hem de hiç.

"Bu kadar gerilmeyin Komiserim, sakin olun. Bakın hayat güzel, gökyüzü mavi, güneş parıl parıl parlıyor. Böyle güzel bir günde Leyla'yı da üzüyorsunuz, olmuyor."

Eymen camı göstererek araya girdiğinde yüzündeki huzurlu gülümsemeye bakıp özendiğimi hissettim. Olaylara bu şekilde yaklaşabiliyorsa eğer çok şanslıydı.

"Yalnız, dışarıda fırtına var Eymen."

"Bu gerekli bilgiyi bizlere bahşettiğin için Allah razı olsun Rana. Çok yardımın dokundu."

Rana yanaklarını gererek güldüğünde Eymen onu kenara itip perdeyi çekti. İstemsizce dudaklarım kıvrıldığında bana göz kırpan Eymen ile daha geniş gülümsedim. Bu sırada gözlerim Kamer ile kesişince gülümsemem soldu. Kollarını göğsünde birleştirmiş, masaya yaslanmıştı ve bakışlarında Eymen'inki gibi bir sıcaklık yoktu. Ben kendimce ona yaklaşımımı menfaat olarak görürken onun da böyle düşünmüş olabileceğini gözden çıkarmıştım sanırım. Ben kendi sorunlarım çerçevesinde bakarken o işini düşünüyordu. Emindim ki, ne ben ne de şu başıma gelenler zerre umrunda değildi. Tek derdi peşinde koşturduğu davayı kazanmaktı. Ben de aynı şeyi yapıyordum ama aramızda bir fark vardı; ben onu tehlikeye atmıyordum.

Ona yüzümü ekşittiğim de gözlerini benden çekip diğer tarafa baktı. Kaşları hafif kavislenince ben de o yöne doğru döndüm ama hiç de iyi bir fikir değildi. Nöbetçi polisin hâlâ orada dikilmekte olduğunu görünce yutkundum. Şimdi bu olayın açılması haneme eksi bir puan daha ekleyecekti. Özellikle şu konuşmadan sonra bunu nasıl açıklayacağım bir muammaydı.

"Atakan? Sen nöbetçi değil misin bugün? Hayırdır, bir durum mu var?"

"Yok komiserim, acil bir şey değildi. Görevimin başına döneyim ben, izninizle."

KARANLIĞIN KUKLASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin