2:Günahın Gri Tonu

52 6 7
                                    

Bölüm şarkısı: John Lennon-Imagıne

Boş bir hayat, acı bir kahve, elimdeki ağrı kesici, pahalı bir sabahlık ve parmaklarımın arasındaki sigara. Bir şeyler yapabileceğime inanıp büyümeyi beklediğim hayatım bundan ibaret.

Hala kalbimde hissettiğim ufak çaplı acı arada nefes alamadığım, boğulduğum hissi. Belki sonunda bende veda ederim diye bir sevinç içimde.

Ki bu hain dünyada iyi zamanlar bir su gibi akıp giderken; acılar ise yakıyor insanın içini ve yanık izlerini bırakıyor gücsüz ruhuma.

İzin vermeyen bir şeyler var bende. Denedim çok denedim ama gidemiyorum. Bu dünya korkularımdan, kötülüklerimden uzak durmama neden izin vermiyor? Kötü müyüm ben? İsteyerek mi böyle oldum?

Her şey. Bir insanın her şeyi nedir? Belki bir kitap ya da bir insan hatta bir bitki bile olabilir bu. İnsan bir şeyin her şeyi olduğunu nasıl anlar? Her şeyini kaybettiğinde böyle mi olur? Boğazını yakan acı bir tat, gerçekten kırılmış kadar ağrıyan bir kalp...

Evimin bahçesinde düşüncelerimle boğuşurken çalan telefonumla gözlerimi yerden çektim ve açma tuşuna bastım.

"V, bugün seninle konuşacağımız şeyler var. Şoförüm seni kapıda bekliyor."

Artık tüm telefonların yüzüme kapanamsına alışmıştım. Garipsemedim. Elimdeki soğumaya başlamış kahveyi bahçedeki cam masaya bırakıp giyinme odama gittim. Üstüme yine her zamanki gibi siyah takımlarımdan birini giyidim ve evden çıktım.

Yine oraya gidiyordum. Sevgi görmeyi isteyip tam tersini yaşadığım o lanet eve. Her zaman bu olurdu. Bana gelmem gereken saati söyler ya da bir anda arayıp şoförünü evime gönderir ne yapıp ne edip beni korkularımı süsleyen o eve tekrar getittirirdi.

Malikanenin büyük siyah demir kapısının önünde arabadan indim. Geldiğimi bilen hizmetlinin kapıyı açmasıyla holün orta yerinde yıllardır duran devasa büyüklükte ki yuvarlak, koyu gri, üzerinde siyah motifler olan halıya kaydı gözüm.

Daha sonra halının üzerindeki büyük ve yüksek masa sonrasında da vazonun içindeki kurumaya yüz tutmuş özel siyah güllere baktım bir kez daha.

Bu eve girdiğim andan itibaren nefes almak bile zorlaşıyordu. Duvarlar, içerideki tüm eşyalar o kadar hüzünlüydü ki sanki yıllardır burada yaşanan tüm o her şeyi duyup görmüş gibiydiler. Sanki konuşsalar anlattıklarıyla kitaplar bile yazılabilirdi.

Arkamdan bir kez daha temizleneceğini bildiğim merdivenlerden en üst kata çıktım. Üçüncü kattaki loş ışıklandırmalı, uzun koridorun sonuna kadar yürüdüm. Zor da olsa boğazımı temizledim ve kapıyı çalıp içeri girdim.

Küçüklüğümden beri girmeye korktuğum o odaya bir kez daha ayak basmıştım. İçerideki ağır viski ve boğazımı yakan hafif tatlımsı puro kokusu... Her şey aynı. Tekrar ve tekrar.

"V, sana ne kadar güvendiğimi biliyorsun. Yeni bir görevin var."

Yine içimde bir korku vardı.

"Senden istediğimi tek şey Jeon Jung-hee'nin oğlu Jeon Jungkook'la yakın bir ilişki kurman ve ben sana zamanını söylediğimde onu öldürmen."

Öldürmek. Onun için bu kadar kolay olması kanımı dondurdu. Hırs böyle bir şeydir işte. İnsanın gözünü köreltir. Her şeyin sonunda sen bile kendinin kim olduğunu tanıyamaz hale gelirsin.

"V, soracağın bi şey yoksa çıkabilirsin. Mi-young sana gerekli olan bilgileri verecek. İşini düzgün yap. Biliyorsun her şeyin bir karşılığı var."

Söyledikleri sanki bir kulağımdan girip ötekinden çıkıyordu. Gözlerimi arkadaki portresinden çekmeye çalıştıkça dahada zorlaşıyordu. En sonunda başımın dönmesi bana nerede olduğumu hatırlattı. Hemen aceleci bir baş selamı verip hızlıca odadan çıktım. Yine aynı şey o çocukça korku, nefes alamama hissi.

Mi-young yanıma geldi. Yapmam gereken her şeyi anlatıp umursamaz gözlerle yüzümü süzerek uzaklaştı. Şimdi ise daha yorgun hissediyordum kendimi. Belki bana saatler geçmiş gibi hissettiren bir on dakikadan sonra uzun koridoru aştım ve yine o merdivenlerin başına geldim. Korkulukları tutarak içimdeki boşluk hissiyle son basamağı indim.

Şoför yine kapıda bekliyordu. Arabaya kendimi atmamala hareket etmesi bir oldu. Gelmek ve gitmek. Yine bu evden gidiyordum. Bir kez daha ve bir kez daha. O kadar kısa sürede üzerime sinmiş, pahalı parfümümün bile kokusunu bastıran tütün kokusu dahi anlamsız bir şekilde kendimden iğrenmemi sağladı.

Yine bir günaha karışıyordum ben. Yine siyahla bir oluyor griliğimi kaybediyordum.

𝑩𝒂𝒏𝒂 𝒂𝒅𝜾𝒏𝒍𝒂 𝒔𝒆𝒔𝒍𝒆𝒏 |𝐭𝐚𝐞𝐤𝐨𝐨𝐤|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin