9: Kardelen Açan Ev

11 0 0
                                    

Bölüm şarkısı: Mitski-First love/Late Spring

"Aslında seni götürmek istediğim bir yer var." dedi önden önden yürürken. Tahminimce saat 11.00'e geliyordu. Gece tıpkı tahmin ettiğim gibi uyuyamamıştım ve kucağımda uykuya dalan Yeontan'a rağmen Veronika ölmek istiyor'u gün ayana kadar okumuştum. Şimdiyse kahvaltıdan kalkmış yeni yeni kalabalıklaşmaya başlayan şehir meydanında yürüyorduk.

"Taehyung, gitmek ister misin?" dedi yüzündeki küçük gülümsemeyle.

"Pekala, gidelim hadi."

Söylediğini onaylamış olmam onu  sevindirmişti ki yüzündeki gülümseme daha da büyümüştü. Güz güneşi gözlerimi alırken onu net bir şekilde görmeye çalışmak bile güzel bir histi, Tanrım bu adamda her şey çok güzeldi. Ne ara bu denli sevgi dolmuştum ben ona karşı?

" O halde hadi arabaya gideliim."

Mutluluğuyla beraber adımlarıda hızlanmış ve büyümüştü. Bendende böyle büyük adımlarla kaçmanı istiyorum Jeon Jungkook. Çünkü öylesine bitap düşmüşüm ki aşkına senin en küçük bir saç teline bile zarar gelmesin isterken sana zarar vermek bu hayatta Tanrı'nın bana verdiği tek izindi sanki.

~
Neredeyse bir yarım saatin sonunda korenin çiçekli tepelerinden birisindeydik. Sonbaharın gelmesiyle çiçekler boyunlarını bükmüş sanki sonlarını bekliyolardı. Fakat hala yaprakları düşmemişti çoğunun.

"Yolun kalanını yürüyelim zaten çok uzak değil."

Söylediğinden sonra arabayı park ederek indi. Arabadan inmemle beraber şehir merkezine göre serin olan yeşillikte bedenimin titremesi bir oldu. Ellerim siyah kabanımın ceplerindeyken yavaş yavaş ona doğru yürüdüm ve karşısına dikildim.

"Hey, burası biraz soğuk. Üşütüp hasta olmanı istemiyorum." Kabanımın düğmelerini sonuncuya kadar iliklerken söylediği sözler hoşuma gitmişti. Beni önemsiyorsun Jeon Jungkook. Aşık mı oluyoruz birbirimize?

"Ee bana göstereceğin şey ne peki?"

"Aslında çok yakınımızda sadece biraz yürümemiz gerekiyor."

İlerlemeye başlamasıyla beraber bende hızlıca arkasından gidip ona yetiştim. Biraz sonra ise karşımızda tek katlı koyu yeşil ve turuncu renklerle süslenmiş eski bir ev duruyordu.

"Sana sürprizim buydu. Hadi gel dahada üşüme."

Eve biraz daha yaklaştık. Oldukça samimi duruyordu. Giriş kapısına çıkan üç merdiveni önce Jungkook çıktı ve kapıyı açtı. Ardından eve girdiğimde içerisi gerçekten kanımı ısıtmıştı. Dışarıdan küçük görünmesine rağmen içeriye girince gayet geniş bir evdi. Kapının hemen ilerisinde ahşap mutfak tezgahı, üstü biraz küflenmiş  bir musluk ve eski beyaz bir buzdolabı duruyordu. Başımı sola döndüğümde 2-3 metre ötemdeki ahşap pencereler ve onun önünde biraz yamuk duran 3 kişilik krem rengi koltuğa baktım. Koltuğun üzerinde renkli , örgü bir örtü, sol tarafında biraz ilerisinde küçük bir şömine, yerde yuvarlak bir halı, üzerindeyse üst üste koyulmuş bir kaç tane kitap vardı. Sağ tarafa döndüğümde iki kapı karşıladı beni. Birisi tahminimce lavabo ve diğeriyse yatak odası olmalıydı. Tekrar gözlerimi hızlıca açık kahverengi ahşap duvarlarda gezdirdim ve Jungkook'a döndüm. Hevesli bir şekilde gözlerini üzerime dikmiş sanki bir şey söylememi bekliyordu.

"Ee beğendin mi bakalım?"

"Burası çok.. çok güzel."

Söylediğim cümleyle yine tavşan dişlerini bana göstermiş ve içeriye ilerlemişti. Arkasını dönüp kalçasını mutfak tezgazına dayayarak "Günün kalanını burada beraber geçiririz diye düşündüm. Küçükken evden kaçmıştım bir keresinde. Buraya kadar geldim ve bu eve rastladım. İçerisinde kimse yoktu. Meraklıydım o zamanlar küçüktüm. Yıllarca sürekli buraya gelip durdum ve sonunda kimsenin yaşamadığından emin oldum. Anahtar dışarıda pencerenin çıkıntısına bırakılmıştı. Bende o zamandan beri hep buraya geldim yalnız kalmak istediğimde. Buraya kimseyi getirmemiştim daha önce, burası benim özel yerim. En güzel yanıysa kışın buraya kar düştüğünde küçük küçük kardelenler açar dışarıda. Bir gün umarım sanada gösterebilirim kardelenlerimi. " dedi. Hızlı bir konuşması vardı bana ninni gibi gelen. Yavaşça bende içeriye girdim.

𝑩𝒂𝒏𝒂 𝒂𝒅𝜾𝒏𝒍𝒂 𝒔𝒆𝒔𝒍𝒆𝒏 |𝐭𝐚𝐞𝐤𝐨𝐨𝐤|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin