Elena,Parmaklarım arasında duran zehiri usulca çevirirken baş parmağımın ucuyla öne doğru ittirdim.Omzuma değen başka bir omuzla hafifçe öne savrulmuştum ama umrumda olmamış gözümü parmağımdaki tütün yığınından ayırmıyordum.
Sırtımı restoranın şaşalı görünen duvarına yaslandığımda durmadan çalan telefonumu önlüğümün cebinden çıkardım.
Telefonu kapatıp diğer cebimdeki çakmağa ulaşıp dudaklarımın arasına yerleştirdiğim zehir'e yaklaştırdım.
O leş koku burnuma akın ederken ilgisizce gözümü kırpıştırdım.
Bitkindim elena,şu son 1 haftadır sam'in dediği gibi nefes bile alamıyordum.Mutfaktaki üstlerim agresif tiplerdi ve kendimi bu acemi yerde onları tatmin etmeye çalışarak bulmuştum.Ve yahut kaybolmuştum,sanırım bir süre böyle devam edecekken ailemle son kez görüşmem hâlâ vasat tutumdaydı.
Şu son 2 haftadır bok gibiydi ve bu zehire tekrar başlamıştım,bağımlı değildim sadece ayda birkaç kez canım çekiyordu.
Dudağımın arasından firar eden duman yukarı kaybolurken etrafa bakındım saat öğleden sonraya geliyordu ve bu sigaranın beni yoğunluğa hazırlanasını umuyordum.
Şuan beni görsen tiksinebilirdin belki.
Ya da belki sende içiyorsun,bilmiyorum.
Zehir parmaklarımdan kayıp giderken içeri geri girdim.Kızmak için bahane arayan şef için bu seferlik bir bahane yoktu,aslında çokta umursamamış ve soğan telisine yönelmiştim.
Gözlüğü takmayı unutan salak kafam yüzünden göz yaşlarım acıyla akarken sinirle bıçağı sıkmıştım.
Neyim var benim?
Önümde doğranmış 3 adet soğana bakarken seni özlediğimi fark ettim.
Bunu hatırlatanın soğan olması garipti.
Birkaç saniye kaldım öyle.1 hafta görmemiştim ve deli gibi özlüyordum.Kalbimdeki tekmeyle sıkıntıyla iç çekerken ellerimi yıkadım.Soğanı bahane ederek birkaç göz damla akıttım fakat o sıra mutfağın girişinde bana seslenen yeonjun hızla dediği şeylerle havada asılı elimle ona döndüm.
"Felix,10.masada arkadaşın olduğunu söyleyen bir kadın var" kaşlarım hızla çatılırken ellerimi kuruladım
" ismini söyledi mi?" Tamıyla ona dönerken sırıtarak " Elena'ymış,kız arkadaşın mı yoksa!"
Yerimde kaldım.Kalbime gelen teklemeyle heycanlan titreyen elime baktım ardından yeonjun'a.
Şef'e hemen geleceğimi söyleyip çıktım mutfaktan.Seni aradım,gözlerim seni çok sürmeden bulmuştu.Dudağım aralanmıştı,adeta eridiğimi hissettim.
Doya doya bakmayı okadar çok istiyordum ki..
Siyah kısa saçların azda olsa uzamış görünüyordu,bugün siyahlara büründüğü gün olmalıydı.
" Hey felix" gözlerin beni bulduğunda dudaklarına gülümseme yayılmış,eşini heycanla kaldırıp sallamıştın.
O an yüzümde oluşan yarım yamalak gülümseyle yerimden hareketlenip masana doğru ilerledim.
Güldüm" Burada ne yapıyorsun?"
" Staj yerini ziyaret edeceğini söylemiştim,ne o yoksa sözümde durmayacağımı mı düşündün?" Dediğinde belki de ilk defa sesli güldüm yanında.Buna güldün.
Başımı iki yana salladım " üzgünüm"
Devam ettim iç çektim " Geldiğin için teşekkür ederim,tanıdık yüzü görmek iyi geldi şuan"
" Öyleyse sevindim..eh ortamın nasıl?"
Yalandan somurttum " Agresif üstlerim var ama olsun okadar da"
Anlıyorum anlamında baktın üzülerek
" Yorgun görünüyorsun.." beni süzdün.Yeşil gözlerin bana her değdiğinde parçalanıyormuş gibi hissetmem normal miydi?" Seni önlükle görmek çok tuhaf..yine de yakışıyor"
benim kızarmam için uğraşıyor gibisin,cidden senin yüzünden mutfakta bir yerimi kesicektim az sonra.
" S-sağol" dedim kendimi dizginlenememe rağmen.Buna tebessüm edip menüye uzandığında sahte öksürükle saçımı düzelttim.
" Senin elinden yemek istiyorum..hangisini yapıyorsun?" Başını geri bana çevirdiğinde bir an dilimi yuttum.
Benim elimden.
Yeter lix!
Hızla yanına yaklaşıp menüyü hafifçe kendime çekip "Spagetti Carbonara" işaret ettiğimde başınla onaylayıp onu istediğini söylediğinde yine yarım yamalak güldüğümde kendimi tutamadım " bilerek yapıyorsun" mırıldandığımda duymana rağmen gözünü kaçırdın sadece.
Mutfağa geçtim,titreyen parmak uçaklarımın arasındaki bıçakla bakıştım o an,onun yüzünden bıçağı tutamıyordum ama haberi yoktu.Söylenerek malzemeleri düzenledim.
Yemeğini önüne getirdim afiyetle yediğinde tebessüm etmiştim.Ellerimle doyurmuş gibi hissetmiştim okadar güzeldi ki.Daha yakın hissediyordum sana,beni kâle alıyordun.
Sadece bir iki söz daha söyleyebilmiştim,lanet şef beni çağırmıştı.Üzülmüştüm o an ama yapacak birşey de yoktu.Yaklaşık 10 dakika sonra kalktın ve yeonjun sayesinde sana veda edebilmiştim.
Nefes nefese çıkış kapısında seni yakaladığımda hâlime gülüp teşekkür ettin ve yardımcı olacak birkaç çift söz.
Ardından tereddütle dudaklarını bastırdın eş zamanla gözlerini dolandırırken.
" Hangi gün stajın yok?" Sorduğunda midem daha da kasılarak başımı döndürmüştü.
" Yarın,yani Salı günleri" dediğimle yüzünü heves almıştı.
" Aslında yarın tekrar sahneye çıkacağım fakat tek başıma..düşündüm ki." Dudağım birbirine bastırdın kararsızca,gözün yere bakarken kaşlarım gevşedi,yüzümse istemsiz bir sırıtma oluşurken başımı salladım " Gelirim,davet ettiğin için teşekkür ederim"
Gözünü gözüme çektiğinde hızla kaçırdığında niye utandığını anlamamıştım.
" kolay gelsin,görüşürüz" diyerek öne atıldığında arkasından bağırdım.
" Görüşürüz!" Ve geriye kalan dudaklarımdaki gülümsemeyken tüm yorgunluğumu atmış gibi hissediyordum yerimde zıpladım neşeyle.
Beni davet etmişti DAHASI YANIMA UĞRAMIŞTI.
Hayır iç ses o iyi niyetli bir arkadaş demen umrumda değil her ne kadar doğru olabilsen de
-
Uzun zaman sonra,merhabaa
ŞİMDİ OKUDUĞUN
spring breeze | lee felix
Fiksi PenggemarSenin daphne olmadığın hikayede tek apollon ben olacağım. ©️beomlly #çillioğlan