BÖLÜM 27

12 2 10
                                    




Kırmızıyı görmek, koklamak... ve yol açtığı her şeye katlanmak.
Ben artık katlanamıyorum. Hiçbir şeye.

-Yazar.


Gerçekler insanların en büyük yalanlarıymış meğer. Başından bu yana nefret ederek geçirdiğim hayatımın en önemli parçası olan nefes almayı ona borçluydum. Kelimelere saklanmış gerçekler kalbimin en derinlerine işleniyor yaralar açıyordu. Sessizliği silah sesleri doldurmasına izin vermeyerek hızlı adımlarımla köşeyi döndüm. Yanımda sadece bir silah vardı ne yapacağımı bilmeden arabadan almıştım.

Gerektiğinde babam denilen kişiye doğrultabilecek gücüm var mıydı?

"Bence ben konuşmadan hiçbir şey bitmemeli." Dedi kapalı havanın şimşek gürlemesi gibi herkesi ürperten sesiyle. Jungkook onun geleceğini düşünmemişti. Bu gizli olmalıydı yine bir oyun oynanıyordu. Bitmeyen oyunlar...

"Taehyung ne işin var burada bir kere beni dinlesen olmaz mıydı?" silahların arasından Jimin'in gözlerinin içine bakarak geçti hemen onun yanında diğerlerinin karşısında. Jungkook elini beline doğru farkında olmadan atıp onun kulağına hala bir şeyler fısıldıyordu. Kızıyordu hem de çok.

Beyaz saçlı adam incelediği çocuğa doğru doğrulmuş silahları indirmelerini söyledi. İlk silahını indirende son çıkartan Jimin oldu. Yüzü Taehyung'a bakmıyordu. Sessizdi ama mahcuptu. Neler dönüyordu anlamak artık zordu. Ancak Jungkook kötü değildi ben sadece olayları hep yanlış değerlendirmiştim.
Bu çok ağırdı.
Büyük bir günah işlemişim hissi uyandırıyor, huzursuzluğu geçmiyordu.

"Ne kadar da büyümüşsün." Duyduğu sese baktı. Yüzünü inceledi kendini andıran noktalarında gezindi gözleri.

"Taehyung git buradan artık. Alın onu!" Jungkook arkadakilere verdiği emirle hemen onu götürmek için iki üç kişi yakınlaştığında eliyle sakince dur işareti yaptı.

"Sakin ol Jungkook. Artık ben de kendim hakkımda her şeyi bilmek istiyorum tıpkı senin bana ilk tanıştığımızdaki dediğin gibi; eşit olma vakti." Çatık kaşlarını hiç bozulmadı hemen itiraz etti.

"Seni bunca zaman benden sakladı ve hiçbir şey anlatmadın mı ona?" güldü yaşlı adam ve devam etti. "O zaman nasıl yanında tuttun onu, ben çoktan anlatmışsındır her şeyi demiştim. Gerçi Park..." bir şeyleri yeni anladığını belirtir seslerle Jimin'e doğru döndü.

"Sen de." Kahkaha attı. Anlamıyordum. "Demek anlattıkların yalandı ha Park. İhanet ne büyük bir günah biliyor musun?" sessizdi olanları kabul etmişçesine boynu önünde eğilmişti. "Jeon'la mı çalışıyordun başından beri?" itiraz etti. Adam sessizliğinde düşünüyordu. Jungkook beni ondan bir adım önde olmamdan rahatsız olmuş gibi bir an kendine çektiğinde adam silahını çıkarıp tek el ateş etti sesi duydum ama olanları göremeden Jungkook gözlerimi sıkı sıkı kapattı. Sanki hiç kan görmemişim gibi neden yapmıştı ki bunu? "Ne oldu? Jungkook bırak! Görmek istiyorum."

O yaşlı adamın sesini duydum bir an "İhanet her zaman ölümle ödüllendirilir."

Jimin.
Vuruldu mu?
Öldü mü? Hayır, ben Yoongi'ye ne diyeceğim? "Bırak n'olur bırak." İçi öyle acıyordu ki... çaresizliğin tadı zehirliydi. İnsanı felç ediyordu.

"İğrenç gösterin bittiyse konuya dönelim." Taehyung'un gözlerini bıraktığında o tarafa bakmasın diye hızla arabaya itmesine rağmen onun cansız bedenini ve yanağından süzülen gözyaşlarını görebilmişti. Tüm konuşmalarda yanındaydı. Ona ihanet etmemişti. Peşinden gitmemizi istemiyordu. Arabanın kaputuna dayadığım elimden güç alırken sözler birbirine karıştı Jungkook hala benim hakkımda konuşuyordu. Adamsa tek dediği bir anlaşmaydı.

ROSES İN THE CORPSES                                                ʃTAEKOOKʃHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin