-SÖZ -

13 5 52
                                    

Yaprak sıkılmıştı ağaçtan
Bahaneydi sonbahar-
                 Necip Fazıl Kısakürek

...

Zahir hiçbir şey demeden bana elini uzattı ve ayağa kaldırdı. Bu durumda bir şeyler söylemem gerekiyordu değil mi? Zahir'i yol boyunca durdurmaya çalışsam da durmamış, ayaklarımda sadece çorap olduğu için eve çabucak gitmem gerektiğini söylüyordu.

"Çabuk olsana! Üşüyeceksin!"

Bu hali beni güldürmek için zorlasa da şu an gülümseyemiyordum. Kafam karışık değilmiş gibi biraz daha karışmıştı. Yani bir şeylerin karşılıklı olması elbette çok güzeldi ama o beni biliyor muydu?

"Zahir dur lütfe-"

"Yürü yürü, hava çok soğuk"

Hırkamın ucunu tutup beni bir çocuk gibi peşinden sürüklüyordu. Yüzüme gelen saçlarımı elimle kenara çekip ona baktım. Onunda üzerinde bir şey yoktu ki. Sadece bir gömlekle çıkmıştı dışarı.

Gözlerimi devirip açık olan evin kapısından içeri girdik. Eve girince etrafın biraz daha sıcak olduğunu fark ettim.

"Şömine yanıyor. Karşısına otur hemen"

Hırkamın ucunu bırakıp yukarı çıktı.

"Zahir-"

Bezgin bir şekilde bana döndü ve üzerinde ki gömleğin kollarını düzeltmeye başladı.

"Ya kızım tamam. Anlıyorum, bir şeyler söylemem lazım. Bir bok yedim, dur da aklımda toparlayayım cümleyi" beni şaşkınca arkasında bırakıp yukarı kata çıktı. Arkasından gülmemek için kendimi zor tuttum ama başarılı olamayınca koca evde kahkahayı bastım.
Daha demin ağlamaktan harap olmuşken şimdi ise kahkaha atıyordum. Gerçekten benimde dengemi bozmuştu bu adam.

Gülümseyip yana şömineye döndüm.

"Dengesiz"  Şömine sıcacıktı. Parmak uçlarım resmen buz tutmuştu. Onları biraz ısıtmak için şömineye yaklaşıp parmaklarımı önünde tuttum. İçim içime sığmıyordu. Onun beni sevme düşüncesi...

Hayal gibi hatta hayalden de öte gibi geliyordu.

Bir kaç dakika sonra elinde battaniyeyle geldi. Üzerime bıraktığı battaniyeyle, bir çift çorabı da ayaklarımın dibine bıraktı.

"Ayakların ıslanmıştır" her an beni düşünmesi iyi mi kötü mü bilmiyordum.
Umarım kendini düşündüğü bir anı da görürdüm.

"Teşekkür ederim" kafasını sallayıp şöminenin benden uzak bir köşesine oturdu. Sırtını koltuğa dayayıp bir ayağını kendine çekti ve elini dizine koydu.

Benim gibi onun da konuşmak istediğini biliyordum. Ama ne o bu cesareti gösterebiliyordu ne de ben. Biz de öylece birbirimizin yüzüne baktık.

Şömineden yüzüne yansıyan alevlerle gözleri daha belirgin duruyordu. Kömür gibi saçlarının arasına bir kaç yansıma düşünce bakışlarımı gözlerinden saçlarına çıkardım.

"Çok güzel" Zahir bana bakıp saçlarını karıştırdı.

"Şimdi?"

"Ne?"

"Şimdi güzel mi?" Yüzüm alev almaya başlayınca gülümsedim.

"O nasıl tepki kız?" Bizden başka bir ses etrafta yankılanınca kafamı kaldırıp kapıya baktım. Selim, Emre ve Kağan şu an kol kola girmiş bize bakıyorlardı.

Selim, kağan'ın elindeki pamuk şekerden kocaman bir parça alıp ağzına tıkınca Kağan, Selim'in koluna vurup Pamuk şekeri diğer tarafa doğru çekti.

-AZLEM- Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin