Medyada size dua bıraktım eheheh
Bismillahirrahmanirrahim
Yüzüne vuran güneş ışığı, kulağında işittiği ezan sesiyle gözlerini açtı Zeyneb. Besmele çekerek kalktı yatağından. Banyoya gidip abdestini aldı, namaz elbisesini giydi ve seccadesini eline alıp çıktı odasından.
Önce abisini uyandırmayı düşündü ama yine uyandırma şansı olmamıştı. Abisi odasından elinde seccadesiyle çıkıyordu. Olsundu abisi olmazsa Mert vardı. Onu istediği şekilde uyandırabilirdi çünkü Mert uykucu bir insan olduğu için sabahları da zor uyanırdı. Abisine hayırlı sabahlar dileyip Mert'in yattığı odaya yöneldi. Kapıyı tıklattı ama Mert her zaman ki gibi uyanmadı. İşte şimdi eğlence vaktiydi.
Zeyneb seccadesini omzuna attı, telefonunun sesini yükselttikten sonra ayarladığı videoyu açmak için bir elini hazırda bekletip diğer eliyle hızlıca kapıyı açtı. Kapıyı açar açmaz videoyu da başlattı.
Mert duyduğu gümbürtüyle yataktan sıçradı. Sıçraması yetmiyor gibi daha ne olduğunu anlamadan 'İnek obaaaaaaası uyaaaaan!' Mert sersem sersem etrafına bakınırken arkadan gelen Kaan ve Zeyneb gülmeye başlamıştı. 'Bir dakkaya kadar herkes namaz odasında toplansııın.' diye videonun sonunu değiştirerek yüksek sesle konuştu Kaan. Zeyneb gülmekten çatlamak üzereydi. Karnını tuta tuta çıktı odadan.
Sesleri duyan Orhan bey 'Çocuklar noluyor yukarda. Küçüklüğünüze mi döndünüz..'diye seslendikten sonra hanımına dönerek 'Yazık Allah bilir yine naptılar abi kardeş yavrucağıza. Küçükken de böyleydiler. Hanım ne zaman büyüyecekler acaba.'diyerek güldü.
Hatice hanım 'Aman bey büyüyüp napacaklar bırak içlerinde hep kalsın çocuk ruhları.' dedikten sonra abdest almak için banyoya gitti.
Herkes namaz için özenle hazırlandıktan sonra Orhan bey imam oldu ve hep beraber cemaat olarak namazı eda ettiler.
Zeyneb ve Hatice hanım beraber mutfağa girip güzel bir kahvaltı hazırladılar. Bugün Zeyneb'in izin günüydü. Annesiyle güzel bir vakit geçirmeyi planlıyordu.
Hep beraber kahvaltıyı yaptıktan sonra Mert'in ısrarları üzerine Kaan ve Mert askeriyeye gittiler. Orhan bey de yeni arkadaşı Osman beyle buluşmak için evden ayrıldı.
Anne kız çabucak işleri bitirdikten sonra Zeyneb annesi ve kendine birer kahve yapınca salona oturdular. Sohbet ettiler, karşılıklı Kur'an okudular, sohbet videoları izlediler derken öğlen okundu. Beraber kalkıp kıldılar.
Hatice hanım Kaan ve Mert'e sürpriz yapmak istedi. Hemen mutfağa geçip kek, poğaça ve derin dondurucuda hazır olan sarmayı pişirip bir güzel hazırladı. Anneli kızlı feracelerini giydikten sonra askeriyeye gitmek için yola çıktılar.
Askeriyenin önüne geldiklerinde Zeyneb arabasını park etti. Annesiyle beraber arabadan indikten sonra poşetleri ellerine alıp askeriyeye girdiler.
...
Askeriyede ki bütün askerler Hatice hanıma teşekkür etti. Hatice hanımda ne zaman canları isterse Kaan'a söylemelerini, hemen kendisinin yapıp göndereceğini söyledi.
Zeyneb artık abisiyle Sıla hakkında konuşmanın zamanının geldiğini düşünerek abisini yanına alıp askeriyenin bahçesinde bir banka oturdu.
Zeyneb abisinin Sıla'yı sevdiğini biliyordu ama abisinin ağzından duymak istiyordu. Abisine direk sordu çünkü abisi arkadaşı gibi eveleyipgevelemez hemen söylerdi.
Zeyneb'in tahmin ettiği gibi abisi Sıla'yı seviyordu. Nasıl arkadaşına abisinin onu sevdiğini söylemediyse, arkadaşının da abisini sevdiğini söylemeyecekti. Herkes kendi söylesindi canım. O sadece aracı olacaktı. Sıla'nın unutmadığını ama abisinin unuttuğu bir olayı hatırlatacaktı gerisi çorap söküğü gibi gelecekti. Demişti ya çalsın davul çalsın zurna hadi oyna.
'Abi şimdi sana bir şey anlatacağım beni dikkatle dinle, olur mu?' dedikten sonra abisine baktı abisi kafasını sallayarak onaylayıp dikkatle kardeşine bakmaya başladı.
Zeyneb başladı anlatmaya..
'Bundan on sene evvel iki küçük arkadaş varmış. Bu iki arkadaş hep iyi anlaşırlarmış. Küçük oğlan küçük kızı hep korur kollarmış. Sonuçta o küçük kızdan 3 yaş büyükmüş. Bu minik kalplerde sevgi oluşmuş. O zamanlar sevda nedir bilmeyen bu minik kalpler bir gün birbirlerine bir söz vermişler. Yanlarında bir tane de şahit olması gerekirmiş bu sebeple küçük oğlanın minik kardeşini şahit tutmuşlar. Verdikleri bu sözü küçük kız hiç unutmamış ama küçük oğlan verdiği sözü unutmuş. Büyüdükçe kalperindeki minik sevgi kocaman sevdaya dönüşmüş. Küçük kız, küçük oğlana hep abi dermiş. Büyünce de ya artık beni sevmiyorsa, verdiği sözü unutmuşsa diye abi demeyi bırakmamış.' Zeyneb Kaan'a doğur dönüp sözüne devam etti 'Bu küçük oğlan sen, küçük kız ise Sıla. Verdiğiniz sözü unuttunuz mu, hani büyünce evlenecektiniz. Hatta beni de şahit tutmuştunuz. Şimdi hatırladın mı abi, anladın mı bir şeyleri?' dedikten sonra abisinin tepkisine bakmış. İşte şimdi olmuştu. Artık çalsın davul çalsın zurna hadi oyna vaktiydi.
...
Aferin kız Zeyneb diyerek kendini sevdikten sonra abisini düşünceler içerisinde orada bırakıp askeriyeye girdi. O sırada telefonu çaldı arayan arkadaşı Sıla'idi. Bu kadar tevafuk olurdu. Telefonu açtığında arkadaşı bir hastanın dosyasını sorup, acelesi olduğunu söyleyip geri kapatmıştı.
Zeyneb annesinin yanına gittiğinde Onur Alp'de oturmuş sarma yiyordu. Zeyneb telefonunu masanın ucuna bırakıp annesinin poğaçalarından bir tane alıp afiyetle ısırdı.
Zeyneb fark etmemişti ama telefonunu koyduğu yerde bir telefon daha vardı. Bu telefon kendi telefonuyla tıpa tıp aynıydı.
Bir süre sonra Onur Alp Hatice hanıma teşekkür edip yanlarından ayrılmak üzereyken telefonunu masanın üzerine bıraktığını fark edip aldı.
Akşam ezanı yaklaşıyordu. Zeyneb ve annesi artık eve gitmek için ayaklandı. Telefonunu çantasına koydu ve Mert'i çağırdı. Annesi ve Mert ile beraber askeriyeden ayrıldılar.
Eve geldiklerinde Zeyneb çantasını vestiyere astı ve annesine boş kapları temizlemek için yardım ettikten sonra odasına geçti.
Abdestini alıp namazını eda ettikten sonra seccadesini katlayıp masasının üzerine koyarken telefon sesi duydu. Sanırım Mert'in telefonu çalıyordu. Ama açan yoktu.
Tam telefonu artık açması için sesleneceği vakit Mert elinden Zeyneb'in çantasıyla odaya girdi. Zeyneb anlamayan gözlerle kardeşine bakarken kardeşi çantasını uzatıp 'Süt ortağım telefonun çalıyor, sanırım önemli bir çağrı al aç. Ben de gideyim az daha süt annemin keklerinden yiyeyim.' diyerek çıktı odadan.
Zeyneb üzerindeki şaşkınlığı atlatıp telefonu aldı eline. Şimdi hapı yutmuştu. Elin telefonu onda ne arıyordu. Nasıl olmuştu bu?
Telefon ısrarla çalmaya devam ediyordu. Mecburen açacak ve her kimse telefonların karıştığını söyleyecekti. Ekrana baktığında 'Çiçeğim' diye kayıtlı birisi arıyordu.
Telefonu açıp kulağına götürdüğünde karşıdan ince bir ses 'Selam aleyküm abilerin en yakışıklısı, nasılsın bakalım? Nasıl oldu yaraların, iyice iyileştiler inşallah?'diyerek neşeyle konuşuyordu.
Zeyneb şimdi hapı gerçekten yutmuştu. Çünkü telefonun kimin olduğunu anlamıştı. Telefon Onur Alp'indi.
Allah'a emanet olun 💜