"Oha!"
Felix eve girdiği gibi gördüğü görüntü ile duvara yapışırken mutfak tezgahının üstünde olan Seungmin ve hemen karşısında ayakta onun bacaklarının arasında olan Chan kafasını çevirmiş ve ona bakmıştı.
"Biz... En son yemek yapıyorduk." diye öpücüğün etkisinden sıyrılan Seungmin konuştuğunda Felix gözlerini kıstı. "Yemeği yapmış, yemeye geçmişsiniz. Afiyet."
Çantasını açık oda kapısından içeri fırlattı ve elini yüzünü yıkamak için banyoya geçti. Kendisinin okulda olduğu vakit Chan üniversite sınavına tekrar hazırlandığı için evdeydi, Seungmin de üniversitedeki dersleri erken bittiği için hemen damlıyordu ve Felix artık onları böyle görmeye alışmıştı.
Banyodan çıktığı gibi eline telefonu alacaktı ki mutfaktan "Sakın o telefona dokunma Felix!" diye bağıran Chan ile gözleri büyüdü ve telefona doğru uzanan eline baktı. "Ders çalışacaksın!"
"Jeongin mesaj atmış mı diye bakacaktım!" dediğinde Chan odaya girdi. "Sen onu benim külahıma anlat, ver telefonu. Oyuna girince asla ders çalışmıyorsun."
Felix ofladı. "Ya yemek yiyene kadar oynasaydım."
"Bırakmayacağını ikimiz de biliyoruz bebeğim, sonuna bir çalışma düzeni oturttun bunu bozma. Ayrıca Jeongin az önce mesaj attı, antrenmanları varmış ve eğer bugün güzelce ders çalışırsan gelirken en sevdiğin dondurmadan getirecekmiş."
Bu teklifi duyan Felix telefonu direkt Chan'a teslim ettiğinde Chan güldü, Felix'in saçlarını karıştırıp odadan çıkmış "Masayı kuruyoruz gel," demişti. Felix de onları bekletmeden üstünü değiştirmiş, havalar daha sıcak olduğu için şort tişört geçirip mutfağa geçmişti.
Jeongin ve Seungmin ve Hyunjin spor akademisine giderken Changbin matematik mühendisliği, Minho ise zaten lisanslı bir boksör olduğu için o alanda devam etmişti geleceğine.
"Ne yemeği yaptınız," diyerek mutfağa girdi. "Yine tuz atmayı unuttuysanız öldürürüm sizi."
"Bir kereydi lan o!" dedi Chan direkt. "Boşluğuma gelmiş, unutmuşum."
Seungmin bağırdı. "Tuz atmayı nasıl unutabilirsin aptal!"
"Ben de insanım Seungmin!" dedi Chan aynı onun gibi bağırarak. "Unutabilirim tamam mı! Sana ne, sana ne! Ben sana şeker yerine yanlışlıkla tuz attığın kurabiyeleri söylüyor muyum?"
Seungmin gözlerini kıstı ve bir anda Chan'ın üstüne atladı. "Seni öldürürüm çocuk!"
Felix durdu, ardından da arkasınaki kaosu umursamadan yemeğini yemeye devam etti. Telefonunu bluetooth kulaklıklarına bağlamış, dersin başına oturmuştu. Açıkçası okumayı bile düşünmüyordu ama bu yaz hem Jeongin'in hem de arkadaşlarının konuşmaları ile kafasında yavaş yavaş bir şeyler canlanmaya başlamıştı.
Neredeyse hiç temeli olmadığı için biraz gerçekçi kararlar vermiş ve İngilizce öğretmenliğini kendine sevdirmişti. Yeteri kadar sadece yan derslere çalışırken akşam vakti müziğin arasından gelen Jeongin'in sesini duyduğu gibi hızla kulaklıkları kulağından çıkardı ve sandalyeden fırladığı gibi koşmaya başladı.
"Jeongin!" deyip evin girişindeki sevgilisine bakmış, üstüne atlamıştı. Jeongin'in elleri direkt beline sarıldığında Felix boynunu öptü onun. "Bugün erken gitme, uzun kal."
Jeongin ona güldü. "Aslında seni almaya geldim. Sorularını bitirdin mi?"
"Bitirdim."
Gözlerini kısan çocukla ofladı. "Yemin ederim bitirdim ya, sen gelince sorularla uğraşmak istemiyorum diye bitiriyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mother's daughter, jeonglix ✓
Fanfiction| texting güzelsin ya elbet, eminim sen banasın.