Yaklaşık bir ay sonra kendime birkaç mahalle ötede, yürüyerek gidip gelebileceğim uzaklıkta bir iş bulmuştum. Bir fabrika işiydi ve maaşı iyidi. Mesai için gönüllü olan personeller arıyorlardı, soruşturduğum herkes maaşın bir gün bile geç yatmadığını söylüyordu. Mesai ücreti ise oldukça iyiydi, yani elektriğimi açtırabilir ve evime gerekenleri alabilirdim.
Pazartesi günü işe başlamamı istediler, işe gelirken giymem için üç takım kıyafet vermişlerdi. Hatice teyzenin tulumbasından çektiğim suyla kıyafetleri yıkayıp astım, ütüm olmadığı için askıyla kurutuyordum ki kırışmasın.
Sabah sekiz işbaşı, akşam altı paydos. Cumartesi günleri yarım gün ama çoğunlukla akşam altıya kadar çalıştırıp mesai ödüyorlarmış. Benim için biçilmiş kaftandı, nede olsa paraya ihtiyacım vardı. En azından bir kazan, soba ve yorgan almazsam işim çok zordu. Bu aralar bile geceleri hava soğumaya başlamıştı ve ben hırkamla uyuyordum.
Bunları düşünerek evime kadar gelmiştim, kapımda Suat duruyordu, benim mavi gözlü...
"İyi akşamlar kardeşim, nasıl geçti görüşmen bakalım. İstediğin gibi mi şartlar?" Gülümseyerek sorduğu sorularla yüzümde istemsiz bir gülümseme oluşurken kafamı salladım.
"Pazartesi günü işbaşı yapmamı istediler, yol, yemek, sigorta ve mesai, tam istediğim gibi. Sağol seninde çok yardımın oldu."
Yüzünde oluşan ifade biraz buruktu sanki, neden bana böyle baktığını anlamamıştım. Başını eğip hafifçe kaldırdı, boyum ondan uzun olduğu için çenesi yukarı kalkmıştı.
"Bir yardım edemedim kardeşim, işi de kendin buldun evi de. Biz komşuluk görevimizi yaptık sadece."
Benim bu adamla her göz göze geldiğimde kalbim böyle hızlanacak mıydı acaba? Derin bir nefes alıp gülümsedim, yanaklarımdaki gamzeler iyice ortaya çıkmıştı kesin.
"Evimin temizlenip yerleştirilmesi ve yanında çalıştırman yardımın en büyüğüydü bana. Kendim yapsam en az bir hafta sürerdi kesin." Ufak bir tebessüm edip yüzümde gözlerini gezdirdi, dudakları sağ tarafından hafifçe kıvrılmıştı.
Bu ufacık tebessüm yüzünü resmen aydınlatmıştı, elim yanımda yumruk oldu. Yüzünde, dudağının o kıvrımında parmaklarımı gezdirmek istiyordum. Bunu yapmamın uygunsuz kaçacağını bilmeme rağmen istiyordum.
"Yardım edebildiysek ne mutlu bize, eğer başka bir ihtiyacın varsa söylemekten çekinme." Kafamı salladım dalgınca, iyi akşamlar dedikten sonra çıkıp gidişini izledim.
Evimin kapısını açıp içeri girdiğimde direk kendimi yatağa attım. Ellerimi saçlarıma atıp hafif hafif çekiştirirken gözümün önünde kıvrılan dudakları belirdi. Nefesim düzensizleşirken elimi kendi dudaklarıma attım, lise ikinci sınıfta iddia için beni öpen kızdan başka kimseye dokunmamıştı dudaklarım.
Yaşadığım utanç ve aşağılanmayı dün gibi hatırlıyordum. Okulun arka bahçesinde, herkesten uzak durmak için gittiğim yere kadar peşimden gelip beni zorla sayılabilecek şekilde öpmüştü. Öperken fotoğrafını çekip, dudaklarımdan ayrıldığı gibi de elinin tersiyle ağzını silip hızla uzaklaşmıştı.
Ben orada öylece kalıp yaşadığım iğrençliği düşünürken okul saati bitmiş, herkes evlere dağılmıştı. Herkes gittikten sonra çantamı alıp yurda döndüğümde yatağa girip öylece yatmıştım.
Bir kaç gün sonra başka bir kız yanıma doğru geldiğinde, panikle uzaklaşıp kendimi erkekler tuvaletine atmıştım. Bu sefer tüm derslere girip öğretmen harici kimseyle konuşmamıştım. Lise hayatım boyunca yaşadığım en korkunç şey değildi aslında ama en çok aşağılayan şeydi bana göre.
Kızlar hakkımda fısıldaşıyorlardı, bazen duyuyordum yanlarından geçerken. Bu böyle uzun süre devam etti, erkekler zaten beni üstüme büyük yada küçük gelen kıyafetlerim yüzünden yanlarında istemiyorlardı. Ne veriyorlarsa onu giyiyorduk sonuçta yurtta, benim kıyafetim diye bir kavram yoktu.
Bazı hayırseverler kıyafet, ayakkabı falan bağışlarlardı. Marka olanları çalışanlar kendi aileleri için seçer bize de ikinci el bir şeyler verirlerdi. Hiç sıfır kazağım olmadı mesela, bunu pek dert etmiyordum da. Ama okuldaki çocuklar yetimhaneden geldiğim için her giydiğim şeye pismiş gibi bakıyorlardı. Onlar gibi temiz kokmadığımı da söylemişlerdi mesela.
Bizim yurtta haftada iki gün banyo yapma hakkımız vardı, bu yazın büyük bir problem oluyordu. Sonuçta ergendik ve terliyorduk. Bu yüzden kendi kendime hırs yaptım, evimin olması için en ağır işlerde çalışmam gerekse bile pes etmeyecektim.
İşte bütün bunlardan dolayı iki odalı bu ev benim için saraydan farksızdı. Gerekirse kartonların üstünde bile yatardım yani. Gözlerimi kapatıp uyumaya çalışırken mavi gözlerin aklımda belirmesiyle sertçe yutkundum. Bana bu kadar iyi davranan bu adam hakkında böyle hisler beslememem gerekiyordu, ayıptı bu yaptığım.
Suat Akif Kahraman, ismi bile kalp atışlarımı hızlandırıyordu. Bir erkeğin üzerimde böyle bir etki bırakabiliyor olması utanç vericiydi. Engel olamasam bile gizleyebilirdim değil mi, gizleyip bunları hissetmiyor gibi davranmalıydım. Kendimi rezil etmemek için duygularımı bastırmam gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimsesiz Ali
Ficção GeralÜcra bir mahallede harabe bir eve yerleşen azimli bir genç Mahallelinin ailesine saygısından yönelimine karışmadığı eşcinsel bir genç