Artık neredeyse herkes anlamıştı bizi ama kimse bir şey söylemiyordu. Gizli fısıldaşmalar ve imalı bakışlarla yetiniyorlardı. Akif'in babası arada mahallede denk geldiğimizde, ufak bir baş selamı verip buruk bir tebessüm yerleştiriyordu dudaklarına.
Birbirimizi her fırsatta sarıp sarmalıyor çok ileri gitmeden yakınlaşıyorduk. Bazı geceler rüyalarıma geliyordu yine ama artık daha sakin rüyalar görüyordum. Gerçek Akif rüyamdakinden daha da yakındı bana.
En ufak dokunuşu hala kalbimi hoplatıyor, midemin takla atmasına sebep oluyordu. Bana her dokunuşunda dudaklarının kıvrılmasından bunu onunda farkettiğinden emindim. Muzip bakışları dudaklarımı esir alıyordu bazen ve pervanenin ateşe çekildiği gibi dudaklarına çekiliyordum.
Arkadaş grubumuzda, beni izleyen birisinin olduğunun da farkındaydım. Gözüm, gönlüm o kadar Akif'le doluydu ki umurumda değildi. Ben her gülümsediğimde iç çeken genci Akif bakışlarıyla boğmak istiyordu sanki.
"Canım, canını sıkma sen. Benim gözüm bir seni görüyor, bir sen varsın gözümde biliyorsun." Desem bile kulakları bu sözlerimi duymuyordu sanki.
"Bu ufak bir kıskançlık değil, ayrıca kıskanmam gereksiz de değil. İkimizin arasında bir şey olduğunu bildiği halde böyle davranması ve seninde sorun yokmuş gibi davranman beni sinir ediyor."
"Ne yapayım yavrum, ne bakıyon diyip döveyim mi?" Gülerek söylediğim şeyle karnıma yapıştırdı elinin tersiyle.
"Dalga geçme, tepkini koy biraz. Hayırdır falan de mesela yada kaşlarını çat baktığını görünce, vazgeçsin bakmaktan. Üzülüyorum ve biraz da korkuyorum."
Son dediği fısıltı gibi çıksa da duymuştum, içimde kabaran sevgiyle kollarımı beline dolayıp kucağıma çektim. Nerede olduğumuz umrumda bile değildi, beni kaybetmekten korkması, beni bu kadar sahiplenmesi kendimi tutmama engel olmuştu.
Çenesinden tutup gözlerimizi kenetledim, gözleri tüm yüzümü turlarken dudakları aralanmıştı. Üstümde biraz kıpırdanıp yerleşirken dili hafifçe üst dudağını yaladı. Ufacık hareketi beni nasıl bu hale getiriyordu anlayamıyordum ama belinden tutup yarı sertlikteki aletime bastırdığımda kulaklarına kadar kızarmıştı.
"Burada olmaz, biri giriverir aniden Ali'mm." Olmaz dese bile kucağımdan kalkmaya yeltenmiyordu bile, ofisinin kapısı aralıktı zaten ama kimse yoktu etrafta.
Burnumu boynuna dayayıp kokusunu içime çektim bir süre, huzurla dolu, kokusuyla sarmalanmış haldeydim. Kendini hafifçe çekip yüzüme baktı ve dudaklarıma ufak bir öpücük kondurup kalktı. Masanın üstüne yaslanıp camdan dışarı bakarken dudakları yukarı kıvrılmış, halinden gayet memnun duruyordu.
Baktığı tarafa gözlerimi çevirdiğimde bizi gördüğünü tahmin ettiğim kişi elleri ceplerinde deponun çıkışına doğru ilerliyordu. Bende Akif'in yanına yaklaşıp dudaklarından öptüm, artık gitmem gerekiyordu. Bir kez de boynundan öpüp el sallayarak kapıya ilerledim, tam o sırada deponun girişinden iki el silah sesi geldi.
Kapıdaki bedenimden bir titreme geçti ama herhangi bir acı yoktu, vücudum geriye çekilirken Akif'in bağırışları ve diğer çalışanların koşuşturma sesleri geliyordu kulağıma. Sesler gittikçe boğuklaşırken karnımda bir baskı hissettim, bir de üşüme.
Dünyam karanlığa gömülmeden önce son hissettiğim şey yüzüme düşen sıcak damlalardı......
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimsesiz Ali
Fiction généraleÜcra bir mahallede harabe bir eve yerleşen azimli bir genç Mahallelinin ailesine saygısından yönelimine karışmadığı eşcinsel bir genç