Sonunda tamamen iyileşmiş ve işe geri dönmüştüm. Patronum bir süre daha hafif işlerde çalışıp iyileştiğimden emin olduktan sonra eski makinama geçebileceğimi söylemişti. Gün sonuna kadar sağlam çalışmıştım ve yorgunluktan uyukluyordum.
Servisten indiğim yerde Akif aracına yaslanmış bir şekilde beni bekliyordu. Arabaya bindiğimizde karartmalı camlara güvenerek dudaklarına sağlam bir öpücük kondurdum. Dudaklarımın altında gülümseyen dudaklarını bırakasım gelmiyordu.
Bir süre sakince öpüştükten sonra Akif beni kendisinden uzaklaştırdı ve arabayı çalıştırdı. Arkama yaslanıp bir güzel gerindim, esnememi bastıramıyordum. Vücudum bir yandan Akif'i bir yandan uykuyu arzuluyordu.
İşyerimde birçok kişi geçmiş olsun demek için yanıma uğramıştı. Nedenini merak ettiklerini biliyordum, kimseye söylemeye niyetim yoktu. Bilmediğimi söyleyip geçiştiriyordum herkesi.
Eve vardığımızda daha doğrusu Akif'in evine vardığımızda uykulu bir şekilde arabadan indim. Akif kapıyı açıp girmem için çekildiğinde içeri girip ayakkabılarımı çıkarttım. Doğruca duşa ilerlerken Akif mutfağa yönelmişti.
Duşumu alıp belimdeki ufak havluyla mutfağa girdiğimde beni gördüğü gibi olduğu yerde kalakaldı. Kurduğu sofraya bakıp dudaklarımı yalarken üstümde dolaşan bakışlarını hissediyordum.
En son öğlen yarım yamalak bir şeyler yemiştim, karşılıklı yemeğimizi yerken Akif bir yandan da gözleriyle beni yiyordu. Vücudumu beğendiğini bildiğim için bilerek yapıyordum çünkü diğer türlü utanıp uzaklaşıyordu benden.
Yemekten sonra altıma yeni aldığım dar boxerlardan birini giyip yatağa uzandım. Akif'i de yanıma çekip koynuma soktum, minyon bedeni vücuduma sarmalanmıştı hemen. Ufak ufak öpücüklerle ona sırnaşırken kıkırdıyordu sessizce.
Boynuna koyduğum ıslak öpücüklerle kıkırtısı kesilip inlemeye yakın bir ses çıktı güzel dudaklarından. Bir hamlede üstüne çıktığımda güzel gözleri irice açılmıştı. Dudaklarına kapanıp gözlerimi kapattım, bir süre karşılık vermesede sonunda o da eşlik etti dudaklarımızın dansına.
Dizimle bacaklarını aralayıp arasına girdim ve kasıklarımızı birbirine sürttüm. Kol kaslarım kendimi tutmaya çalışmaktan patlayacak gibi görünüyordu, Akif ellerini pazularıma koyup sıktığında bir kez daha sürttüm kendimi ona.
Dudaklarıma karşı inledi, dilimi ağzına ittiğim an kapı arkası arkasına çalındı. Akif hızla toparlanıp üstünü düzeltirken ben altıma bir eşofman çekip çıplak gövdemle kapıyı açmaya gittim.
Kapıda mahallenin gençleri vardı, ellerinde poşetler doluydu ve gülümseyerek bana bakıyorlardı. Ufak pansumana dokunan gözleri üstümün çıplak olduğunu yüzüme vurur gibiydi.
Derin bir nefes alıp geri çekildim, Akif lavabodan çıkıyordu bu arada. Derli toplu görüntüsüne bakıp bir iç çektim. Hafifçe gülümseyip salona çocukların yanına geçti.
O sırada kapıdan giren Özkan ikimizin arasındaki bakışmayı görmüştü. Gülerek ayakkabılarını çıkarırken bana takılmayı ihmal etmedi.
"Bizde yalnız hissetme kendini diye, geçmiş olsun diyip sofra kurmaya geldik." Piç piç sırıtmasa inanacaktım ama hala gülüyordu.
"İyi bok yediniz şerefsizler. Geç içeri geç." Diyerek omzundan gülerek ittim salona doğru.
Yüzümdeki bıkkın bakışla söylediklerimin komikliği üst üste gelmişti, ikimizde gülerek salona girdik. Akif iki arkadaşının ortasına kurulmuştu bile çoktan, sofradaki mezeleri kutularından çıkarıyorlardı.
Özkan ve ben kapı tarafında kalmıştık, eski günlere göre tek eksiğimiz beni vuran gençti. Eskiden hep benimle Akif'i yan yana oturtmaya çalışan grupta gözlerimi gezdirdim, hepsi benzer sırıtışlarla bizi izleyip duruyorlardı.
Karşı karşıya oturduğum Akif'e bakıp istemsizce dudaklarımı yaladığımda bir kaç kişi kıkırdadı. Akif bile gülerek bakışlarını başka yöne çevirmişti, ilk kadehler ufak sohbet açma çabalarıyla bitmişti bile.
Özkan telefonundan müzik açıp ortaya koyduğunda daha da güzel bir ortam olmuştu, bir yanda müzik bir yanda sohbet. Hiç yaşayamayacağımı düşündüğüm arkadaş ortamını burda bulmuştum, gözlerim tek tek yüzlerinde dolanırken derin bir nefes aldım.
En son Akif'imin yüzüne baktığımda mavi gözleri hemen gözlerimi buldu, kadehimi hafifçe ona doğru kaldırıp dudaklarıma götürdüm. Gözlerim gözlerindeyken içimi yakan sıvıyı fondipleyip sofraya koydum. Dudağının bir tarafı hafifçe yukarı kıvrılırken yanaklarına yayılan pembelikle gözlerimi ondan çekemez oldum.
Doldurduğu kadehimi elime tutuşturan gence bakmadan 'eyvallah' diyip tekrar yudumladım alkolü. İçim zaten yanıyordu, biraz daha yansın anasını satayım.
Özkan'ın kısık sesle gülerek kadehimi doldurmasını izledim bayık gözlerle ama bu hareketin bitiminde yine gözlerimin odağı sahibini bulmuştu. Yanına oturan gençle gülerek konuşurken kıvrılan dudaklarına ve arada görünen pembe diline hayranlıkla bakıyordum. Kendime engel olamadan derin bir nefes çektim içime, bakışları bana dönerken dudakları hafifçe aralandı.
Nasıl baktığımı bilmiyorum ama yutkunmasına bakılırsa bayağı dikkat çekici bir şekilde baktığım kesindi. Gözleri aşağı inip tekrar gözlerimi buldu ama yanaklarına yayılan pembelik onu daha da hoş gösterdiği için gözlerimi ondan ayırmaktan vazgeçtim. Kim görürse görsün, zaten bir kez vuruldum.
Normalde burada kalacak olan gençler bile gece yarısına doğru evlerine dağıldı. Nasıl bir enerji verdiysek onlara millet sabahlamak yerine evlerine gitmeyi tercih etti. Bu kararlarını mutlulukla kabul ederek onları topluca yolcu ettim.
Kapı kapanıp sofrayı da kaldırınca Akif'in mutfakta üstüne doğru yürümeye başladım. Alkolünde etkisiyle gözümü bile kırpmıyordum, ben üstüne gittikçe geri adımlayan Akif sırtı duvarla buluşunca kapana kısılmış gibi etrafına bakındı. Vücudumu yaslayıp duvara iyice yapıştırdım narin bedenini.
Elleriyle kollarıma tutunurken, burnumu boynuna dayayıp derin bir nefes çektim içime. Tutuşu sıkılaşıp tırnaklarını hafifçe derime sürttü. Önce kulağının altına bir öpücük bıraktım, sonra çenesinin tam altına.
Kafasını yukarı kaldırıp öpmem için alan yaratırken, çenesini iki parmağımla tutup hiç beklemeden sertçe dudaklarına yapıştım. Gül rengindeki dudaklarını kıpkırmızı olana kadar ısırıp emerken bana yavaşça karşılık veriyordu. Ondan ayrıldığım an parmak uçlarına yükselip mesafeyi kapattı ve bu sefer o öpmeye başladı beni.
Kendimi sertçe ona bastırırken kısık inlemesi dudaklarımda kayboldu, onu zevk alırken görmek istiyordum. Dudaklarından çekilip gözlerine bakarak kendimi tekrar ona sürttüm, kızarmış dudakları ve nefes nefese kalmış halde tekrar inledi. Onu ciddi anlamda yemek istiyordum, öyle sevilesi duruyordu ki karşımda.
Elinin birisini tutup başının yanına kadar kaldırdım ve parmaklarımızı kenetledim. Kendimi tekrar tekrar ona sürtüp inlerken yine o Allah'ın cezası kapı çaldı. Yok ben artık geleni dövüp öyle yollayacaktım, bir rahat yok muydu bize be.
Kapıya doğru hışımla gidip hızla açtım, sinirli suratım ve dimdik aletimle hiç olmaması gereken birinin karşısında duruyordum. Akif'in annesi önce dağılmış halime, sonra malum bölgeye bakıp kafasını içeriye doğru çevirdi. Kendimi kapının arkasına attığımda ağlamış olduğunu fark ettim.
"Annecim Akif'i de al, çiftliğe gelmeniz lazım."
Bir kez daha bana gözünü dokundurmadan onu bekleyen araca yöneldi ve çökük omuzlarla araca bindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimsesiz Ali
Fiction généraleÜcra bir mahallede harabe bir eve yerleşen azimli bir genç Mahallelinin ailesine saygısından yönelimine karışmadığı eşcinsel bir genç