Sabah herkesten önce kalkıp giyindim. Altıma kot pantolonumu, üstüme beyaz bluzumu ve paltomu giyip atkımı doladım. Annemler zaten bu sabah ev bakmak için randevum olduğunu bildiği için onları uyandırmadım. Yanıma bilgisayarımı aldım mı diye son bir kez daha kontrol ettim ve botlarımı giyip kapıyı yavaşça çektim.
Hava yine soğuktu. Hemen metro ile emlak ofisinin olduğu yere gittim. Metrodan indiğimde çok yürüdüğüm için mi bilmem ama öksürmeye başlamıştım. Atkımı düzeltip aldırmadan yürümeye devam ettim. Ofise girerken sigara içilmez tabelasını görünce rahatladım. Sigara içmeyen herkese olduğu gibi bana da dokunuyordu. Tabi ki de daha önce denemiştim ama sürdüremedim. Emlakçıyı bulduktan sonra beni eve götürürken onu takip ettim. "Ev yakın, yürüyebiliriz." dedi. Soğuk ses tonuyla. Çok suratsız bir adamdı. Ve daha çok yürümek de istemiyordum açıkcası.
Eve vardığımızda telefonumun internetini bilgisayara bağlayıp Skype'dan Arya'yı aradım. Muhtemelen internet paketim bitecekti ama buna değer diye düşündüm. Sanırım bilgisayar başında bekliyordu ki hemen cevap verdi. Bilgisayarı yüz hizamda tutarak evi gezdirdim ona. İlk manzarayı anlattım sonra içini gezdirdim. Ardından "Burada harika zaman geçireceğiz." dedim neşeli bir ses tonuyla. "Evet" diyerek onayladı Arya da. Tabi hemen "Yoga yapmak için de bir oda var mı ?" diye sordu Arya. Yoga yapmayı çok seviyordu. Bu tarz şeyler pek benlik değildi. Bende "Yoga, sinema, parti ve diğer şeyler için oda var." dedim göz kırparak ve emlakçı duymuş mu diye kafamı hafif çevirdim. Duymuştu ama ne olacaktı ki. O sırada Arya da "Evet aynen." diyerek ufak bir kahkaha attı. Emlakçının satmaktan vazgeçermiş gibi olan bakışını da unutmamalı. Gözlükleri burnunun hafif aşağısında ve emlak çantası elleriyle beraber önde birleşmiş halde. Tam beklediğim bir tipi vardı Göbekli, hafif kel ve çerçevesiz gözlükler.
Emlakçıya gülümseyip büyük adımlarla balkonlu odaya gidip "Birde buraya bak balkonu bile var." dedim mutlu ses tonumla. Sonra bilgisayar ekranını balkona doğru çevirdim. "Vay be. Güzeeel." dedi Arya. Beğendiği sesinden belliydi. "Görüyor musun?" diye sordum Arya'ya. O da onaylamak için iki elinin baş parmaklarını gösterdi. "Gerçekten harika." diye ekledi sonra da. Diğer odaya geçerken ekranı kendime çevirip "Yalnız emlakçı biraz dar kafalı." dedim sırıtıp adama bakarak. Bunu dememin nedeni de öyle olmasıydı. Diğer odaya gittiğimde ekranı bu sefer pencereye çevirerek diğer manzarayı gösterdim. Arya beğenmişti ki "Güzeeel." dedi. Bende etrafımda dönerek "Harika değil mi?" dedim. Arya yine baş parmaklarını göstererek "Mükemmel" dedi. Sanırım bu evde bu kadar yeterdi. Arya ile vedalaşıp Skype'ı kapattım. Tabiki hemen interneti de kestim. Zaten ardından o klasik mesaj geldi "İnternet paketinizin %80'inini kullanmış bulunmaktasınız." Arya kesinlikle bunun için bana borçluydu.
Bu evden çıkınca bir yerlerde bir şeyler yedim ve sonra iki ev daha gezdim. Baktım ki hemen akşam olmuş. Geldiğimde arkadaşlarımla görüşmek için sözleştiğimiz yere doğru yürümeye başladım. Fazla uzakta değildi zaten. 15-20 dakika gezerek yürüdükten sonra buluşacağımız kafeye vardım. Donmuş bir halde içeri girdim ve arkadaşlarımın olduğu masaya gittim. Her zaman langırtın yanındaki masaya otururduk. Oynamak daha kolay oluyor çünkü. Beni görünce hepsi sarıldı ve yanlarında tanımadığım bir kız ve oğlan da vardı. Onlarla da kısaca selamlaştıktan sonra biralarımızı alıp langırtın başına geçtik. Anıl ve Esra, Ben ve tanımadığım çocuk takım olduk. Biralarımı langırtın köşesine yerleştirip oynamaya başladık. Herkes oyuna odaklanmış haldeyken beraber oynadığım çocuğun sesi top seslerini böldü "Ben Rüzgar.". O sırada gol yedik ve ben "Top sende mi?" diye sordum. Birasını geri koyup hemen bizim tarafımızda olan toplardan bir tane atı ve delikten sahaya yolladı. O sırada sigara dumanından olmuş olmalı ki ben yine bluzume eğilip öksürdüm. Neredeyse gol yiyorduk. Rüzgar heyecanlı bir şekilde "Duvarı ör." dedi. Oyunu gerçekten seviyor olmalı. Ben dediği terimi anlamamış olmama rağmen bir şeyler yaptım ve gol attım. "Eveet!" diye bağırdık aynı anda. Rüzgar "3-0 değil mi?" dedi. O sırada öksürüğümü bastırması için içeceğimden içtiğim ve sadece kafamı sallamakla yetindim. Hızlı içtiğimi düşündü ve "Dikkatli ol." dedi gülümseyerek. Ardından sigarasını yaktı ve eline yeni topu alıp "Bu toptan korkun." dedi. Ve tabi ki de biz yine gol attık. "Öhöööömveeet" diye bir ses çıktı benden. Umarım evet demeye çalıştığımı anlamışlardır. Alamış olmaları gerke çünkü bu sesler bende alışılmışın dışında değil. Golün sevinciyle Rüzgarla yumruk tokuşturduk. Oyunu kazanmıştık. Rüzgar puan tahtasına adımızı yazarken ben Esra ve Anıla "Gayet iyiydiniz." dedim dalga geçer bir tavırla. Onlar da gülerek karşılık verdiler.
Biraz daha oturduktan sonra herkesle vedalaşıp eve gitmek için metroya bindim. Eve gittiğimde annemler çoktan uyumuştu. Hemen duşa girip yattım. Çok yorulmuştum. Yatağıma yattım ve aklıma yarın doktorla olan randevum geldi. Ne için olduğu ortada. Bitmek bilmeyen bronşitim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİSSOSİYATİF #Wattys 2016
Teen Fiction"...Başıma gelen bu olaydan sonra sanki parçalara ayrılmıştım. İlk günü hatırlıyorum da o ben değildim. Çok farklı ruh halleri içindeydim. Hep de böyle devam etti. Hangisi bendim veya hâlâ bir ben var mıydı oralarda? Benim haricimde, aynı beden...