Sabah uyandığımda hastaneye gideceğimi unutmuş mutlu bir şekilde uzanıyordum. Birden ablamın odaya girmesiyle yerimden sıçradım. "Kumsal kızım hadisene doktor randevun var." dedi. Bu şekilde kaldırılmaktan nefret ediyordum. Unuttuğumu hiç belli etmeden "Zaten şimdi kalkıyordum." dedim sıkkın bir ses tonuyla. Saçlarımı tarayıp arkadan ördüm, üstüme kısa kollu bluz ve altıma kot pantolon giydim. Mutluydum, bir şey olmayacağından emindim. Hastane işleri hemen bitsede eve gelip ablamla biraz uğraşsam diye düşündüm. Hızlı adımlarla aşağıya inip ağzıma birkaç lokma bir şeyler attım. Annemi ve ablamı öptükten sonra ayakkabılarımı giydim ve ceketimi alıp çıktım. Her zamanki gibi metroyla gidiyordum. Metroya bindim ve hastaneye gittikten sonra bir an önce işimi halledip eve gitmeyi diledim yeniden.
Hastaneye vardığımda girişe randevum olduğunu söyleyip dün girdiğim odaya girdim. Tanımadığım bir doktor odamda bekliyordu. Doktorla selamlaştıktan sonra beni tomografi odasına götürdü. Kapının önünde 'Radioaktif Alan, dikkat ediniz' yazıyordu. Ben tabelayı incelerken doktor "Kapıdan sonra kendiniz gitmelisiniz, içeride bir görevli var o size yardımcı olacak." dedi. Biraz ürkerek odaya girdim. Beyaz önlüklü görevli arkamdan sürgülü kapıyı çekti ve nereye uzanacağımı gösterdi. Ardından "Kollarını şu şekilde koymalısın." dedi kollarımı arkaya yaslayarak. Bu cihazı filmlerde hep görüyordum ama yakından görmek insanı korkutuyormuş. Yatmam gereken yere yattım ve makine içeri doğru gitmeye başladı. Kırmızı ışıklar suratıma geliyordu, sonra da tüm vücudumu baştan aşağıya tarıyorlardı. Yatak gibi şey içeri tamamen girdiğinde görevli yanımdan gitti ve muhtemelen dışarıdaki camdan izlemeye başladı. İçeride çok daraldığım için nefes alış hızım artmıştı. Dışarıdaki görevli "Nefes almayın." Dedi sakin bir ses tonuyla. Anlamıyorum ki nefes almadan o dar alanda nasıl durabilirim. Sonra fazla uzatmadan nefes almayı kestim. Kontrol bitmiş olmalıydı ki makine yavaş yavaş dışarı çıkmaya başladı. Derin bir nefes aldım. Sonra görevli odaya girip "Siz dışarıda bekleyin, sonuçlar çıkınca doktorunuzla konuşacaksınız." dedi. Kafamı sallayarak koridordaki koltuklardan birine oturup beklemeye başladım. O sırada Arya'dan mesaj geldi.
"Nasıl gitti?" diye sordu.
"Şimdilik bir sorun yok tomografi sonuçlarını almak için birazdan doktorun yanına gidicem." dedim.
"Tomografi?"
"Söylemeyi unutmuş olamlıyım doktor tomografi için beni bir daha çağırdı." dedim. Ve ardından"Şimdi gitmem gerek sonra tekrar konuşuruuuz." diye ekledim.
"Mutlaka haberdar et beni." yazdı.
Ben beklerken arkamdan ayak sesleri geldi ve ardından da babamın sesi. "Kumsal." dedi. Onu beklemiyordum, "Baba" dedim şaşkın bir tavırla ve ardından ayağa kalkıp ona sarıldım. "Geldiğin için teşekkür ederim." dedim, babam atkısını çıkarırken. "Elbette geleceğim kızım." dedi yanıma otururken. Kendimi ve babamı tatmin eden bir ses tonuyla "Kesin kötü bir şey yoktur." dedim. Babamın atkısıyla oynarken koridordan bir doktor bize doğru yürüyordu. Sonra elini uzattı ve bende ayağa kalktım. "Kumsal Hanım, ben Doktor Metin." dedi. Biz el sıkıştıktan sonra babam da ayağa kalkıp el sıkıştı. Neden burada olduğunu açıklamak için "Doktor Koray bir konferansa gittiği için sizinle ben ilgileneceğim." dedi ve eliyle odasının kapısını işaret etti. Babam bana dönüp "Ben seni burada bekliyorum." dedi. Doktor gülümseyerek "Babası mısınız? O halde sizde gelin." dedi. Daha babam cevap bile vermemişti. Beraber odaya girdik ve doktorun masasının önündeki karşılıklı sandalyelere oturduk. İçimde hiç korku yoktu. Doktorun reçete yazıp yollamasını beklerken yerine oturup ellerini birleştirdi ve konuşmaya başladı. "Şimdi bütün sonuçlar bizde; tahliller, röntgen, tomografi ve biyopsi sonuçların." dedi. Nerden bilebilirdim bunun farklı bir konuşma olacağını. Ardından devam etti "Ve maalesef şunu söylemek zorundayım sonuçlar iyi değil.". Suratım ciddileşti. Ne kadar kötü olabilirdi ki. Bir şey olsa şimdiye çıkması gerekmez miydi? Ve doktor öyle bir şey dedi ki o an benim için her şey durdu, "Kansersiniz...". Kansersiniz, kansersiniz , kansersiniz... Sadece doktorun yüzüne bakıyordum. Mavi gözlerimin içi sanki bomboştu ve çoktan dolmaya başlamıştı. İçimdeki neşe sönmüştü. Psikolojik olarak mı bilmiyorum ama birden içimdeki tümörün ağırlığını tüm vücudumda hissettim. Ben doktorun suratına boş boş bakarken babam iki elini kafasına koydu ve dehşete düşmüş halde doktora baktı. Kimse bunu beklemiyordu. Ben o an ailesinden kavga yiyen küçük bir çocuk gibiydim. Ama bu sefer halının deseni yerine doktorun suratını inceliyordum. "Kansersiniz..." sözü kulağımda yankı yapıyordu. Ben bunlara odaklıyken yani hiçbir şey düşünemezken babam kafasını hafifçe bana çevirdi. Ben hâlâ aynı şekilde duruyordum. Ortamın sessizliğini bozan doktor elini fareye götürüp "Çok nadir görünen ve agresif bir kanser türü söz konusu." dedi. Susun diye bağırmak geliyordu içimden ama ona bile gücüm yoktu. Odadan çıkmak istiyordum ama bu sadece ufak bi kaçış olurdu. Hiç bir şey değişmezdi. Ve birden dudağım aynı küçük çocuklara ağlamadan önce olduğu gibi büzüşmüştü. Ne olacaktı şimdi? Ne yapacaktım ben? Yani her şey burada bitmiş miydi? Ya Arya'yla eve taşınmak? Peki ya okulum? Ben bunları düşünürken doktor bilgisayar monitörünü bize doğru çevirdi. Ekranda akciğer tomografimin sonuçları vardı. Bakmak istemiyordum. Bakmak için gözümü kapadım ki o an gözümde dolan bir damla yaş aktı. Hemen elimin tersiyle yanağımı sildim ve doktoru dinlemeye devam ettim. Eliyle ekrandaki bir kısmı göstererek "Tümör burada, akciğer zarına yerleşmiş." dedi. Ekrana bir süre daha bomboş baktıktan sonra hemen gözlerimle yandaki duvara baktım. Kafamı hareket ettirmemiştim. Daha doğrusu ettirememiştim. Aslına bakarsam hiçbir yerimi hareket ettiremiyordum. Babamın atkısı hâlâ elimdeydi ve artık oynayasım yoktu. Sonra biraz da olsa kendime gelince kafamı ekrana çevirdim ve o kocaman beyaz şeyi gördüm. Resmen her yeri kaplayacak boyuta gelmek üzereydi. Buna inanamıyordum. Sadece bir öksürükten buralara nasıl gelebilmiştim? Bir hayatın değişmesi bu kadar basitmiş demek ki.
Babam titreyen sesiyle bir yandan da güçlü gözükmeye çalışarak "Şimdi ne olacak?" diye sordu. İçimden "Ne olabilir ki , ölücem." diye düşündüm. Doktor da "Kanserin, kemiklerin içine veya diğer dokulara da yayılıp yayılmadığını görmek için derhal bir nükleer emar ve bir sintigrafi yapmamız gerekiyor." dedi doktor. Doktor bunları söylerken babam çoktan kendini salmıştı. Gözleri iyice dolmuştu. "Tedavinin etkisini görmek içinde sekiz hafta içinde birinci kontrolü yapacağız." diye ekledi sonra. Ben ve babam birbirimize baktık ve ben dudaklarımı içime çekerek derin bir nefes aldım. Ama biliyordum ki bu nefesi bıraktığım an ağlamaya başlayacaktım. Doktor olayı daha da anlamamız için "Tümörün yeri nedeniyle ameliyat yapmak çok riskli. Eğer diğer dokulara da yayılmışsa o zaman size yardım edip edemeyeceğimizi öğreneceğiz." dedi. O sözden sonra artık doktoru görememeye başladım. Her yer bulanıktı. Gözlerimdeki yaşlar yeni bir tabaka oluşturmuştu sanki. Babam sinirli ve dehşete düşmüş bir hâlde "Bu ne demek oluyor şimdi?" dedi. Daha fazla dinlemek istemiyordum. Düz ve ruhsuz bir şekilde ayağa kalktım ve küçük adımlarla kapıya doğru yürümeye başladım. Daha fazlasına gücüm yoktu. Doktor ve babam bana baktı, çıkışımı izlediler. Babam da mahvolmuştu.
Odadan çıktıktan sonra bomboş hastane koridorunda yürümeye başladım. Koridor bitince hastanenin dev kapısından çıktım. Arkama döndüğümde buraya tekrar gelme fikri beni delirtiyordu. Hastane binasının önündeki kaldırıma geldiğimde öne eğildim. Ellerimi dizime koydum ve hızlı hızlı nefes almaya başladım. Ben nefes alırken göz yaşlarım kaldırıma damlıyordu ve kaldırımın grisi koyulaşıyordu. Nefes almam daha da hızlanmıştı ki belimde babamın elini hissettim. Doğruldum, arkama döndüm ve "Bu iyi değil baba." dedim. Hiç iyi değildi...
Ağladığım için o an ne dediğimi anlamak çok zordu. Babam bana sıkıca sarıldı ve ben tekrar "Bu iyi değil." dedim. Bu iyi değildi. Hani kesin bir sorun olmayacaktı. Hani emindim. Babamla sarılmaya devam ederken bunları düşünüyordum. Düşüncellerimi bölerek "Annende de başta her şey kulağa kötü geliyordu. Ama bunu gene de başardı." dedi babam her şeyi düzeltmek istercesine. Düzelmeyecekti. "Ama bu göğüs kanseri değil. Doktorun ne dediğini duymadın mı?" dedim. Sarılmayı bırakıp sokağa döndüm ve "Ben korkuyorum." dedim. Sesim tam ağlamaklıydı. Korkuyordum. Babam elini omzuma koydu ve "Bende." dedi. "Ben de korkuyorum Kumsal." Ardından önüme geçti ve iki elini omzuma koydu, "Ama her şey düzelecek bunu biliyorum." dedi. Derin bir nefes aldım ve kafamı umutsuzca sağa sola salladım. Babam ağlamaklı sesini bırakıp "Sen şimdi tekrar içeri girmelisin. Muayeneyi yapmak zorundalar." dedi. Sonra kafasını yana eğip "Lütfen." dedi. Kafamı tamam anlamında salladım. Suratımı büzdüm ve gözümden bir damla gözyaşı daha aktı. Babam elini omzuma attı ve tekrar içeri doğru gittik. Eve gitmek istiyordum ama o muayeneyi olmak zorundaydım... Bir yandan da düşünüyordum sanırım bu "Karma" ydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİSSOSİYATİF #Wattys 2016
Teen Fiction"...Başıma gelen bu olaydan sonra sanki parçalara ayrılmıştım. İlk günü hatırlıyorum da o ben değildim. Çok farklı ruh halleri içindeydim. Hep de böyle devam etti. Hangisi bendim veya hâlâ bir ben var mıydı oralarda? Benim haricimde, aynı beden...