Eve varmıştık. Babam arabayı kapıya yanaştırdı ve anahtarı çıkarttı. Hiçbirimiz bir şey yapmıyorduk. Sadece arabanın içinde duruyorduk. Sonra annem aniden kapıyı açtı. Ablam evin önünde bekliyordu. Gözleri kıpkırmızıydı, ayni bizimkiler gibi. Ardından babam indi ve benim kapımı açtı. İnmek istemiyordum. Kapının açık olmasına rağmen ben hâlâ içeride duruyordum. Başım eğik ve gözlerim yaşlıydı. Ardından kemerimi çıkarttım ve çaresiz bir suratla ablama baktım. Daha arabadan inmemiştim ama bedenim ona dönüktü. Sadece bakıyordum. Ardından kendimi mecbur hissedip arabadan indim. Yine o çaresiz suratla ablama baktım. Bu seferki tek fark ayakta olmamdı. Saniyeler geçtikçe gözlerimdeki yaşlar artıyordu. Dudağım daha da çok kıvrılıyordu. Aynı şeyin ablamda da olduğunu görebiliyordum. Diyecek hiçbir şeyimiz yoktu.
Biz bu şekilde beklerken içimizden birisi kendisini salıp ağlamaya başladı. Bu ablamdı. Onu hiç böyle görmemiştim. Dudakları büzüştüğü için çenesi kat kat olmuştu. Bende dayanamayıp ağlamaya başladım ve ona sıkıca sarıldım. Sımsıkı. O da elini kafama getirdi ve saçlarımı okşamaya başladı. Kısa süre sonra dökülecek olan saçlarımı. Dudaklarımız birbirimizin ceketine gömülü olduğu için boğuk boğuk hıçkırık sesleri geliyordu. Göz yaşlarımız ceketlerimizi ıslatıyordu. Gerçekten bu bugün kaçıncıydı ? Artık dayanamadım, kafamı ceketten kaldırdım ve bağırarak ağlamaya başladım. En son bu kadar kötü, 8 yaşımdayken ağlamıştım. Bisikletten düşüp bileğimi kırdığımda...
Ablam ve ban hâlâ bu şekildeyken "Ama ben daha 20 yaşımdayım abla." dedim. Hıçkırıklarım artmıştı. Ablam kafamı cekete daha çok bastırdı.
"Daha 20 yaşımdayım.."
"Ve belki de yakında öleceğim."
Ablamın makyajının aktığını anlayabiliyordum. Hıçkırıklarımızın haddi hesabı yoktu. Oysa ki bu sabah.. Bu sabah her şey güzeldi.
Bir süre sonra annem ve babam dayanamayıp eve girdiler. Onlarda ağlamaklıydılar ama güçlü olmaları gerekiyordu. Benim için.
Hâlâ ağlamaya devam ediyordum. Bir süre sonra nefes alış verişim hızlanmaya başladı. Ağlarken olur ya. Konuşamaz, nefes alamazsınız. Bu da öyleydi ama bu sefer bisikletten düştüğüm için değil, kanser olduğum için...
Bir süre sonra kafamı uzaklaştırdım ve derin bir şekilde yutkundum. Göz yaşlarımı sildim. Ablam son bir kez daha saçımı okşadı ve arabanın kapısını ittirdi. Belimden tutup içeri girmeme yardım etti. Onu bile yapamıyordum şimdiden. Biz yürürken hâlâ ağladığımı anlamış olmalı ki sırtımı sıvazladı.
İçeri girdim. Annem ve babam mutfakta bir şeyler konuşuyordu. Onları dinleyecek hâlim yoktu. Ablam belimden tutarak beni odama çıkardı. Kapıyı açıp beni yatağıma oturtunca "Kalmamı ister misin?" diye sordu.
"Hayır. Yalnız kalmak istiyorum." dedim.
Aslında duşa girip az da olsa rahatlamak ve üstümde ağırlığı atmak istiyordum. Bu sırada ablam odamdan çıktı ve ben hemen duşa girdim.
Çıktığımda üstüme tekrar bir ağırlık çöktü. Şu tümör müdür nedir onu araştırmam gerekiyordu.
Bilgisayarı açtım. Google'a "Onkoloji ve Kanser" yazdım. Çıkan ilk gönderiye tıkladım ve okumaya başladım. Doktorun bana gösterdiği kanserin özelliklerini okurken resmen umudumu tamamen kaybetmiştim. "Bu çizgili kas hücrelerinin bozulmasından kaynaklanan çok kötü huylu bir yumuşak doku tümörüdür." yazıyordu. Okurken suratım ciddileşmişti.
Tahmin yazan bir başlığın altında da "Yetişkinlerde sağ kalma oranı yaklaşık %15, çocuk ve gençlere göre oldukça düşüktür." yine gözlerim dolmuştu. Sanırım ben yetişkin kısmına giriyordum. Yazıları okumaya devam ederken Skype'dan arama geldi. Arayan Arya'ydı. Açmalı mıydım yoksa açmamalı mıydım ? Bir süre bekledikten sonra burnumu çektim ve göz yaşlarımı sildim. Normal gözükmeye çalışarak aramayı yanıtladım.
![](https://img.wattpad.com/cover/39867677-288-k674939.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİSSOSİYATİF #Wattys 2016
Teen Fiction"...Başıma gelen bu olaydan sonra sanki parçalara ayrılmıştım. İlk günü hatırlıyorum da o ben değildim. Çok farklı ruh halleri içindeydim. Hep de böyle devam etti. Hangisi bendim veya hâlâ bir ben var mıydı oralarda? Benim haricimde, aynı beden...