Sabah annemin beni öpmesiyle uyandım. Kendime gelmeme fırsat olmadan doktor elinde ilaçlarla geldi. "Günaydın Kumsal Hanım, hazırsanız başlayalım." dedi. Daha ben cevap vermeden serumu koluma taktı ve 4 tane iğneyi yan yana dizdi. "Evet şimdi damar yolunu açacağım." dedi ve eliyle sol kolumu tuttu. İğneden hiçbir zaman korkmazdım ama bu seferki gerçekten korkunçtu. Sıradan bir aşı veya o bir kan alma olayı değildi. Bunlarda farklıydı. Hem de çok..
Ben bunları düşünürken doktor "Sonra size iki tane enjeksiyon yapılacak. Mide bulantısına karşı ve sakinleştirici." dedi. Sadece dümdüz baktım. Serkan evet ona böyle diyorum doktora iğneyi uzattı ve bana baktı. Ardından ben de kafamı anneme doğru çevirdim. Annem elimi tutuyordu. Birkaç saniye sonra kalın iğnenin bileğimden yanlamasına girişini hissettim. Biliyordum bakarsam canım daha çok acıyacaktı ama bakmıştım. Koluma giren o şeyi görünce gözlerim doldu. Doktor iğneyi sabitleyip, bantla da tutturunca sıvıyı enjekte etmek için diğer iğneyi bu uca bağladı. Bunların hepsi olurken oda o kadar sessizdi ki. Kaşlarım çatık gözlerim yaşlıydı. Annemle babamın da aynı şekilde...
Sıvı vücuduma enjekte edilirken Serkan'a baktım ve bana kırık bir gülümsemeyle karşılık verdi. Sadece kaşlarımı kaldırmakla yetindim. Ardından tekrar anneme ve sonra babama baktım. Onlar da benim gibi acı çekiyorlardı. Sıvının damarlarımdaki akışını hissederken doktor nihayetinde sessizliği bozup "Üç gün boyunca kemoterapi alacaksınız, akabinde iki gün sıvı uygulaması ve kan desteği." dedi. Adam bunları söylerken ben hâlâ bileğime bakıyordum. "Şuan ki en büyük göreviniz bu agresif ilaçlara ve yan etkilerine katlanmak." dedi ardından. "Tamam mı?" diye de benden onay istedi. Sadece baktım. Herkes birbirine bakıyordu. Ardından yukarı seruma baktım üzerinde "ifosfamid" yazıyordu. Doktora bakıp "İfosfamid, kemoterapi ilacı bu mu?" dedim. "Evet." dedi ve ardından anlamadığım birkaç ilaç ismi daha söyledi elindeki diğer iğneye bakarken. Devam etti "İkisi birlikte ilaçların kombinesi etkiyi güçlendiriyor." Hafif gülerek "Yani iyi bir kokteyl gibi mi?" dedim. "Aynen öyle." dedi Serkan. "Ama bu üç saat dolaşımda kalıyor." diye ekledi doktor. Titreyen bir sesle "Üç saat mi?" dedim. "Ah süper." diye iç çektim. Doktor ikinci sıvıyı enjekte ederken yukarı baktım ve dudaklarımı sıkıştırdım. Gözlerimi hızlı hızlı kırptım. Canım çok yanıyordu. "Katerer bir şekilde gevşerse hemen butona basın." dedi doktor. Koluma sapladığı iğneden bahsediyordu. Nedenini anlamadığımı görmemiş ki "Hiçbir şey dışarı akmamalı aksi takdirde sıvı cildi yakar." diye açıkladı Serkan. Şaşkın ve korkmuş bir şekilde "İlaç cildi mi yakıyor?"dedim gözlerimi açarak. "Evet, umarız tümörü de." dedi doktor. Umarım mı? Kafamı hızlıca anneme çevirdim. Annem yumuşak bir şekilde gözlerini kırptı. Elimi daha sıkı kavradı ve bende aynı şekilde. Babam hâlâ ayakta bize bakıyordu. Kolumda bir şey hissedip doktora tekrar döndüğümde bu sefer daha çok sıvıyla dolu bir iğneyi enjekte ettiğini gördüm. Yavaş yavaş sıvıyla bütünleşirken başımı yukarı çevirdim ve boynumu kaldırdım. Tüm vücudum kasılmıştı. Gözlerimi kapatıp hızlıca nefes almaya başladım. Doktor gözlerini iğneden hiç ayırmadan "Sizi her gün kontrol edeceğim. İleride serumlarını Serkan verecek ve katereri de o yenileyecek " dedi. Annem bunu duyunca Serkan'a döndü, Serkan da ona bakıp kırmızı yanaklarıyla gülümsedi. Annem tekrar doktora dönüp "O bunu yapabilir mi?" diye sordu. O an gerçekten anneme içten içe kızdım ama dışarı vuramayacak kadar yorgundum. Doktor annem baktı ve Serkan konuşarak bakışmayı kesti. Ceketinin kolunu hafifçe kaldırıp kolundaki dövmeleri gösterdi ve "Merak etmeyin bunların hepsini ben kendim yaptım." dedi gülümseyerek. Dövmeler gerçekten güzeldi. Annem sinirlenmişti ki ona dik dik baktı.
Birden aklımdaki soru dudaklarımdan döküldü
"İyileşme şansımın yaklaşık %15 olduğu doğru mu? Bunu internetten öğrendim."
Doktor bana baktı ve "Hmm bu ortalama bir değerdir. Ben sizin şansınızın yüksek olduğuna inanıyorum." dedi. Ardından yavaş yavaş çantasını toparladı. Anneme dönüp gülümsedim ve oda bana yorgun gözleriyle gülümsedi. Tüm gece uyumayıp ağladığı her halinden belliydi. Doktor kolumdan iğneyi çıkartıp tekrar seruma bağladığında. Başını sallayıp "Yarın yine görüşeceğiz." dedi. Hiçbir şey demedim. Açıkçası istemiyordum. Sorunum kesinlikle onunla alakalı değildi ama biliyorsunuz işte istemiyordum.
Doktor kapından çıktı ve babam da onunla beraber çıktı. Serkan eldivenlerini çıkartırken bana bakıp "Kendini iyi hissediyor musun?" dedi. Dudaklarımı büzerek "Harika." dedim. Kesinlikle harika. Ardından "Teşekkürler." dedim ve o da annemle bana gülümseyip odadan çıktı. Ve kapıda ablamın sesi duyuldu "Merhaba."
"Aa abla buradayım içeri gel. Ben buraya bağlıyım" dedim.
Elinde dergiler ve kolunda da bir sepet vardı. Sepeti yatağımın hemen karşısındaki masaya koydu ve "Hepsi taze, hepsi organik." dedi. Anlaşılan o ki içinde meyve ve sebzeler vardı. Ve "Baksana aşağıda kimi buldum." dedi şirin bir ses tonuyla. Ardından içeriye o girdi. "Rüzgâr." dedim mutlu bir ses tonuyla. "Merhaba." diye de ekledim. O da ilk bana ve ardından anneme "Merhaba." dedi. "Merhaba Rüzgâr." dedi annem. Onu anneme anlatmıştım. Annem tabi ki de pot kırdı ve "Gerçekten dediğin kadar yakışıklıymış Kumsal." dedi. Utanmamıştım. Normalde olsa utanırımdım ama şuan %85 her şeyimi kaybetme ihtimalim varken utanmaya zaman yoktu. Rüzgâr da sadece gülümsedi. Odayı inceledi ve bana doğru yürüdü. Seruma bağlı olduğum için kalkamadım ve sadece yerimde doğrulmakla yetindim. Sanki uzun süredir birbirimizi görmüyormuşuz gibi sarıldık ve onu yanağından öptüm. Sırtımı sıvazladı ve yatakta yanım oturdu. Ardından ablam bana sarıldı ve beni öptü. Rüzgâr çantasından birkaç fotoğraf çıkardı "Bunları hazırladım. Bir çifti senin için basayım dedim." dedi. Fotoğrafın birinde saçlarım uçuşuyordu ve ışıkta parlamıştı. Fotoğrafa baktım ve ardından Rüzgâr'a bakıp "Bunların benim için anlamı çok büyük." dedim gülerek. Ardından annem alttan bir fotoğraf seçti ve hırçın bir şekilde baktığım fotoğrafı aldı. "Aa harika. Bu bizim yeni yıl kartımız olsun ne dersin?" dedi yargılayan bir ses tonuyla. Anneme bakıyordum ama Rüzgâr'ın üstümdeki gözlerini hissedebiliyordum. Annem fotoğrafı bize döndürünce herkes güldü. Ben hariç. Gülesim gelmemişti nedense. Gülmediğimi fark edince üçü de bana baktı ve ufak sahte bir gülümseme yerleştirdim suratıma. Yavaş yavaş bu konuda usta olmaya başlamıştım. Ardından Rüzgâr'a bir telefon geldi ve gitmesi gerektiğini söyleyerek vedalaştı. Annem ve ablam kaldı odada. Babam sanırım eve gitmişti.
***
Hava karardı ve Kemo Takvimimde bugünü işaretledim. Bu daha sadece başlangıçtı. Kalemin kapağını kapattıktan sonra takvimle beraber baş ucuma koydum. O kadar yorgundum ki hemen uyumak istiyordum. Ben bunları düşünürken göz kapaklarım ağırlaştı ve uykuya daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİSSOSİYATİF #Wattys 2016
Teen Fiction"...Başıma gelen bu olaydan sonra sanki parçalara ayrılmıştım. İlk günü hatırlıyorum da o ben değildim. Çok farklı ruh halleri içindeydim. Hep de böyle devam etti. Hangisi bendim veya hâlâ bir ben var mıydı oralarda? Benim haricimde, aynı beden...