Ken-chin'in gelmemesine sinirlendim ve eve gittim. Sabah olunca telefonun zil sesi ile uyandım arayan Mitsuya idi. "Ha noldu Mitsuya?" Dedim. Mitsuya'nın sesi biraz durgun geliyordu. "Pah-chin'i acile kaldırmışlar. Draken, Pah-chin'i bir grup adam tarafından dövülürken bulmuş parka giderken. Sonra Draken, adamları dövmeye başlayınca adamlardan birisi Pah-chin'in karın bölgesine bıçak saplamış. Ardından Draken de ambulansı aramış.". Duyduklarıma inanamadım. Daha doğrusu inanmak istemedim. "Hemen hastaneye geliyorum" dedim ve kapattım telefonu.
Yolda hiç kimseyi umursamadan koşuyordum. İnsanların bana garip garip bakmaları umrumda değil. Pah-chin ile çok eskiden beri arkdaşız. O hep bizi düşündü. Hastaneye geldiğimde acil kapısının önünde telefonu ile uğraşan Mitsuya'yı gördüm. Mitsuya beni fark etti ve telefonunu kapattı. "Ah Mikey gelmişsin. Seni Pah-chin'in olduğu odaya götüreyim. Burada pek kalamam birkaç işim var." Dedi ve beni koridordan geçirip Pah-chin'in olduğu odanın kapısına getirdi ve gitti. Kapının önünda duran koltuklarda Draken'i gördüm. Uyuya kalmıştı. Bende yanına oturdum ve kafamı onun omzuna yasladım.
Peh-yan'ın sesi ile uyandım. Mitsuya onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Draken'e baktığımda Mitsuya'nın, Peh-yan'ı sakinleştirmeye çalışmasını izliyordu. Her zaman böyle soğukkanlı idi. Aradan 10 gibi bir dakika geçtikten sonra Peh-yan sakinleşti ve koltuğa oturdu. O sırada tuvalete gitmek için kalktım. Neden gittiğim bariz idi. Yutağımda bir çok kan ve çiçek birikmişti. Hepsini kustuktan sonra yeniden Pah-chin'in yattağı odanın kapısının önüne geldim ve yine Draken'i yanına oturdum. Ardından odadan bir doktor çıktı. "Hasta garip bir şekilde vurulmuş. Herhalde arkadaşınız onu bulmadan önce oldu. Mermiyi çıkarmayı başardık. Yara biraz derindi ama dikebildik. Şuanda iyi. Ama sadece şuanlık. Geçmiş olsun." Dedi ve koridordan uzaklaşarak gitti. Ardından Peh-yan hariç herkes evlerine gitmeye başladı. O hastanede kalıp Pah-chin'in uyanmasını bekleyecekti.
Ken-chin ile benim eve yürümeye başladık. Hiç konuşmuyorduk. Bu bizi biraz germişti. En sonunda dayanamadım ve ağzımı açtım "Pah-chin'i, bana gelirken mi buldun?" Biraz duraksadı "Evet." Dedi sadece. Onun dışında hiç konuşmadık. Eve geldiğimizde Emma daha uyanıktı. Oysaki çok geç gelmiştik. Emma, Ken-chin'i görünce hemen kızardı ve göz temasından kaçındı. Onla olan tek ortak noktamız Ken-chin'den hoşlanmamız sanırım. Emma'yı pek umursamadım ve Ken-chin ile su içmek için mutfağa gittik. Sonra odama geçtik. Artık konuşmamız gerektiğini düşünerek "Hey Ken-chin oyun oynayalım mı?" Dedim biraz düşündükten sonra "evet." Dedi. "Pekâlâ ama önce tuvalete gitmem gerek dedim ve odadan çıktım. Ciğerlerin beni öldürecek. Gerçekten. Buna daha ne kadar katlanmalıyım?
Odaya geldiğimde Ken-chin'in uyuya kaldığını gördüm. Çok mu uzun kaldım ki? Ona yaklaştığımda beni bileğimden tuttu ve yere düşürdü yine yaptığı gibi "orospu çocuğu bunu yapmaktan vazgeç artık." Dedim sinirle. Ken-chin kıkırdayarak bana bakmaya başladı. "Ne bakıyorsun Ken-chin popom ağrıyo." "Poponu bende yine ağrıtmak isterdim Mikey." Bunu dediğinde aniden kızardım ve yastıklardan birisini ona fırlattım "daha geçen arkadaşımız bıçaklanmış sen ne diyon mal" dedim ve omzuna bir yumruk attım "tamam kızma" dedi. Hâlâ kıkırdıyordu. "Mikey istersen gel yanımda yat, sürekli bana bakıyorsun." Dediğinde uzun süredir Ken-chin'e baktığımı anladım. "Kalsın!" Dedim utanarak. "Ben istiyorsam ne yapacaksın" dedi ve bana sarıldı. O gün Ken-chin ile beraber yattık.
Sabah uyandığımda Ken-chin daha uyuyordu. Saçları açıktı. Saçları ile oynamamın zararı olmayacağını düşündüm ve saçlarını ellemeye başladım. Ellemeye o kadar dalmışım ki bir elin benim elimi tuttuğunu hiç fark etmedim. Ken-chin'e baktığımda bana sırıtarak gülüyordu. "Saçların yumuşaktı" diyebildim anca "öyle mi? Bana pek inandırıcı gelmiyor!" Dedi ve kalktı. "Bugün tatil olduğu için şanslıyız hadi kahvaltı edelim." Dedim ve bende kalktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ʜᴀɴᴀʜᴀᴋɪ-ᴅʀᴀᴋᴇʏ
Fanfiction"ken-chin... Seni seviyorum." Mikey bunu dediği anda anladı o onu sevmiyor gibi gözüküyor. Onun sevdiği kişiyi tahmin etti, Emma. o zaman neden onla ilgileniyor veya seviyormuş gibi yapıyor? Belki de gerçekten seviyordur ya da her şey bir yanılsamad...