"Her yeri temizledim o senin gizli odana ulaşana kadar . O oda ne minho? Ve neden benim ve seungminin fotoğrafı var. Kanlı tişörtler duvara asılmış planlar var? Seungmin senin yüzünden mi öldü? Başından beri her şeyi planladın mı yoksa? Beni buraya aniden getirmene şaşırmam lazımdı zaten? Kim tanımadığı birini evine alıp Bi hafta boyunca beklesin ki? Planın ne Minho? Namluyu içime sokarken emniyet kilidini de o yüzden mi kaldırdın ha? Söylesene!"
○○○○○○○
Herkes şok içinde bana bakarken bir yandan Jisungu sakinleştirmeye çalışıyordu. Felix jisungun yanına doğru yaklaştı.
"Jisung bak bir dinleyelim belki yanlış bir anlaşılma vardır bu kadar fevri davranma."
"Ne fevri davranmasından bahsediyorsun odanın her yeri zincirler kanlı eşyalarla dolu her yerde benim ve seungmini fotoğrafıyla dolu. Ayrıca tanımadığım bir sürü insan."
"Tamam sakin ol o silahı indir bir öyle konuşalım olur mu?"
Jisung titreyen ellerini yavaşça indirip silahı felixin eline bıraktı. Sanki az once bana silah doğrultan o değilmiş gibi sakince koltuğa oturdu. İşaret parmağıyla beni işaret ederek konuştu.
"Sen ayakta dur."
Gereğince duvar doğru gerileyip yaşlandım. Boğazımı temizleyerek konuşmaya başladım.
"Evet jisung gördüğün şeylerin sana ne düşündürücüdüğünü tahmin edebiliyorum. Ama cidden senin düşündüklerinle alakası yok."
"Neden fotoğrafım orada o zaman benim?"
"Aslında ben seni uzun zamandır takip ediyo-"
Jisung aniden yerinden kalkıp bağırarak konuştu.
"Ne şaka mısın sen amına koyayım?"
Felix aniden kalkan jisungu geri yerine oturtup dizlerine elini koydu.
"Dur bi lafımı dinle kapa çeneni. Seni takip ediyordum çünkü sen tehlike altındaydın. Kimin adamları olduğunu tam bilemesem de ya seungmin ya jeongin ya da devletin adamları. Sen 3 ayda bir kan bağışı yapıyorsun değil mi?"
"Evet de ne alakası var?"
" Ne alakası mı var? Çok alakası var. Sen onların tam aradığı kişisin. Maalesef uzgunum jisung ama senden alınan kanlar hayat kurtarmak için değil deneyler için kullanıldı. Vücudun bu gaz için biçilmiş kaftan. Resmen kendi kendine panzehir üretiyorsun. Kanını uzun süre deneylerde kullandılar. Ve senin üstünde de deney yapabilmek için seni kaç defa kaçırmaya çalıştılar. Hatırlar mısın bundan bir ay önce iş çıkışında takip ediliyormuş gibi hissedip koşa koşa bir markete girmiştin?"
"Evet girdim gerçekten takip ediliyorum gibi hissetmiştim o yüzden güvenli bir yere gitmek istedim."
"Peki o gün eğer ben orada olmasaydım sen marketten çıktıktan sonra kafana silah dayanıp zorla kaçırılacağından haberin var mıydı?"
"Ne?"
Herkes şaşkın bir şekilde bana bakarken yerimde dikleşip konuşmaya devam ettim.
"Evet seni defalarca kurtardım jisung. Senin fark etmediğin her an dibindeyim. O gördüğün fotoğraftaki insanlar da senin peşine düşen kişiler. Çoğunu hallettim. Bazılarına hiç bir şekilde ulaşamadım. Şuan ya öldüler ya da saklanıyorlar. Seungmin ne alaka diye soracak olursan da uzun uğraşlar sonucu gazın onun başının altından çıktığını düşündüm. Ve yanılmamışım da. Seni kurtarmaya çalışırken o kadar çok zarar gördüm ki bir süre sonra cidden yoruldum ama seni asla bırakamadım. O yüzden seni buraya getirdim. Eğer bu salgın başlamasaydı aklımdaki şeyden biri de seni öldürmekti. Çünkü benim koruyamayacağım bir şekilde işini bitireceklerdi. O kadar acı içinde ölmeme razı olamazdım. Dedim ki kendime sen yap o zaman bu işi o pis insanların ellerine bırakma. Düşündüğüm şey o anın içinde bulunduğum psikolojiyle alakalı. Evet yanlış biliyorum. Yanlış düşündüm. Ama bunu fark ettim ve şuan sapasağlam burada karşımdasın."
Uzun soluklu konuşmamı yapıp yere çöktüm. Dizlerimi kendime doğru çekip başımı dizime yasladım. Cidden yorgunum. Hem mental olarak hem fiziksel. Bir yandan üstümden bir yük kalkmış gibi hissediyorum.
"Ayrıca şu seungmin işine gelirsek onu Jeonginin yaptığını düşünüyorum çünkü bunca zaman gazla içli dışlı olan bir insan bi anda neden zehirlensin?"
Herkes kendi içinde bir şeyleri sorgulamaya başlarken chanın yanına doğru ilerleyip sırtını sıvazladım. Buna gerçekten ihtiyacı vardı.
"Bunlar gerçekten beklemediğim şeylerdi. Ama ben her zaman senin yanındayım minho."
"Biliyorum changbin. Zaten o yüzden suan bu evde nefes alabiliyorsun. Sen benim tek kardeşimsin. "
Changbinin yüzündeki gülümsemeye bakıp iç geçirdim. Göz ucuyla Jisungu kontrol ettim. Bacaklarını titretip ellerini başının üstünde sabitlemiş. Ona biraz zaman vermek en iyisi şuan.
Chanın yanından kalkıp gittiğimde Hyunjin benim yerimi alıp chana sarılmaya devam etti. Changbin hemen arkamdan ayaklandı. Beraber arka bahçeye çıkıp koltuğa oturduk.
"Ne söyleyeceksin?"
"Aaa minho hiç öylesine gelemez miyim canım kardeşim?"
"Hadi hadi sallama ben senin ciğerini bilirim. Aklına takılan neymiş söyle."
"Bizim bu panzehiri almamız lazım bir şekilde yoksa bu böyle devam etmez. Ya devlete vermemiz lazım ya da iş gene bize düşecek. Onlar varken konuşmadım zaten hepsi birbirinden beter şuan birinin sevdiği adam ölmüş. Biri zaten şok içinde diğerleri onları teselli ediyor."
"Haklısın. Zaten aklımda bunun için bir plan var merak etme sen."
"Heytt be benim minhomdan beklenecek hareketler işte bunlar. Zaten tahmin etmiştim . Kesin bu bir şeyler düşünmüştür diye."
"Evet düşündüm. Jeongine bir şekilde ulaşıp ondan panzehiri isteyeceğiz. Tabi ki karşılığında bizden bir şey ister ama elimizden geleni ardımıza koymayacağız."
Changbin gülümseyerek omzumu sıvazladı. Dinlenmem için bana izin verir gibi sessizce salona doğru adımladı. Cidden düşünmeye ihtiyacım var her ayrıntıyı tekrar kontrol etmem gerek. Beni uzun bir gün bekliyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SALGIN // Minsung
Teen FictionSON DAKIKA Nereden geldiği belli olmayan bir sis salgası dünyayı tehdit etmekte lütfen evlerinizden çıkmayınız şuan her nerede iseniz tehdit geçene kadar oraya sığınınız.