Düşünmek için kendime zaman verdiğimde tekrar odama gelip radyoyu karıştırdım. Hala tek bir ses yoktu. Salgın başladığından beri ne televizyondan ne de telefondan hiç bir sinyal alamıyoruz. Gerçi ulaşmak istediğim biri yok. Hayatımda biraz olsun yeri olan insanlar zaten şuan yanımda.
Mutfağa gidip kendime bir çay demledim. Çay demlendiginde kendimr bir bardak koyup masaya oturdum. Cebimdeki paketten bir dal sigara çıkarttım. Ucunu ateşe verip derin bir nefes çektim. Yanımdaki hareketlenmeye göz atıp changbinin de kendine bir bardak çay doldurduğunu gördüm. Stokladığım biskuvilerden birini alıp masaya bıraktı.
"Kendimizi biraz şımartalım."
Changbin çayını höpürdeterek içmeye başladığında bisküvi paketini açıp içinden bir tane aldım.
"Minho iyi ki stoklamışsın bunları ha yoksa aç kalırdık. Şaka bir yana sen olmasaydın belki de çoktan ölmüştük."
"Deme öyle ya akşama kadar yaşarsın en azından enik gibi."
"Adama bir teşekkür edilmiyor ya."
Hyunjin masada çay ve bisküvi yediğimizi görünce hemen kendine bir çay koydu. Çekmeceden bir paket daha bisküvi çıkarıp şapırdatarak yemeye başladı.
"Bensiz keyif yapıyorsunuz ha ? Alındım gücendim. Açlıktan bayılacaksınız şimdi tam şuraya. "
"Abartma lan daha sabah yedin."
"Olsun acıktım ben."
"Afiyet olsun."
"Saol changbinciğim. "
Sigaramdan bir nefes daha alıp anın tadını biraz olsa bile çıkartmaya çalıştım.
"Minho anlattıkların gerçekten doğru muydu? Ben de şaşırmıştım zaten elin oğlunu neden evine getiriyor diye bize bile yalvar yakar göstermiştin burayı."
"Evet doğru. Şu bakışlarından soracağın soruyu tahmin edebiliyorum şuan. Evet jisungdan etkileniyorum. Bu konuda yalan söyleyemem. Onun benden etkilenip etkilenmedigini de bilmiyorum. Belki ani gelişen olaylardan dolayı böyle bir hisse kapılmışımdır emin değilim."
"Vay be koskoca Lee Minho birinden hoşlanıyor gel de inan şimdi. Bence o da senden etkilenmiş."
"Evet abi bence de ilgilenmiş silah odasındaki izlemelerini tüm gece uyutmadı bizi amına koyayım. İlk başta jisunga işkence felan ediyosun sandım. Koştur koştur kalktım yataktan dedim şu manyak kesin bir bokları yiyor. Kapıya yaklaştım. Bi baktım sesler hayrı halamet değil. "
Changbin susup dudaklarını birbirine bastırdı ardından sesini inceltip konuştu.
"Ahhh minho~"
Hyunjin de ona eşlik edip mutfakta inlemeye başladılar.
"Ahh jisung~~"
"Ah tam orası~"
Changbinle hyunjinin ağzına elimin tersiyle bir tane yapıştırdım.
"Lan şimdi sizi inletecem bir susun götüne soktuklarım, duyacaklar. "
"Ohoooo duyan duydu zaten minho bey. Sikilen götün davası olmaz."
"Bir tane daha mı çakayım changbin?"
"Tamam sustum."
Changbinin ağzına 3 tane bisküviyi birden sokuşturdum. Çayımdan keyifle bir yudum daha alıp sigaramı içmeye devam ettim. Felix de mutfağa gelip masaya yavaşça oturdu.
"Chan da jisung da uyuyor fazla ses yapmayın. İkisi de ağlamaktan harap oldu. "
"Chan nasıl?" dedi changbin.
"Nasıl olsun ki? Gözleri kan çanağı olana kadar ağladı en son sakinleştirici verdim zor uyuttum. "
"Jisung?"
"Jisung da aynı. Gerçeği kabul etmesi biraz zor olacak. Ama aynı zamanda kendini suçlu hissediyor biraz. Hiç bir şey sorup etmeden kafana silah dogrulttuğu için."
"E o da haklı şimdi biraz. Zaten doğu düzgün bir halde değiliz. Odayı öyle görünce birden yükselmiştir. "
"Haklısın changbinim. Ben de odayı öyle görsem kafasına silah dayamasam bile yükselirdim."
"Neyse çok ses çıkarmayalım da uyusunlar." Dedi changbin kendisini oturduğu sandalyeye iyice yayarak.
"Bakın şimdi keyfinizi bozmak istemiyorum ama aklına takılan bir şey var . Seungmini sen öldürmediysen kim öldürdü?"
"Hyunjin senin kafana orduda çok mu vurdular yavrum? Bir mantıklı düşünürsen bulabilirsin . Seungmin jeonginin yanından geldiğinden beri böyle. Büyük ihtimalle o yapmıştır. "
"Aaa doğru diyosun lan bende akıl kalmadı ki."
Herkes bisküvisini ve çayını içtikten sonra yavaş yavaş masadan kalktılar, dinlenmek için odalarına çekildiler. Ben de az da ola nefes almak için arka bahçeye çıktım. Cebimdeki paketten bir sigara çıkartıp yaktım. Tam dumanı derince içime çekerken kapının açılış sesini duydum. Jisung biraz utana sıkıla bana doğru yaklaştı.
"Gelebilir miyim?"
"Gel tabi"
Bahçedeki küçük cam kesitten gökyüzüne bakarak bur nefes daha çektim ciğerlerime.
"Ben özür dilerim. Bi an öyle ben görünce... şey oldum. Yani tabi eh. Şey. "
"Özür dilemene gerek yok. Burada hatalı olan bendim. Sana olanları açıklamam gerekirdi. Ama her şey o kadar ani oldu ki ne yapacağımı bilemedim. Tepkini bilemedim. Böyle patlak verdi en sonunda. "
Jisung iyice dibime sokulup başını göğsüme yasladı.
"Gerçekten üzgünüm. Bunu yapmamam gerekirdi. Senin de bunu benim iyiliğim için yaptığını anlayabiliyorum. Yoksa neden beni defalarca benden habersiz kurtarasın ki?"
Bir şey demeden sigarayı yere atıp ayağımla ezdim. Kollarımı ona dolayıp sıkıca sarıldım. Normalde sarılmayı sevmem ama sanki jisung küçük masum bir canlı da buraya onu korumak için gönderilmişim gibi hissediyorum. Bu hisse hiç alışık değilim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SALGIN // Minsung
Teen FictionSON DAKIKA Nereden geldiği belli olmayan bir sis salgası dünyayı tehdit etmekte lütfen evlerinizden çıkmayınız şuan her nerede iseniz tehdit geçene kadar oraya sığınınız.