Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen ^^ bölüm hakkında düşünceleriniz benim için çok önemli lütfen yorum yapın ಥ_ಥ
Bölüm şarkıları;
Hande Mehan - Adı Yok.
Freddie Dress - Limbo2
SOLMUŞ PAPATYALARKollarımı bedenime sarıp soğuğun kucağında bıraktım kendimi. Açılışta yaşanan ufak çaplı kargaşadan sonra lavaboya kaçmış sonrasında sanki hep oradaymış gibi davranmıştım. Amcamın eve geldiğimizde korumalara iyi bir fırça çektiğini duymuştum. Ben hemen bir adım yanında duruyor olmasam daha fazlasını yapacağını da biliyordum.
Salondaki geniş kumaşı eski görünen ama dokununca sanki anılara dokunuyormuşum hissi veren koltukta oturuyordum. Üşümüştüm. Ama üstümü değiştirmeye zahmet edecek kadar bile enerjim yoktu.
Sinirli hissediyordum ama nedenini bilmiyordum. Savaş neden adamın öylece karşıma çıkıp bana üstünlük taslaması olabilirdi. Yada Serdar Tepe'nin bir avuç içini bile doldurmayan salak saçma söyledikleri. Evet sinirimi bozabilecek çok fazla detay vardı sanırım.
Soft. Adını duyduğum ama hiç gitmediğim bir mekandı. Fakültedeki kızlara ders arasında otururken bir kaçının orası hakkında konuştuğunu hatırlıyor gibiydim. Lüks bir bardı. Ama eminim ki gecenin ilerleyen saatlerinde en berbat yerler bile yanında anaokulu gibi kalırdı.
Bir mekan ne kadar lüks ise oranın altından o kadar çok su geçerdi. Bu akşam gittiğimiz kumarhane gibi. Mekan çok gösterişli ve lükstü. Altındaki pislik ne kadar büyük ise, onu kapatmak için ondan daha fazla gösteriş gerekirdi.
Kafamı geri attım ve bakışlarım tavanda gezdirdim.
Ayla.
Bir karahindibanın rüzgara karşı durması gibi, yaprakları saniyeler içinde kucağımda savrulmuş o güneş tenli çocuk. İstemsizce kaşlarımı çattım. Onu düşünmek yüreğimdeki dikenden vicdanın daha da büyüyüp, daha derine saplanması demekti.
Bakışlarım odanın hemen köşesinde duran vitrine kaydı. Ben küçükken bu vitrinin rafları babaannemin yaptığı el yapımı tabaklar ve biblolar ile doluydu. Ama şimdi sıra sıra dizilmiş içki şişleri parlıyordu. Derin bir nefes alarak oturduğum yerden kalktım ve vitrine doğru ilerledim. Yan yana dizilmiş içki şişelerinde birinin parlayan yeşil camına baktım.
Vitrinin kapağını yavaşça açıp şarabı elime aldım. Başım hafiften dönse de çok umurumda değildi sonuçta evdeydim ve bana karışacak tek kişi Sinan Duruyel olsa da onun sözünün de çok bir değeri yoktu şuan benim için. Etrafta bardak yoktu. Oflayarak koltuğun önünde yere oturdum ve daha önce açılıp yeniden tıpası takılmış şişenin mantarını çıkardım.
Şişenin ağzını dudaklarıma yasladım. Kırmızı şarabın tadını önce dudaklarım aldı. Ardından dilimde alkolün zindanına girip kapıyı kendi üstüne kilitledi. Bir damla şarabın çenemden aktığını hissettim. Birkaç büyük yudumdan sonra şişeyi dudaklarımdan indirip baş parmağım ile çenemden akan damlayı sildim.
Acı bir nefes gibiydi yüreğimde. Silip atmak için kendimi de öldürmem gerekiyordu. Ruhumdan söküp atamıyordum, atmak istediğim de yoktu. Acı hep vardı. Üstüne katlanarak da büyümeye devam ediyordu. Annemi düşündüm. Yarın yanına gitmeyi düşünüyordum. Bu düşüncenin eyleme geçmemesi çok büyük bir ihtimaldi ama buraya kadar gelip onu görmezsem üzülür diye düşünüyordum.
Senin için hiç üzüldü mü ki? Diye sordu zihnimde bir köşede oturan İnci. Mutsuzdu. Taşıdığım yükü sadece o anlıyordu. Beni benden başkası görmüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRLANGIÇ KIŞI
Teen FictionKıskanç zamanın koynunda, kum saatlerinin arasında boğuldum. Ölüm onun koynunda bir kolyeydi. Parmaklarındaki ruhların dansına katıldım. Parmakları boynumda, ruhum ölümüne zincirdi.